Adada bitmek bilmeyen müzakere süreçlerinde, toplumların birbirlerine düşürüldüğü ya da ondan sonra iletişimlerinin koparıldığı yıllarda hep bir şeye ihtiyaç duyduk, güvene! Hep onun eksikliği bugüne kadar adanın ve bu adada yaşayanların bir şekilde huzura erişmesini engelleyen en büyük neden olmuştur.
“Taraflar, görüşmeleri güvence altına almak için olumlu bir ortam yaratmayı amaçlayacaklardır. (Taraflar) Karşılıklı suçlamalardan ve müzakereler hakkında kamuoyuna dönük diğer olumsuz yorumlardan kaçınmayı taahhüt ederler. (Taraflar) Aynı zamanda birleşik bir Kıbrıs beklentisine dinamik bir hız sağlayacak güven arttırıcı önlemleri uygulama çabalarına girişeceklerdir.”
Yukarıdaki paragraf, uzunca bir süre tartışıldıktan sonra 11 Şubat 2014’te taraflar arasında imzalanan belgenin son kısmıdır. Her iki taraf da bu belgeye sadık kalacaklarını taahhüt etmişlerdi. Liderlerle beraber, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve iş insanları, yani adada çözüm ve barış isteyen herkes bu güveni artırmak için bugüne kadar ne yaptı? Birbirlerini günah keçisi göstermemek için bugüne kadar ne kadar dikkatli olundu ya da doğrular ne kadar yapıldı?
Herkes bu konuda kendine bir pay çıkarmalıdır. Burada elbette amacım herkesi suçlamak değildir. Bu amaçla uğraşan, çabalayan birçok kurum ve kişiler elbette olmuştur. Ada barışına önemli katkılar koymuşlardır ve bu olumlu katkıları açısından da kendilerine de pay çıkarabilirler. Fakat sürece çok fazla olumlu yansıyacak bir sonuca varmaya, bu duvar hatta duvarlar neticesinde varılamamıştır. Yazının son kısmında bu konuya yine geri döneceğim.
Güveni oluşturma konusunda daha fazla yol almalıydık
İki toplumun, kişilerin ve kurumların arasındaki ilişki ve işbirliği kapıların açıldığı 2003 yılındaki gibi değildir. O günden bugüne başta sivil toplum ve kendini adalı gören insanlarımız oldukça fazla yol aldılar. Fakat bu ilerlemeyi, siyasiler ve siyasi kurumlarımız için söyleyemem.
Başarmak için önce inanmak lazım. Liderler başlarda güven yaratacak olgular için doğru hamleler yaptılar. Kendi aralarındaki ilişkileri de geliştirmeye çalıştılar. Hatta bazı olumlu mesajlar da verdiler. Bunları yadsıyamayız. Fakat bugün geriye dönük baktığımızda kendi adlarına bunu başarabildiklerini, duvarları aşabildeklerini söylemem abartılı olur. Beraber çalıştıkları son 18 ayda hayata geçirebildikler tek bir tane olsun güven artırıcı önlem olmamıştır. Ayrıca son periyodda birbirleri arasında şu anda aşılsada derin bir güven bunalımı da doğmuştur.
Siyasi partiler kendi aralarında ciddi bir diyalog oluşturabildiler mi? Zaman zaman ara bölgede Slovak Büyükelçisinin girişimleriyle yapılan metazori –zorunlu hissederek- katıldıkları toplantılar ve birkaç resmi görüşme dışında gerek birbirlerine karşı, gerekse üye ve sempatizanlarına olumlu mesajlar verecek samimi ve dostça bir ortam oluşturabildiler mi? Buna da olumlu cevap vermek isterdim ama mümkün değildir.
İki toplum arasında güvenin tesis edilmesinde canla başla çalışan insanlarımız ve kurumlarımız olmuştur. Onların hakkını burada teslim etmek istiyorum. Mağusa bölgesinden Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar, örgütleri Mağusa İnisiyatifi ve Mağusa Kentimiz (Ammochostos H Polis Mas) beraberce çok etkinlik yapmışlardır, aralarında ciddi empati kurmuşlar, ayrıca geçiş kapılarının açılması için ortak ve eş zamanlı eylemler de düzenlemişlerdir. İki tarafın Ticaret Odaları ve başkanları birçok ekonomik önlemin hayata geçmesi için çalışmışlardır. Öğretmen sendikaları ve onlara bağlı öğretmen grupları da çok çalışmıştır. Kayıp Şahıslar Komiteleri de uğraş vermişlerdir. Birçok sanatçı, akademisyen gerek bireysel gerek kurumları adına karşılıklı güvenin artması için çok defa biraraya gelmişlerdir. Kıbrıs Üniversitesi ve değerli dekanı Prof Niyazi Kızılyürek, Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden Prof Ahmet Sözen, ve onların çalıştıkları birçok örgüt çok değerli çabalar ortaya koymuşlardır. İki dilde birçok yayınlar yapılmış ve kitaplar yayınlanmıştır. Adanın her iki tarafındaki bazı yayın organlarının diğer toplumdaki yazarlardan yazılar yayınlayarak toplumlararası yakınlaşmaya önemli katkılar yapmıştır. İsmini burada saymayı unuttuğum daha niceleri çok emek harcamışlardır.
Aramızdaki güveni daha da geliştirmenin önündeki duvarlar kalktı mı?
Bu yapılan olumlu çalışmalar maalesef siyasetin ve statükonun yarattığı duvarları çoğu zaman ortadan kaldırmaya yetmemiştir. Yeni geçiş kapıları açılamamıştır. İnsanlarımızın bir taraftan diğer tarafa geçişinin önünde bürokrasi henüz kırılamamıştır. Elektrik sistemlerimiz enterkonnekte olamamıştır. Mobil telefonlarında iki tarafta yaşanan iletişimsizlik giderilememiştir. Tarih kitaplarımızda ırkçı ve şövenist öğeler temizlenememiştir. Bunların önündeki yanlış düşünceyi henüz siyaset aşamamıştır. Aramızdaki duvarı oluşturan bu düşünce ve ona neden olan korkular henüz adamızda egemendir.
Nedir bu iki tarafta güven artırmanın önünde engel olan düşünceler?
İki tarafın da bu güven bunalımını aşmada kendi korkularını ve düşünce kalıplarını kıramadıklarını üzülerek söyleyebilirim. Güney sürekli kuzeydeki yönetimin meşrulaşabileceğinden ve daha üst seviyeye yükseltilebileceğinden korkarak görünmez duvarlarını yıkamamıştır. Kuzey ise güneydeki devletin altına girmekten ve ona yamalanmak gibi anlamsız bir düşünce ve korku içinde hareket etmiştir. Bu iki akıl dışı düşünce ve aşılamayan korkular iki toplum arasında kalıcı bağların oluşturulması ve güvenin geliştirilmesinin önüne ‘resmi’ engeller koymuş, duvarlar yaratmıştır.
Birbirlerine daha fazla güven duyan ve en ufak bir sarsıntıda sarsılmayacak güveni iki toplum arasında yaratbilmemiz elzemdir. Ve bu güveni oluşturabilirsek bunun toplumlara ve adaya yansıyan ciddi olumlu etkilerini mutlaka göreceğiz. Ya krizler daha az yaşanacak daha yaşanırsa da daha kolay aşılacaktır.
Güveni oluşturmak devrimci bir eylemdir
On sekiz aydır süren ve son dönemde yoğunlaştırılmış şekilde devam eden müzakere süreci bir çıkmazın içine bu güven kaybından dolayı girmiş fakat sonunda bu da aşılmıştır. Güveni oluşturmak ve devamını sağlamak bugünün Kıbrısında devrimci bir eylemdir. Tüm alanlarda yani politik, sivil ve kamusal alanlarda bu eylemi devam ettirmemiz bu adada çözümü sağlamanın ve barış içinde yaşamanın olmazsa olmazıdır. Önümüzdeki sürecin güvenin gelişmesiyle beraber bizi bir referanduma taşıma ihtimali yüksektir. Tam da bu noktada herkese her alanda görevler düşmektedir. İki toplumun liderliklerine ve lider kadrolarına, siyasilerine, sivil topluma, sosyal medyada mesaj veren her bir bireyine kadar herkes bu adanın aydınlığa kavuşabilmesi için birer ışık olmak zorundadır.