Büke Dorukan
Psikolojik Mitler sadece Kıbrıs’ta değil dünyada da oldukça geride bırakılan ve üzerinde durulmayan ancak toplumun büyük bir yüzdesini etkileyen bir konudur.
Bipolar Bozukluk (BB), Sınırda (borderline) Kişilik Bozukluğu (SKB) ve diğer bir çok psikolojik rahatsızlık üzerine Avrupa ve Amerika’da ses getiren son dönemde sayısı gittikçe artan topluluklarla, topluma bilinç kazandırma ve kişilerin toplumda yer almaları için girişimlerde bulunulmaktadır. Kıbrıs’ın kuzeyinde bu konunun hassasiyeti üzerine bilinç kazandırmak amacıyla Gazeddakıbrıs, Klinik Psikolog ve Nöropsikolog Yrd. Doç. Dr. Eliz Volkan ile birlikte konu üzerine ortak bir çalışma gerçekleştirdi. Eliz Volkan konunun bilimsel boyutunu gün yüzüne çıkarmakta bize yardımcı oldu.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ve diğer birçok ülkede psikolojik rahatsızlıklar ve bu rahatsızlığa sahip insanlara karşı geliştirilen ön yargının arkasında yatan sebep çağın getirdiği küreselleşme ile filmler, diziler ve kitapların psikolojik rahatsızlıklarla korku temasını bir araya getirmesidir. İzlediğimiz ve okuduğumuz gerilim, korku ve bilim kurgu temalı içeriklerin bize yansıttığı kadarıyla zihnimizde canlanan psikolojik rahatsızlıklar günün sonunda psikolojik mitleri doğuruyor. Bu mitler toplum tarafından hastalara etiket yapıştırılmasına neden oluyor. Örneğin bütün şizofrenler cinayet işleme potansiyeli taşır, bipolar insanlar gülerken birden ağlar, sınırda kişilik bozukluğu olan insanlar sürekli öfke patlamaları yaşar…
Ancak bu psikolojik rahatsızlıkların arkasında yatan sebep ve oluşma nedenlerine hiç bakılmaksızın bireylere bu damgayı vurmak oldukça üzücü sonuçlar doğuruyor. Psikolojik hastalıklar bireylerin yaşam öykülerinde yaşadıkları travmaların sonucunda ortaya çıkma ihtimali taşır. Sınırda kişilik bozukluğuna sahip bir kişinin çocukluğuna baktığınızda mutlu bir çocukluk görme ihtimaliniz çok düşüktür.
Yalnızlaştırılan, korkulan ve uzak durulan bu kişiler toplumda barınamadıklarını hissedip yaşadıkları sorunlar içerisinde gittikçe unutuluyorlar. Bu algıyı yıkmak ve bu insanların çevrelerinden ve toplumdan dışlanmalarına biraz olsun engel olmak için bu konuya değinmek istedik.
Eliz Volkan ile çok kapsamlı ve bilgilendirici bu çalışmada ondan Kıbrıs’ın kuzeyindeki toplumun psikolojik rahatsızlıklar üzerine bilinç düzeyini, Sınırda Kişilik Bozukluğu (SKB) ve Bipolar Bozukluk (BB) incelemesini istedik. Eliz Volkan çalışmasına özenle hazırladığı yanıtlarında ilk olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde kişilik bozuklukları ve psikolojik rahatsızlıklar üzerine ne gibi güncel araştırmalar olduğunu paylaşarak başladı.
Kıbrıs’ın kuzeyinde, Kıbrıs’ın kuzeyine yönelik bu tarz psikopatolojik araştırmalar ne yazık ki çok kısıtlıdır. Bu konuya ilişkin ülkemizdeki üniversitelerindeki Psikoloji Bölümü hocalarının yayınları takip edilebilir. Yine Türk Psikologlar Derneği (TPD)’nin, Amerikan Psikologlar Derneği (APA)’nın ve İngiliz Psikoloji Birliği (BPD)’in konuya ilişkin yaptığı yayınlar çok kıymetlidir. Kıbrıs’ın kuzeyinde genel olarak yapılan çalışmaların bu bağlamda psikolojik travmalar ve özelde savaş travmasının etkileri olduğunu söyleyebiliriz. Hatta Kıbrıs toplumunu genel olarak etkileyen savaş travması, ve bunun kuşaklararası aktarımından doğabilecek etkileri iki toplumlu olarak tarafımdan araştırılmış ve APA’nın Psikolojik Travma dergisinde yayınlanmıştı. Ayrıca yayınlarına yeni başlayan Kıbrıs Türk Psikoloji ve Psikiyatri Dergisi de takip edilebilir.
Eskiye göre kıyasladığımızda insanlarımızın mental sağlığı daha fazla önemsediğini söyleyebiliriz. Halen istenilen yere ulaşılamamış olsa da, bu konuda ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir. İnsanlar artık hayatın fiziksel ihtiyaçları karşılamaktan ibaret olmadığına daha da ikna olmuş durumda. Bu bağlamda psikolojik ihtiyaçlarımızın varlığı daha kabul edilmiş ve daha bilinir olmuştur. Özellikle çocuk yetiştiren ve daha bilinçli olan ailelerin bu konudaki hassasiyetleri yadsınamaz düzeydedir. Tabii ki bu gelişmelerde psikolojinin bir bilim dalı olarak artık daha da kabul görüyor olması ve kanıta dayalı müdahale yöntemleri (ör.: BDT psikoterapi teknikleri) ciddi roller oynamaktadır. Psikoloji sürekli gelişen, büyüyen ve teknoloji ilerledikçe, ve bizler beyin ve sinir sisteminin işleyişi/yapısı hakkında daha da çok şey öğrendikçe, daha da gelişecek bir bilim dalıdır. Bu sebepten artık eskisi kadar mitler üzerinden değil de, daha bilinçli, psikolojik ve mental bozukluklar konusunda da daha hassas, ama halen gizlenmeye meyilli bir toplum oluştuğunu düşünüyorum.
Kişilik bozukluğuna sahip kişilerin toplumdan soyutlanmasını ve dışlanmasının altında yatan sebepler,
KB çok geniş bir spektruma sahiptir. Genel olarak 10 özgül bozukluk bulunduğu bilinse de, bunların 6’sı daha detaylıca çalışılmış ve dolayısı ile anlaşılmıştır. Genel olarak tartışmalı olsa da 3 kümede (A, B, C) incelenirler. A kümesi (Paranoid, Şizoid, Şizotipal) daha içekapanık, soğuk, şüpheci, vs. şeklinde davranabilir, B kümesi ise (Antisosyal, Sınırda (Borderline), Histriyonik, Narsisistik) daha dramatik, duygusal ve dikkat çekme eğiliminde olabilirler. C kümesi ise (Çekingen, Bağımlı, Obsesif Kompulsif), kaygılı, gergin ve aşırı kontrolcü eğilimlere sahip olma olarak tanımlanabilir. Sizlerin de okurken tahmin edebileceğiniz gibi bu tarz özelliklere çok uzun süre ve hayatı olumsuz yönde etkileyecek düzeyde sahip olmak kendi içerisinde bir soyutlama yaratabilir. Ancak toplumsal bir dışlamanın olduğunu söylemek doğru olmaz, daha ziyade bireyler ve bunları yaşayan bireylerin etrafındaki kişiler için hayat biraz daha zor ve karmaşık olabilir. Zira KB yaşayan bireylerin bilişsel düzeyde düşünme ve algılama şekilleri, ve diğer bireylere karşı hissettikleri ve kurdukları ilişkiler, ‘avaraj’ bir bireye göre farklılık gösterir.
Volkan, psikolojik mitlerin, rahatsızlığa sahip kişiler üzerinde kesinlikle etkisi olduğunu aktardı ve şunları ekledi,
Özellikle bu mitler farkındalık yaratma karşısındaki en büyük problemlerdir. Bireyler mitler sayesinde çok yanlış bilgilenebilmektedir. Bunu düzeltmek, en başta doğru bilgilendirme yapmaktan çok daha uzun ve zorlu bir zaman almaktadır. Ek olarak, bu mitlerin var olmasının en büyük etkisi ise tartışmasız herhangi bir rahatsızlığa sahip olan bireylerin tedavi süreçlerinin gecikmesidir. Zira bir mite ve/veya önyargıya sahip olan bir birey var ise, psikolojik bir rahatsızlık karşısında, belirtilerin farkında olsa bile, yardım almak için gecikebilir, bunu öteleyebilir veya reddedebilir. Açıkçası Kıbrıs’ın kuzeyindeki toplum bu konuda eskisinden daha iyi bir durumda. Mesleğe başladığım ilk yıllarda, psikoloji kanımca çok daha az anlaşılan bir bilim dalıydı. Halen daha aşılması gereken çok uzun bir yol olduğuna inanmama rağmen, eskiye göre daha anlaşılır ve hak ettiği değeri daha fazla görmeye başlayan bir bilim dalı olduğunu belirtebilirim.
Sınırda Kişilik Bozukluğu (SKB)
Sınırda Kişilik Bozukluğu (SKB) en yaygın hali ile duygusal tutarsızlık olarak tanımlanabilir, zira en yaygın belirtilerinden biri de odur. SKBye sahip bireylerin duygudurumları, bilişsel mekanizmaları, davranışları ve kişiler arası ilişkileri sıkıntılı olabilmektedir. Problem çok boyutlu olabileceği gibi, temelde diğer bireylerle bağlanma olarak tanımlanabilir. Dürtüsel bir şekilde kendilerine zarar verme eğiliminde de bulunabilirler. SKB ayrıca en yaygın şekilde tanılanan kişilik bozukluğudur.
Sınırda Kişilik Bozukluğu denilince akla ilk gelen öfkeli, dengesiz ve bazen de tehlikeli insanlardır. Ancak bu psikolojik rahatsızlığın altında yatan sebepler nelerdir ve insanların bu noktaya gelmesine neden olan etkenler nelerdir pek bilinmiyor. Bu konuda Eliz Volkan şu sözlere yer verdi:
SKB’nin nasıl ve neden ortaya çıktığı çoğu psikolojik bozuklukta olduğu gibi henüz tam ve net olarak bilinmemektedir. Ancak en genel hali ile çevresel ve genetik faktörlerin burada çok büyük payları olduğunu belirtebiliriz. SKB kuşaktan kuşağa aktarımın var olduğunu bildiğimiz bozukluklardandır, bu sebeple, aile geçmişinde SKB olması, yatkınlık açısından en önemli sebep olabilir. Ek olarak çocuklukta meydana gelebilecek olası travmatik olayların ve SKB’nin oluşması arasında yüksek korelasyon olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Dolayısı ile ebeveyn ihmali, fiziksel, cinsel, ve/veya duygusal istismar SKB’nin oluşumundaki şimdiye dek bulunan en etkili sebeplerdir. Hiçbir psikolojik bozukluğun çevreden bağımsız gelişmediği gibi, SKB’de çevreden bağımsız gelişmez, dolayısı ile psikolojik açıdan sağlıklı bir çevre yaratmak, özellikle çocuklarımızı yetiştirirken buna özen göstermek, SKB oluşumunu engellemek için yapılabilecek en önemli uygulamadır.
Sınırda Kişilik Bozukluğu’nun karşılaştığı önyargılar ve mitler,
Yoğun ve hızlı oluşan duygu değişimleri, dürtüsellik, ilişkilerdeki tutarsızlık ve bağlanma problemleri, SKB’ye sahip bireylerin sosyal olarak, iş yaşamlarında, özel yaşamlarında, ve/veya akademik hayatlarında daha fazla problem yaşamalarına, gerçek potansiyellerini ortaya koyamamalarına sebebiyet verebilir. Davranışsal olarak görülen belirtiler, önyargı ve mitler oluşmasına da ne yazık ki yol açabilir. Psikolojik bozukluklar henüz fiziksel bozukluklar kadar bilinmediğinden, veya toplum tarafından ‘rahatsızlık’ olarak görülmeyebildiğinden, ki en büyük mit de budur, bu ve benzeri bozukluklara sahip bireyleri, topluma kazandırmak için daha fazla çaba göstermektense, daha ziyade soyutlamaya sebebiyet veren bir algı oluşturuluyor. Bu bağlamda toplumun bilinçlenmesi ve farkındalığının artması önyargılar ve mitlerle baş etme sürecinde en önemli müdahale olacaktır.
Ek olarak bu gibi bozukluklar ve yarattıkları mitler cinsiyetçi algılar da oluşturabilmektedir. SKB bu bağlamda en yaygın olarak bu durumun görüldüğü bozukluk olabilir. Kadınlarda görülme oranı, erkeklere oranla daha fazla olmasından ve ‘duygusallığın’ ne yazık ki daha fazla olarak kadınlara bahşedilmesinden ötürü, ki bu erkeklere de büyük haksızlıktır, kadınlara yönelik bir bozuklukmuş algısını yarattığı olmuştur. Ancak bilinmelidir ki, kadınlarda, erkeklere oranla daha fazla görülmesinin altında yatan bilimsel bir sebep bulunmamakla birlikte, kadınların daha çözüm odaklı olup, var olan problem(ler)i farkedip, mental sağlık kurumlarına daha sık başvuruyor olmaları da bu orantısızlığa sebep olarak gösterilebilmektedir. Ek olarak bu durum, çoğu psikolojik bozukluk için de geçerlidir.
Tüm KBlerde olduğu gibi, SKBnin de tedavi süreci, avaraj bir psikoterapi sürecinden daha uzundur (1 yıl ve daha uzun). Ancak bu soruyu net bir şekilde cevaplamak pek mümkün değildir, çünkü psikoterapistin bağlı olduğu modalite, ve tedavi şekline göre tedavi ve tedavinin süresi değişkenlik gösterecektir. Çocuklukta yaşanan olası travmatik durumların ve ebeveynlerden kaynaklı ihmal/ev içi şiddet, vb. durumların bu patolojinin oluşumunda ciddi etkili olduğu göz önünde bulundurulduğunda, Şema Terapi (ŞT) ve bu konuda özellikle geliştirilmiş olan Diyalektik Davranışçı Terapi (DDT) efektif yöntemler olabilir. Ayrıca SKB ile birlikte sıkça görülebilen major depresif bozukluk ve madde ile ilişkili bozukluklar da göz önünde bulundurulmalı/ayrıştırılmalı, ve olası bir komorbiditede tedavi planlamasının daha da farklılaşabileceği unutulmamalıdır.
Bipolar Bozukluk (BB)
Son olarak Eliz Volkan, Bipolar Bozukluk tanımı ve ona karşı geliştirilen ön yargılar üzerine değindi ve tedavi sürecinin nasıl olabileceğini açıkladı,
Bipolar Bozukluk (BB) duygu durumu etkileyen, duygu durumun bir uçtan (mani), diğer uca (depresyon) sürüklenmesini (döngüsel bozukluk) sağlayan, önceleri manik -depresif bozukluk olarak bilinen mental rahatsızlıktır. Erkekler ve kadınlarda eşit derecede görülür ve tanısı için en az bir mani epizodu gerekmektedir. Burada önemli olan bu geçişlerin duygular arası basit ve sıradan (ki bu normaldir ve herkese olabilir) değil, ciddi ve aşırı derece uçlarda yaşanan değişkenliklerdir. Henüz mani epizodu, ki bu epizodu aşırı mutluluk, enerji, hayal derecesinde hırslı planlar ve fikirler, ani ve aşırı harcamalar, uyuyamama, iştahsızlık, hızlı konuşma, vb. belirtiler ile anlaşılabilir, geçirmeden klinik depresyon tanısı görülebilir. Bu durum senelerce sürüp, mani epizodu, ve tabii arkasına gelen Bipolar Bozukluk (Bipolar I), tanısı sonradan gelebilir. Yetişkinlerde daha sık olduğu bilinse de, genç ve ergenlerde de görülebilmektedir. Yaş ilerledikçe, depresyon deneyiminin, maniye göre daha sıklaştığı, ve erken yaşlarda ise maninin daha sık deneyimlendiği bilinmektedir.
Bipolar Bozukluk ile ilgili mitlerden biri, basit bir duygu değişimi olduğu ve depresyondan çok farklı olabileceğidir. Realitede bu böyle değildir çünkü 1. Duygu değişimleri yukarıda da belirtildiği gibi ciddi şekilde farklılaşır ve uçlardadır b ve 2. Depresyon tanısı Bipolar Bozukluğun parçası olabilmektedir. Diğer yaygın mit ise, ki bu mit çoğu psikolojik bozulukta da görülebilmektedir, Bipolar bozukluğa sahip bireylerin yeterince çabalamadığıdır. Ne yazık ki, herşeyin bireyin kendi kontrolünde ilerleyebildiği bir bozukluktan bahsetmediğimiz için, bu mit sadece üzücüdür, ve olası bir tedavi sürecini bozukluğa sahip birey için de olumsuz şekilde etkileyebilmektedir. Bipolar bozukluğa dair en yaygın mit ise bu bireylerin tehlikeli olabileceğidir. Özellikle bir epizod halindeler ise, BB’ye sahip bireylerin bazen daha öfkeli ve agresif davranışlar sergileyebileceği bilinse bile, bunun saldırganlığa yol açabileceğine dair sabit veriler mevcut değildir.
Bipolar bozukluğun tedavi süreci karmaşıktır ancak hedefi bu iki uçtaki döngüsel duygudurum değişikliklerini stabilize etmek, yatıştırmak ve sonrasında da dengede tutmaktır. Belirtiler azaltıldıkça ve dengede tutuldukça, birçok başarılı ve üretken birey Bipolar bozukluk ile yaşayabilmektedir. Belirtilerin azaltılması psikolojik ve psikiyatrik destek birlikte alındığında optimum düzeye çıkar. Dolayısı ile ilaç tedavisi ve özellikle depresif edpizod ile baş etme sürecinde yardımcı olabilecek psikoterapi ile, 3-6 ay arasında ciddi bir ilerleme kaydedilebilir. Yaşam tarzındaki değişikliklerin; düzenli beslenme, aktivitenin artması, düzenli uyku alımı ve uyuşturucu maddelerden uzak durmanın da iyileşme sürecine ciddi katkı sağladığı bilinmektedir.