Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomiyi canlandırmak için kredi kullanılabilirliğini artırmaya çalışıyor. Motivasyon ekonomik de olsa, bu aslında siyasal bir yönelim. Türkiye dünyanın 17. ekonomisi. Tökezlemesi halinde borç verenleri açısından bunun çok ciddi etkileri olacaktır.
George Friedman & Xander Snyder | Business Insider
Çeviri | Serap Şen
Bir ülkenin borçlanma kararı her zaman ekonomik değildir. Gayri safi dış borcunun (tüm kamu ve özel sektör borcu) GSMH’ya oranı 2012’deki %39 seviyesinden bugün %52’ye sıçramış olan Türkiye bunun örneği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonomiyi canlandırmak için kredi kullanılabilirliğini artırmaya çalışıyor. Motivasyon ekonomik de olsa, bu aslında siyasal bir yönelim. Fakat Erdoğan, Türkiye’nin borçlanma gereksinimlerini karşılamaya yetecek yerel sermaye olmadığını gördü.
Yurtiçi ya da yurtdışı borçlanma
Bir ülke borçlanmaya karar verdiğinde iki seçim yapması gerekir.
İlk olarak yurtiçinden mi yoksa yurtdışından mı borçlanmalı? İkinci olarak ulusal para biriminden mi yoksa döviz cinsinden mi borçlanmalı? Her seçeneğin sonuçları ayrı ama bir ülke yurtdışından döviz cinsinden borçlandığında bunun özellikle kısıtlayıcı sonuçları oluyor.
Başka bir ülkenin para birimi üzerinden borçlanıldığında, borç alan ülke borcunun görece değerini azaltmak için para politikası üzerinden kendi para birimini devalüe etme seçeneğine artık başvuramıyor.
Döviz borçlanmasında bir diğer risk, borç alan ülkenin para biriminin değer yitirerek borçlanma maliyetini artırması.
Örneğin bir ülke %10 ile ABD doları cinsinden 100 milyon dolar borç alırsa, yılda 10 milyon dolar borçlanacaktır.
Borç alanın para birimi ile dolar arasındaki kur 2’ye 1 ise, o zaman 10 milyon dolar kendi para biriminden yılda 20 milyon dolara tekabül eder.
Ama kendi para birimi değer kaybeder ve döviz kuru 4’e 1 olursa, 10 milyon dolar borçlanmaya devam edecek ama kendi para biriminden bu rakam borç ödemesi olarak yıllık 40 milyon dolara tekabül edecektir.
Türkiye’nin açmazı
Döviz borçlanmasının dezavantajları açık. Ama Türkiye için yurtiçinden borçlanma yeterli bir seçenek değil.
Bankalar mevduat şeklinde yatırılmış parayı borç verir. Mevduat miktarı toplumun tasarruf eğilimine göre belirlenir. Mevduatlar azsa banka borç vermek için ancak bu miktar kadar yurtiçi sermayeye sahiptir.
Türkiye’nin çıkmazı da burada: Hükümet yatırımı teşvik etmek için daha fazla kredi sağlayarak ekonomik büyümeyi desteklemek istiyor ama bankalarda bu hedefler için yeterli yerel sermaye yok.
Türkiye’nin bu sermaye yetmezliğine çözümü, kimi kısıtlamalar olsa da dış borçlanma oldu.
Hane halkının [sade vatandaşın] döviz cinsinden tüketici kredisi almasına izin verilmiyor. Döviz cinsinden—ana olarak da ABD doları ve avro—borçlanan esasen finans kuruluşları. Sermaye Türkiye’ye girdikten sonra bankalar yerel olarak Türk lirası cinsinden kredi veriyorlar.
Bu manevra ile Türkiye, kısa vadeli ekonomik büyüme adına uzun vadede daha yüksek mali risk almış oluyor. Şimdi projeler için daha fazla kredi mevcut. Ama borçlanılan her dolar veya avro ile birlikte Türkiye, liranın değerinin dolar veya avro karşısında düşmesi durumunda daha yüksek bir mali yükle karşı karşıya.
Geçtiğimiz yıl bir darbe girişimi atlatan Erdoğan, çöken bir ekonominin başkanlığı için yaratacağı riski kaldıramaz. Pozitif ekonomik momentumu korumak, seçmen desteğinin devamını sağlamak için kritik.
Küresel etkiler
Bir yandan kredi kullanılabilirliğini sürdürürken diğer yandan lirayı güçlü tutma gerekliliği Erdoğan ile Türkiye’nin merkez bankası arasında bir çeşit yarılmaya neden oldu.
Merkez Bankası kredi bolluğunu ve artan enflasyonu liranın gücüne ve dolayısıyla Türkiye’nin dış borcunu yönetme kapasitesine bir tehdit olarak görüyor. Bu yüzden faiz oranlarını artırmak istiyor.
Ama yüksek faiz oranları daha az kredi anlamına geliyor ve ülke üzerindeki kontrolünün erozyona uğramasını önlemek için Erdoğan’ın borç musluğunu açık tutması gerek.
Türkiye’nin sorunları sadece kendisini ilgilendirmiyor. Türkiye dünyanın en büyük 17. ekonomisi. Tökezlemesi halinde bunun borç verenleri için çok ciddi etkileri olacaktır. Ama maliyesi aynı zamanda bölgesel güvenliği de etkiliyor. (Ortadoğu’daki güç dengesi ve Türkiye’nin bölgedeki rolü üzerine ücretsiz indirilebilir e-kitabım The World Explained in Maps’te yazmıştım.)
Türkiye ancak mali olarak istikrarlı ve siyasi olarak birlik halinde ise yüzünü dışarı dönüp yakın çevresinde daha fazla kontrol peşinde olabilir.
Ama Türkiye’nin mali sistemi döviz rezervlerine bağlı olacaksa, ekonomisi tehdit altında kalacaktır. Sonuç olarak da Türkiye Suriye’deki sürekli artan askeri mevcudiyetini devam ettirme becerisini yitirebilir.
Batı Suriye’de Türk mevcudiyeti olmaksızın, Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu günlerinden bu yana rakibi olmuş olan İran bu bölgelere—Türkiye’nin İran’ın dışında kalmasını tercih edeceği bir bölge—nüfuz etmek için daha da eli serbest hale gelecektir.
Türkiye’nin yaklaşımı yönetilemez olmasa da daha yüksek risk içeriyor. Liranın değerinde ani ve hızlı bir düşüş yaşanması gibi bir tökezleme durumunda Türkiye’nin mali sistemi ve dolayısıyla bölgesindeki gücü zayıflayacaktır.
http://www.businessinsider.com/turkey-economic-dilemma-2017-11