Türkiye’de siyasi iktidarın politikaları çerçevesinde artan kadın katliamları ve yargı kararlarını değerlendiren HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy, “Gerek yargı eliyle işlenen şiddet, gerekse de iktidar eliyle işlenen siyasal şiddet, sistematik ve toplumsal bir sorun. Kadınların toplum dışına itilmesi, evlere kapatılmasıyla hem erkeğe hem de devlete biat eden, kimliksizleşen bir kadın profilinin ortaya çıkarılması amaçlanıyor” dedi.
Jinnews‘den
Rojda Aydın‘ın
haberi şöyle:
İstanbul Sözleşmesi’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan tarafından feshedilmesinin ardından kadına ve çocuğa yönelik şiddet, taciz ve tecavüz suçlarında ciddi artış kaydedildi. Ajansımızın aylık olarak derlediği şiddet çetelesine göre yalnızca geçtiğimiz Ağustos ayında 30 kadın katledilirken, 18 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Yine geçtiğimiz ay 6 çocuk katledilirken, 3 çocuk da şüpheli şekilde hayatını kaybetti. Yargının cezasızlık politikası erkek ve iktidar şiddetini doğururken, artan şiddet karşısında mücadele yürüten kadınlar devlet şiddetine maruz kalıyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy, kadına yönelik artan erkek, yargı ve siyasi şiddeti değerlendirdi.
‘Siyasallaşmış yargı talimatla çalışıyor’
Geçmişten bugüne yargı mekanizmalarının erkeği kolladığını, geleneksel ve toplumsal “ahlak” adı altında erkek şiddetini meşrulaştırdığını ifade eden Gülistan, yargının siyasallaşmasıyla bu durumun daha da derinleştiğini söyledi. Siyasallaşmış yargı mekanizmasının bütün cezaları aklamaya çalıştığını, kadını var olan şiddet karşısında daha fazla mağdur ettiğini ve kadını şiddete açık hale getirdiğine dikkat çeken Gülistan, “Bunun temel nedeni de siyasetin daha çok şiddet dili, şiddet söylemi ve militarist bir söylem üzerine şekillenmesidir. Çünkü yargı bugün talimatla çalışan hâkim ve savcıların atandığı, siyasallaşmış bir biçimde, siyasal sonuçlar üzerinden hesaplar yaparak kararlar veren bir sistem haline geldi. Hukukun gerektirdiği gibi değil, mevcut iktidarın işine yarayabileceği argümanlar çerçevesinde bir karar verme süreci gerçekleşiyor” şeklinde konuştu.
‘Erkeğe ‘şefkatli kollarını açan’ bir yargı var’
Siyasi davalarda “acımasız” kararlar verildiğini sözlerine ekleyen Gülistan bunun yanında, kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı, taciz ve tecavüz davalarında da erkeği koruyan “şefkatli kollarını açan” bir yargı ile karşı karşıya olduklarını belirtti. Taciz, tecavüz ve kadına yönelik şiddetin yargı eliyle meşrulaştırılması sonucunda arttığına işaret eden Gülistan, “Bugün, özellikle özel savaş yöntemlerinin bölgede çok yoğunca işlenmesi sonucunda hem fuhuşa sürüklenme, hem madde bağımlılığındaki artış, hem de var olan erkek şiddetinin daha vahşi bir biçimde yansımasına tanık olabiliyoruz. Bunun nedeni de erkek iktidarın yarattığı siyasal ortam ve kadına yönelik geliştirilen siyasi politikalardır. Çünkü kadın siyasetçilere sürekli bir baskı ve saldırı üreten iktidar, aynı şekilde sokaktaki erkeğe de kadınları kendi mülkiyetinde, tahakkümünde gören, her istediği yaptırımı uygulayabilen bir cesaret aşılıyor” diye belirtti.
‘Yargının pervasız kararlarına tanık oluyoruz’
İstanbul Sözleşmesi’nin feshini hatırlatan Gülistan, sözleşmenin feshinden sonra yargının daha pervasız kararlarına tanık olduklarını söyledi. Uzman Çavuş Musa Orhan tarafından tecavüze maruz kalmasının ardından intihara sürüklenerek yaşamını yitiren İpek Er’i anımsatan Gülistan, “İpek Er davası, bir yandan iktidarın özel savaş sistemini nasıl sahiplendiğini bir yandan da yargının ne kadar erkek-devlet tarafından yönetildiğini gösteriyor. Ama bu durum bize hukukun, insan haklarının unutulduğunu ve evrensel hukuk normlarından uzaklaşıldığını da gösteriyor” dedi.
‘Yargı iktidarın oyuncağı haline gelmiş durumda’
Yargının iktidarın oyuncağı haline gelmiş durumda olduğunun altını çizen Gülistan, “İçişleri Bakanlığı savcının harekete geçmesini gerektiren suçlar işliyor. Bunlar kanatlı, belgeli, görüntülü, resimli, fotoğraflı bir şekilde bütün kamuoyuna sunuluyor. Ama buna rağmen tek bir savcının harekete geçtiğini görebilmiş değiliz. Bunun siyaseten tartışıldığını bile iktidar tarafından göremiyoruz. Fakat mesele çok demokratik bir talebin dile getirilmesi olduğunda, hele bunu dile getiren Kürtler ya da Kürt kadınlar ise başta yargı mekanizması olmak üzere toplumsal bir lince varan ciddi saldırılarla karşı karşıya kalıyorlar” sözlerine yer verdi.
‘Yargı siyasal intikam için kullanılıyor’
Kürt siyasetçi kadınlar hakkında verilen yargı kararlarına dikkat çeken Gülistan, cezaevinde olmasına rağmen Leyla Güven hakkında geçmiş konuşmaları dolayısıyla 46 yıla kadar hapis cezası istendiğini belirtti. Yargının aynı zamanda “intikam” aracı haline getirildiğini dile getiren Gülistan, “Ayşe Gökkan’a sadece kadın mücadelesi yürüttüğü için 30 yılın üzerinde ceza verilmek istendi. Yargının Kürt kadınlarına dönük acımasızlığı, iktidarın Kürtlere, Kürt siyasetçilere ve Kürt siyasetine dönük saldırılarından bağımsız düşünebilir mi? Kürt kadınları ve Kürt kadın siyasetçileri hedef seçmelerinin temel nedenlerinden biri de kendini bunun karşıtlığında ören bir iktidar anlayışının olmasıdır. Dolayısıyla biz hukuk sisteminin adaleti tesis eden bir yöne evrilmesi için mücadele yürütülürken, asıl olarak temel mücadelemizi siyasal alanda doğrudan genişletmek ve büyütmek zorundayız. Var olan iktidar anlayışı ve kendisinin değişmesi gerekir. Türkiye’de siyasetin demokratik hale gelebilmesi, hukuk sistemi başta olmak üzere bütün kamusal alanlarda eşitsizliği yürüten tüm yapıların yeniden cinsiyet eşitlikçi temelde yeniden kurumsallaşması için yeni bir süreci örebilelim. Siyasal mücadele de bunun çok temel parçası” ifadelerini kullandı.
‘Toplum apolitikleştirilmek isteniyor’
Kadınların “ahlak dışı” politikalarla düşürülmek istendiğini vurgulayan Gülistan, özelde bölge kentlerinde gerçekleşen özel savaş politikalarına dikkat çekti. Bununla toplumun apolitikleştirilmek istendiğini ifade eden Gülistan, “Biz çok iyi biliyoruz ki oğlu, kızı madde bağımlılığına sürüklenmiş, çetelerin eline düşmüş aileler gidip kolluktan yardım istediklerinde, ‘Ne olacak, bir şey olmaz. Terörist olacağına madde kullansın’ gibi durumu normalleştiren söylemlerle karşı karşıya kalıyorlar. Bunun nedeni de toplumda ciddi bir apolitizasyon sağlamadır. Bu anlamda oluşturulmak istenen toplumda özellikle demokrasinin, eşitliğin, adaletin, özgürlüğün, Kürt sorununun gündemleşmemesi, buna yönelik ciddi bir toplumsal refleksin gelişmemesi, toplumun bu yöndeki taleplerinden vazgeçmesidir. Dolayısıyla amaçlanan kadınların hem siyasallaşmasını engellemek, hem de politikleşmesini engellemektir. Kadınların toplum dışına itilmesi, evlere kapatılması, hem erkeğe hem de devlete biat eden, kimliksizleşen bir kadın profilinin ortaya çıkarılması amaçlanıyor. Devlet ideolojisine göre şekillenen, makul ve makbul bir kadın yaratma amacı da bahsedilen saldırıların, kirli politikaların temel amaçlarından biridir” dedi.
‘Siyasal şiddet sistematik ve toplumsal bir sorun’
Kadın mücadelesinin bir bütün olduğunu kaydeden Gülistan, gerek yargı eliyle işlenen şiddetin, gerekse de iktidar eliyle işlenen siyasal şiddetin sistematik ve toplumsal bir sorun olduğunun altını çizdi. Bunun önlenebilmesi için bütünlüklü bir kadın mücadelesine ihtiyaç olduğunu vurgulayan Gülistan sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bugün özellikle İstanbul Sözleşmesi gibi temel kadın kazanımlarının yok edilmesine dönük saldırılarda kadınlar nasıl ki bir araya geliyorsa, hukuksal zeminin güçlenebilmesi ve siyasal alandaki mücadelede için bir araya gelinmeli. Çünkü hukuk daha çok genel kesimleri kapsayan bir kadın mücadelesidir. Kadınların bütünlüklü bir politikayla cinsiyet eşitlikçi bir yaşamı yeniden hayata geçirebilmesi için bütünlüklü bir politikayla geniş zeminlerde, büyük bir buluşmayı örebilmesi gerekiyor. Günümüz koşulları buna uygun bir zemin yaratıyor. Her gün kadın kazanımları yok edilmeye çalışılıp, kadınlar daha fazla şiddete ve ölüme maruz bırakılırken, kadınların tam da demokrasi paydasında bir araya gelmesi önemli. Bizler de HDP’li kadınlar olarak bu mücadeleyi daha fazla büyütmek için önümüzdeki süreci değerlendirip elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.”