Sanat çeşitlerinden yalnızca bir tanesini hayatımızın bir parçası olacak derecede benimseyebildik.Modern sanat türlerini, 1960’tan sonra dünyaya ayak uyduramadığımızdan ve sonrasında kendi içimizde izole bir yaşam sürdüğümüzden dolayı 2000’li yıllara kadar hiç yakalayamadık. Fakat müzik, adanın tamamında her dönemde sevilen ve sahiplenilen bir sanat türü olmayı başardı. İnsan olarak, en çok kullandığımız duyma duyumuzla, ses dalgalarını algılamaya daha yatkın olduğumuz için, söz ve müziği kendi içimizdeki duygularla daha kolay örtüştürebildiğimizi ve kendimizi ifade edebildiğimizi düşünüyorum.
Bir şarkıyı, müziği popülerleştiren tabi ki dinleyici kitlesidir. Buna göre 1974 sonrasında Kuzey Kıbrıs’ta özellikle Türkiye piyasasından yansıyan müzikler daha kolay yayıldığı için, burada da popüler kültürün getirdiklerini tüketen bir dinleyici kitlesi oluştu. Yıllar içerisinde de bar vb gece işletmelerinde canlı müzik alışkanlığı gelişmiş oldu.
Son 12 yıldır, adanın kuzeyinde neredeyse hiç canlı rock müzik performansı dinlemiyorduk. Lefkoşa Surlariçinde gece canlı müzik ve alkol izni kavgası veren barlardan birinde, Force Awakens grubunu dinlerken yanımdaki tanıdığım ve tanımadığım insanlarla kol kola, sırt sırta, omuz omuzaydık. Bugünlerde “Bohemian Rhapsody” filmiyle ruhu yeniden canlanan Freddie Mercury ve Queen şarkılarına karşı hassasiyet ve seyircinin duyguları daha yüksekti.
Francois “we are the champions my friend, and we’ll keep on fighting till the end” (şampiyon biziz dostum, ve kavgamız sonuna kadar sürecek) derken, birden zihnimin arkasında; “ah be bir barış olsa bu adada; da hep beraber bu şarkıyı söylesek” dedim. O gece çalınan bütün şarkılarda protest ve sosyalist sözler ağırlıktaydı. Bir kulağımdan girip diğerinden çıkmamış olacak ki; yavaş yavaş beni bireysel düşüncemden çıkarıp; sosyal sorgulayışa taşıdı. Chop Suey, Rage Against the Machine gibi grupların şarkı sözleri ve enstrüman zenginlikleri 1970&80’li yıllardaki romantik rock şarkılarından daha agresif ve içerik olarak daha sorgulayıcıydı. Amerika’dan çıkış yapmasına ve tüm dünyada azınlık olarak görülmelerine rağmen Ermeni kimliğini hep taşıyan S.O.A.D, Chop Suey ve “Toxicity” ile kendi özünün yok oluşuna ve asimile oluşuna karşı verdiği mücadeleyi haykırıyordu: “now, what! do you own the world? how do you own disorder?” (şimdi ne?dünyanın sahibi sen misin?bu çarpık düzene nasjl sahipnolabilirsin?) Dünyada bazı dengeleri ve insani değerleri tüketen sisteme karşı, kendilerini ifade edişleri ve büyük kitlelerin bunu sahiplenerek destekleyişi rock müziğin gücünü gösteren bir örnektir.
Sosyomüzikolog Simon Frith şöyle der: “Rock, poptan ve rock and roll’dan öte bir şeydi. Rock müzisyenleri beceri ve tekniğe verdikleri önemi, romantik bir sanatsal ifade kavramıyla özgün ve içten bir şekilde birleştiriyordu.”
Konser sonrasında o an kafama kazındı ve bu konunun altını kendimce eşeledim. Biz (ülke piyasasında) son 12 yılda Rock Müzik dinlemezken; tamamen içe dönük, iç yolculuğa dönük, bireysel düşünce odaklı elektronik müzik türleri baskın bir şekilde piyasayı sarmıştı. Bir yandan da içi tamamen boş pop müzik akını devam etti. Sorgulamayı ve paylaşımı bıraktığımız, “şarkı sözü”nün ne olduğunu unuttuğumuz, her geçen gün daha da pasifize ve kendine dönük bireyler olduğumuz bir dönem yaşamışız. Özellikle daha enerjik ve aktif olması beklenen yeni neslin, sosyal birlik hissine sahip olmayışının bir sebebinin de bu olduğunu düşünüyorum.
1996-2003 yılları arasında tüm dünyada etkili olmuş, dinleyenleri aktivist yapmış ne şarkılar gelip geçti…Ayni şekilde dünyada önemli bir uyanış dönemi olan 60-70’li yıllarda da benzer şekilde etkin bir dönemi olmuştu.
“Folk müzik geleneğinden gelen protest şarkı geleneğini benimseyen rock müzik; politik aktivizmin yanı sıra ırkçılık, seks ve uyuşturucu kullanımıyla ilgili sosyal mesajlarla da ilişkilendirilir. Ayrıca tüketim çılgınlığına ve uyguculuğa bir başkaldırı olarak görülür.” (wikipedia)
Kıbrıs tarafından bakacak olursak, 1996-2003 yılları arasında, yurt dışında eğitime çıkmak çok zor ve hem akademik hem de sosyokültürel gelişimin önemli olduğu bir dönemdi. O dönemde bu başarıya ulaşan genç kitle, bir şekilde ülkeye geri gelirken bu bilinci de taşımıştı. Bir zamanlar Dünya müziğini Türkiye’den daha önden takip ediyorduk. Bu dönemdeki jenerasyon 80 ve 90’ların müzikal yönden zengin rock müziğiyle kendilerini yetiştirdiler.
Toplumsal olarak zor dönemlerden geçtiğimiz bugünlerde, nerelerde hata yapmış olabildiğimizi sorgulamamız gerektiğine inanıyorum. Önümüze hazır sunulan ve kabul etmeye razı olduğumuz her şeyde aklımıza bu gelmeli: “They use force to make you do what the deciders have decided you must do.”(karar vericiler, ne yapman gerektiğine onlar karar veriyor ve bunu sana yaptırmak için güç kullanıyor)
Fotoğraf: Cyprus War of Independence (Cyprus Mail)