Gazeteci Murat Yetkin, TC Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’ta verdiği saray ‘müjdesi’ ile ilgili bir yazı yazarak, Erdoğan’ın hesabının başka olduğunu söyledi.
Yetkin’in yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 19 Temmuz’da İstanbul’dan “Kıbrıs’ta iki devlet” diyerek, “Müjdeyi” Lefkoşa’da vereceğini söyleyerek hareket etti. Türkiye’den çok Avrupa Birliği ve ABD’deki karar alıcılar heyecanlandı. Yoksa Ankara, 20 Temmuz 1974’teki askeri müdahalenin 47’inci yıldönümünde, iki devletli çözüme dav bir adım olacak şekilde Kıbrıs Türkleri Kıbrıs Rumlarıyla BM gözetiminde toplumlararası görüşmelerden çekilecek miydi? KKTC’nin tanınması için diplomatik kampanya mı başlatılacaktı? Ya da geçen yıl vaat edildiği üzere Maraş yerleşime mi açılacaktı? (*) Erdoğan’ın müjdesi böyle keskin bir siyasi adım mı olacaktı?
Aslında Erdoğan 20 Temmuz’da Adada olacağını ilk söylediğinde AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen (25 Haziran’da) mesaj göndermiş, Kıbrıs’ta düzelme yolundaki Türkiye-AB ilişkilerini bozacak bir adımdan kaçınmasını istemişti, Erdoğan bunun üzerine “Siz Erdoğan’ın talimatla iş yaptığını ne zaman gördünüz?” diye terslemiş, ama Leyen 6 Temmuz’da mesajını tekrarlamıştı. Amerikan Senatosunun 14 üyesi de 14 Temmuz’da ABD Başkanı Joe Biden’a bir mektup yazarak Erdoğan’ın Maraş’ı yerleşime açma girişimlerinden söz etmişlerdi. Dolayısıyla Erdoğan İstanbul’dan hareket ederken iki devletli çözüm ve Maraş’tan söz ettikten sonra “Lefkoşa müjdesi” sözü verince diplomatik camia heyecanlandı.
Ancak Erdoğan’ın iki saat kadar sonra Lefkoşa’da, KKTC Meclisinde açıkladığı müjdesi, diplomatik camiayı rahatlatırken inşaatçıları heyecanlandırdı. Erdoğan’ın müjdesi KKTC’ye de bir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve yeni bir Meclis Binası inşaatıydı. Erdoğan AB Komisyon Başkanı Leyen’in iki kez dile getirdiği beklentiyi boşa çıkarmamış, Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyecek bir adım atmamıştı.
Külliyeye takılmak, cambaza bakmak gibi
“Külliye müjdesi” üzerine çok espri yapıldı dünden bu yana, onları tekrarlamayacağım. Propaganda makinesinin kendilerine verdiği sözde bilgi ve analizler doğrultusunda “Külliye inşaatının” aslında ne kadar önemli siyasi mesaj içeren dahiyane bir taktik olduğunu yazan hükümet kontrolündeki medya mensuplarına da takılmayacağım. Çünkü bir adım geriye çekilip tabloya bakınca Külliye müjdesi ile uğraşmanın Erdoğan’ın yeni bir gündem değiştirme, yeni bir “cambaza bak” taktiği olduğu kanısına vardım.
Neden mi?
Erdoğan’ın Kıbrıs’ta Kıbrıs’a dair verdiği mesajlarda beklenmeyen bir şey yoktu. İki devletli çözüm için çalışacaklarını Maraş’ı açma müjdesi vereceklerini tekrarladı. Yalnız Maraş’tan bahsederken özellikle hukuk ve mülkiyet haklarını vurguladı; bunu hem AB hem ABD’yi sakinleştirmek amacıyla söyledi.
Ama Erdoğan’ın KKTC’de bulunduğu süre içinde verdiği en önemli dış politika mesajları Afganistan üzerine oldu. 20 Temmuz’da, Kurban Bayramı namazını Hala Sultan Camiinde (**) kıldıktan sonraki beyanları Afganistan tartışmalarını yeni bir safhaya taşıyordu.
Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin daha önce ABD’nin çekilmesi ardından Afganistan’da Türk askerini de istemediğini Taliban’la görüşüleceğini ve anlaşmaya varılacağına inandığını söyledi. Ayrıca Taliban’ı Afganistan’da sürdürdüğü “işgal harekatına” son vermeye çağırdı.
ABD konusunda ise şu söyledikleri yeniydi.
– ABD gittikten sonra Türk askerinin Afganistan’da kalma önerisinin Türkiye’den değil, ABD’den geldiğini söyledi. Bu, bir hafta kadar önce ABD Savunma Sözcüsünün “Türkiye’ye taahhütlerinden dolayı minnettar” olduğunu söyleyerek önerinin Ankara’ya ait olduğu imasına yanıttı.
– Biden’a Afgan önerisi için üç şart öne sürdüğünü açıkladı. Bu da yeniydi. Birincisi ABD’nin Türkiye’ye tam diplomatik destek vermesiydi. Bunun anlamı, uluslararası siyasette Türkiye’nin Afganistan işini zorlaştıracak adımlar atmaması, tersine kolaylaştırması talebidir. İkincisi, ABD’nin Afganistan’la ilgili bütün lojistik imkanlarını Türkiye’ye devretmesiydi. Bunun ABD’nin Kabil havalimanı dışında Afganistan’ın değişik yerlerindeki üslerini, yardım faaliyetleri dahil Türkiye’ye devrini de içerip içermediğini henüz bilmiyoruz. Üçüncüsü de işin maliyetiydi.
Erdoğan’ın “Bu süreç içerisinde çok ciddi bir mali, idari noktada sıkıntılar olacak” sözlerinden bunun sadece Afganistan operasyonunun maliyeti değil, Türkiye ekonomisini zora sokmamayı da içerdiği imasını bulmak mümkün.
Bu da gelecek seçimler için Erdoğan’ın elini en azından ABD kaynaklı mali yaptırımlardan rahatlaması anlamına da geliyor.