Çiğse Dedeoğlu
Kıbrıs’ta kadınların toplumda ve ekonomideki yerine baktığımızda üzücü bir tabloyla karşılaşmaktayız. “Kıbrıs’ta Barışın Sağlayacağı Getirileri Elde Etmek” adlı, Barış Araştırma Enstitüsü Oslo (PRIO) tarafından 2020’de yayınlanan raporda, kadınların işgücüne katılımı konusuna ve toplumsal cinsiyet ayrımının ortadan kaldırılmasıyla ekonomik büyümenin nasıl gerçekleşeceğiyle ilgili çarpıcı rakamlara yer verildi. Kadına şiddet konusuna çözümler arayan ekonomik sıkıntılar içerisindeki bir ülkenin yapıcı adımlar atarken referans alması gereken, önemli noktalar içeren bir çalışmadır. Birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de her şey yolunda gibi davranmak ve sorunları boş vermek, ertelemek, görmezden gelmek veya küçümsemek oldukça yaygındır. Fakat rakamlarla konuştuğumuzda, kadınların iş gücüne düşük katılımı ile başlayan ve birçok kadının aile içi şiddete maruz kalmasından, ekonomik büyümenin kadın istihdamı yönüne uzanan bir tabloyla karşılaşıyoruz.
Bu tabloya göre Kıbrıs’ta özellikle kuzeyde kadınların işgücüne katılım oranı olması gerekenden çok daha düşük. Kıbrıslıtürk toplumunda kadınların sadece %40.3’ü istihdam edilirken, Kıbrıslırum topluluğunda ise bu oran %57.4 tür. Kadınların işgücüne bu denli düşük katılımda bulunması hem sosyolojik hem de ekonomik sonuçlar doğurmakta.
Kıbrıslırum toplumunda kadınların işgücüne katılımı ile toplam işgücüne katılım AB ortalamasının üzerinde seyretse de, erkek ve kadınların işgücüne katılım oranları arasında fark mevcuttur. Buna göre Kıbrıs’ın güneyinde 15 yaş üstü kadınların %57.4’ü işgücüne katılırken, bu oran erkeklerde %67.8’dir. Kıbrıslıtürk toplumunda ise kadınlarda %40.3, erkeklerde %60.1 olan bu oranlar hem AB ortalamasının oldukça altında kalmakta, hem de cinsiyetler arasındaki istihdam farkının açık olması nedeniyle, toplumdaki cinsiyet rollerinin derinleştiğine, ekonomik engellerin birçok kadının hayatını olumsuz yönde değiştirdiğine ve ülke ekonomisinin büyümesi önündeki engellere sayısal kanıt olarak gösterilebilmektedir. İş gücüne katılım oranları sadece cinsiyetler arasında değil, örneğin kadınlar içinde de farklılık gösterebilmektedir. Buna göre en düşük orana sahip bölge olan Lefke’de kadın işgücüne katılımı sadece %27.6 ile sınırlı kalmıştır.
Kadınların işgücüne katılım oranının bu kadar düşük kalmasının nedenlerine bakacak olursak, geleneksel yaklaşımın ve teşvik unsurunun bulunmaması başlıca nedenler arasındadır. Kadınlar hala bir çok toplumda aile içi roller dağıtılırken öncelikli olarak geleneksel ev işlerinden ve çocuk büyütmekten sorumlu tutulur. Kıbrıs’ta da bunun çok farklı olmadığını görüyoruz. Özellikle ataerkil düşünce yapısıyla yetişmiş bireylerde ikili ilişkiler bir tarafın diğerini domine ettiği, hiyerarşik bir ruha sahiptir. Daha eşitlikçi ve rasyonel ilişkiler kuran bireylerin bile süregelmiş düzeni çoğunlukla bozamadığını ve toplumsal cinsiyet rollerine ayak uydurduğunu gözlemleyebiliriz. Bireysel farkındalık ve çaba bu konuda ne kadar önem arz etse de esas çözümün eğitim sisteminin değişmesi ve devlet eliyle gerçekleşeceği aşikardır.
Nedendir bilinmez kadınların kendisiyle birlikte sorunları da çoğu zaman görmezden gelinir. Kadınlar içerisinde bile toplum tarafından daha çok veya daha az ayrımcılık gören gruplar vardır. Mülteci kadınlar, LGBTİ+ bireyler ve insan ticareti mağdurları sosyal, ekonomik ve psikolojik sorunlarla en çok yüzleşmek zorunda kalanlar arasındadır. Ataerkil zihniyetli kişiler tarafından bu sorunların var olmadığı veya abartıldığı düşünülür. Halbuki çözüm üretilmesi bir zarar getirmeyeceği gibi, bir toplumun gelişmesinde ve ekonominin büyümesinde büyük rol oynayacaktır.
Aile, eğitim ve bireysel farkındalık faktörleri kadar devletin teşvikleri de bu konuda çok önemlidir. Özellikle kırsal kesimlerdeki kadınların eğitimi, işgücüne katılımın teşvik edilmesi ve bilinçlendirilmesi, koruyucu ve destekleyici politikaların uygulanması kadınların iş hayatına kazandırılmasında önemli adımlardır. Maalesef ki bu sorunun ne ülkenin ne de devletin gündeminde olmaması, belki de kadın ve erkeklerin iş gücüne katılım oranları arasındaki farkın giderek büyümesine neden olacaktır.
Basit bir mantıkla, ekonomik bağımsızlığını ele alamamış kadınların, fiziksel ve psikolojik şiddete en çok maruz kalan grup olduğunu söyleyebiliriz. Şiddetin her türlüsü cinsiyet, yaş fark etmeksizin hayatımızda var olsa da, bazı gruplar şiddete daha fazla maruz kalmaktadır. Bazı gruplar ise şiddet karşısında sessiz kalmaktadır. İş sahibi olmayan veya düşük gelirli pozisyonlarda çalışan kadınlar, aile içi şiddet karşısında, boyun eğmeyi tercih edebilir. Ekonomik sebeplerin bu tercihin yapılmasındaki etkisi yadsınamaz. Asgari ücretle çalışan bir kişinin geçim zorluğu yaşadığı bu dönemde, üniversite mezunlarının bile işsiz kaldığını, torpilin diplomadan daha önemli olduğunu düşündüğümüzde, ekonomik bağımsızlığı olmayan bir kadın kendi veya çocuklarının yararı için belki de bir ömür boyu psikolojik veya fiziksel şiddet mağduru olmaya devam edecektir.
Kadın ve erkeği açıkça birbirinden farklı kılan, eşitsizliğe sebep olan bir yasa olmamakla beraber, buna gerek de yoktur. Açıkça ortada olan bu mağduriyetin en aza indirgenmesi için, kadın haklarını koruyan yasalara ve toplumsal cinsiyet rollerini ortadan kaldırarak kadının iş hayatında aktif rol oynamasını destekleyen bir sisteme ihtiyaç vardır.
Kıbrıs gibi küçük ada ülkelerinde kaynakların az, ticaretin kısıtlı olması ekonomik büyüme önündeki önemli engellerdir. Kıbrıslıtürk toplumu geleneksel kafa yapısıyla, ambargo mağduriyetinin arkasına sığınarak, üretmeyen tüketen bir toplum haline gelmiştir. Başka ülkenin para birimini kullanmak, ekonominin dışa bağımlı olması gibi bireylerin elinde olmayan önemli faktörler olsa da, toplumsal cinsiyet rollerini en aza indirgemek, kadınların işgücüne katılımı gibi aslında basit ama etkili adımlar ile yerli üretimi de canlandırılabilir, ekonomik büyümenin ve şirket karlılığının yolu açılabilir.
Kadınların işgücüne katılımı hem Kıbrıslıtürk toplumunun gelişimine giden yolda en önemli araç olacak hem de Kıbrıs’ta çözüme giden yolda her iki toplumun iş birliği kadınların etkin katılımıyla daha sağlıklı sonuçlar verecektir.
Toplumsal cinsiyet rollerinin dağılması ve sonuçları bakımından incelendiğinde Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum toplumu birbirleriyle benzerlik göstermektedir. Her iki toplumda da kadınlar ekonomik, sosyal ve siyasi güce erişim sıkıntısı yaşamaktadır. Kadınların siyasette görece az rol alması, politika üretilirken kadınların karşılaştığı sorunların yok sayılmasına da yol açar.
Kadınların işyerlerinde uğradıkları ayrımcılıklara bakılacak olursa, aynı pozisyondaki erkek meslektaşlarına göre daha düşük ücret aldıkları, yönetici pozisyonlara yükselme şanslarının daha düşük olduğu veya yönetici pozisyonlardaki kadınların hoş karşılanmayarak, cinsiyetinden ötürü hakarete maruz kaldığı görülmüştür. Yine PRIO’nun çalışmasına göre Kıbrıslırum toplumunda kadınlar 2017’de erkeklerden %13.7 daha düşük ücret almışlardır.
Eurostat’ın verileriyle karşılaştırıldığında cinsiyetler arası maaş eşitliği konusunda Kıbrıslıtürk toplumu AB ortalamasına göre daha iyi bir yerde gibi görünse de, kayıt-dışı ekonominin varlığı ve sadece az sayıdaki eğitimli kadınların işgücüne katılmasından kaynaklı yanıltıcı bir tablo olması mümkündür.
2001’de yapılan bir çalışmada kadınların sadece %10’u gibi utanç verici bir oranın en yüksek ücret grubunda çalıştığı saptanmıştır. Çalışmada belirtilen bir diğer önemli nokta ise kadınların çoğunlukla düşük ücretli ve hiyerarşik düzenin alt basamağında çalıştıklarıdır. Buna en büyük sebep ise toplumsal cinsiyet rollerine dayalı beklentilerdir. Geleneksel bakış açısının hakim olduğu toplumlarda, kadınlar hem çevrenin baskısı yüzünden, hem de meslekleri bile kadın-erkek mesleği diye tanımlayan ayrımcı bakış açısı yüzünden yüksek ücretli iş alanlarına girmemektedir.
Toplumsal cinsiyet rollerinin derinleşmesi şirketin karlılığına da etki etmektedir. Yapılan bazı çalışmalar göstermiştir ki cinsiyet çeşitliliğine sahip olan şirketler daha yüksek performans ve karlılık göstermektedir.
IMF tarafından yapılan bir araştırma göstermiştir ki, işgücünde cinsiyet eşitliğini dengelemek, önemli kazanımlara neden olacaktır. Araştırmaya göre sadece kadınların işgücüne katılımını artırmak Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın %80 oranında artmasını sağlayabilir. Ayrıca kadınların işgücüne katılımın artması şirket verimliliğini arttırarak, genel ücret artışına da yol açacaktır.
PRIO’nun verilerine göre Kıbrıs’ın kuzeyinde cinsiyet ayrımcılığının ortadan kalkmasıyla %30 oranında ekonomik büyüme gerçekleşebilir ve tüm adanın GSYİH’sı %4.4 puan artabilir.Ayrıca BM tarafından Haziran 2018’de Güvenlik Konseyi’ne sunulan raporda “kadınların anlamlı katılımının barış kurma çalışmalarına ölçülebilir şekilde derinleştirdiğini ve daha sürdürülebilir bir barış sağladığına” dair kanıtlardan bahsedilmişti.
2018 yılında yayınlanan ve 216 barış anlaşmasını inceleyen bir çalışmaya göre kadınların anlamlı katılımının “daha iyi bir anlaşma içeriği, anlaşmanın daha yüksek oranda uygulanması, ve daha uzun soluklu barış” sağladığı saptamıştır. PRIO’ya göre kadınların Kıbrıs çözümünün tasarımında yer alması, ekonomideki barış getirisini de artıracaktır.
Toplumsal cinsiyet rollerinin ortadan kaldırılarak, kadınların işgücüne katılımının artması ve ekonomik büyümenin gerçekleşmesi için işe alım sürecinde eşit şartların sağlanması, modern aile yapılarına uygun aile dostu politikaların uygulamaya geçirilmesi, iş gücüne katılımının arttırılması için ulaşıma yatırım yapılması, genç kadınların iş gücüne katılmasının teşvik edilmesi ve kadınlara yönelik politikaların gözden geçirilmesi esas alınması gereken önemli adımlardır.