Bu akşam Sosyal Medya’da örgütlenen ve sokağa taşan “Yol Yoksa Seyrüsefer da Yok” eylemi gerçekleşti. Yazının hemen başında belirtelim; önceki hafta devletin yapmadığı yollardan dolayı eylemin ertelenmesi, oluşan havanın da az da olsa dağılmasına sebebiyet verdi.
Dolayısıyla eyleme yönelik sayının beklenenden az olması çok da şaşırtıcı değildi. Tam aksine, ben katılımın yukarıda bahsettiğim gerekçeden dolayı bu kadar yüksek olmasını da beklemiyordum. Ama bu yazının konusu kelle saymak değildir.
***
Eylem, katıldığım ya da takip ettiğim tüm eylemlerden ciddi farklılıklar içermekteydi. İlk olarak, tamamen halk temelli bir hareket olarak başlayan eylem bugün itibariyle sokağa çıkacak hale geldi.
Ben, örgütlü mücadeleye inanan bir kişiyim. Sendikalar bu sürecin içine girmediyse/giremediyse bunun nedenini kendilerine sormak zorundadır. Toplumsal muhalefetten kopuk bir sendikacılık, bırakın halkı, tabanından bile yanıt alamamaktadır. Sendikal Platform, artık bu soruları kendine sorup ya kendine çekidüzen vermeli ya da artık defteri kapatmalıdır.
Pratik göstermiştir ki; deneyimlediğimiz eylemlerde kimin konuşmacı olacağı her zaman büyük tartışmalara sebebiyet vermiştir. Daha çok yakın bir tarihte; 22 Ocak Afrika Gazetesi saldırılarından sonra Meclis civarında düzenlenen eylemde, kürsüde kimin konuşacağı ile ilgili tartışmalar kopmuş, Şener Levent’in gazeteden eyleme katılmasıyla tartışmalar ciddi oranda büyümüştü. Nitekim konuşma falan da yapılmadan eylem sona erdirilmişti.
Bugün ise durum çok farklıydı. Kürsü herkese açıktı. Konuşmak isteyen her birey çıkıp, düşüncelerini özgürce dile getirdi. Küçük hesaplarla kim daha çok prim yapacak, kim bir sonraki dönem meclise girecek gailesi olmayan sıradan insanlar, diledikleri gibi konuştular. En çok da, trafikte hayatını kaybeden insanlarımızın aileleri ve yakınları konuştu. Onlar konuştu; karşılarındaki insanlar acılarını hissetti.
Konuşmalar sırasında, dikkat çeken en önemli şeylerden birkaçı ise, “o koltuklarda bizim sayemizde oturuyorsunuz”, “Bu lüks yaşamı size bir veriyoruz. Gözümüz açıldı, bizden korkun” ve “Türkiye’den para dilenen devlet istemiyoruz” sözleriydi.
Kişisel olarak bir de, “doğum günüm 29 Kasım’dı” dedi genç bir kadın… “Artık doğum günümü kutlamıyorum” dağ yolunda gerçekleşen trafik çarpışmasını işaret ederek…
***
Evet, eylemin eksik birçok tarafı vardı. Belirgin bir liderlik zafiyeti, eylemin akışı sırasında sıkıntılar ortaya çıkardı. Eylemciler önce Terminal’den yukarı doğru yürüdü, sonra tekrardan eylem alanına geldi. Saat 18.00’de başlaması beklenen eylem, “geleneksel Kıbrıs saati”ne ters orantılı olarak 6’ya 10 kala başladı. Bunu eylemi organize eden arkadaşların heyecanına veriyorum.
Eylem sırasında telefonlarımızda bulunan internetin aniden kesildiğine şahit olduk. Çok yoğun kalabalıkların olduğu ortamlarda bu tür şeylerin yaşandığını bilmekle beraber, kürsüden yapılan duyuruda internetin bilinçli olarak kesildiği duyuruldu. Net bilgim olmadığı için bu konuyla ilgili daha fazla yorum yapamıyorum.
***
Uzun lafın kısası; bir süredir herhangi bir olaya doğru dürüst tepki vermeyi organize edemeyen Kıbrıs’ın kuzey yarısında yaşayan halk, -eylemde de söyledikleri gibi- “uyandıklarını” düzenlenen eylemle duyurdu. Bu hareket başarıya ulaşır mı ulaşmaz mı süreç gösterir pek tabii ancak halk sonunda illaki kazanacaktır! İllaki…
Sıcağı sıcağına hızlı bir değerlendirme yapmak istedim. Eminim, ilerleyen günlerde bu sayfalardan daha detaylı değerlendirmeler de yapılacaktır.
İyi akşamlar sayın okuyucu. İllaki kazanacağız… Öyle ya da böyle!