Biyologlar Derneği başkanı ve ekoloji aktivisti Hasan Sarpten, Ada çevresinde gerginliği gittikçe artan fosil yakıt arama faaliyetlerini değerlendirdi.
“Adına ‘‘doğal kaynak’’ denen bu unsurlar hangi halka fayda sağlamış ki bize de sağlayacak?”
“Nasıl ki gelen su bu adanın su sorunu çözmek için getirilmemiştir, ki çözmemiştir, çözecek değildir de! Hidrokarbonlar da Kıbrıslılara ne zenginlik ne de refah getirecektir.
“Çocuklarımızın sağlıklı bir yaşam süremeyeceği bir adanın kimseye faydası olmaz”
“Ne yazık ki, ülkemizde hiçbir dönem ekoloji politikaları yönetenlerin öncelikleri arasında yer almamıştır.
Hasan Yıkıcı
Gazeddakıbrıs’a açıklamalarda bulunan Sarpten, doğal gaz aramalarına ekolojik açıdan yaklaşılması gerektiğini vurgulayarak,“Kıbrıs’taki doğal kaynaklara ekolojik bir açıdan baktığımız zaman bunların ister Türkler, ister Elenler olsun Kıbrıs halklarına fayda sağlayacağını düşünmek en hafif tabirle saflık olur” dedi.
“Hidrokarbonlar Kıbrıslılara ne zenginlik ne de refah getirecektir”
Geçtiğimiz yıllarda çok tartışılan ve uygulamaya geçilen Türkiye’den borularla su getirilmesinde olduğu gibi hidrokarbon meselesinde de Ada’ya bir faydası olmayacağını savunan Sarpten şunları ifade etti:“Kıbrıs’ta bulunan/bulunacak doğal gaza Türkiye’den getirilen suyu da eklediğimizde bunların hiçbirinin ekolojik bir akılla yapıldığını söylemek mümkün değildir. Nasıl ki gelen su bu adanın su sorunu çözmek için getirilmemiştir, ki çözmemiştir, çözecek değildir de! Hidrokarbonlar da Kıbrıslılara ne zenginlik ne de refah getirecektir. Bunlar, ülkelerin stratejik liderlik ve pay kavgaları arasında birer hamle olmaktan öteye gitmeyecektir. Fillerin bu kavgasında ise ezilen ne yazık ki yine biz çimenler olacağız.”
“Küresel enerji piyasası farklı yöne gidiyor”
Küresel enerji piyasasının farklı bir yöne gittiğini işaret eden Sarpten, bu konuda Kıbrıs’taki hidrokarbonlar üzerine açıklamalar yapan Enerji Uzmanı Dr. Charles Ellinas’in söylediklerini anımsattı. Sarpten, “Küresel enerji piyasasında yer bulma açısından rekabet edebilir olmayan Kıbrıs açıklarındaki gaz yataklarının kar sağlaması mümkün değil. Bölgede sorun olması gazın geliştirilmesinin maliyetini daha da yüksek hale getiriyor. Kısacası gazı geliştirmenin maliyeti yüksek, marjlar düşük yani bu kavgaya değmez. Herşey yolunda gitse gazın 2025’ten önce çıkarılması öngörülüyor” dedi.
“İklim değişikliğinden en çok etkilenecek coğrafyada bulunuyoruz”
Bugün yaşanan her iklim felaketinin geçmiş dönemlerde yakılan kömür, petrol, gaz, kesilen ağaç, dökülen beton ve asfaltın bir sonucu olduğunu vurgulayan Sarpten, “‘Herşey yolunda giderse’’ 2025’de gazın çıkarılmasından söz edilirken 2025’de Kıbrıs hangi iklimsel olayları yaşayacağından neden söz edilmiyor?” diye sordu.
“İklim değişikliğini artıracak girişimler yapmak akılcı mı? Kesinlikle değil!”
Biyologlar Derneği başkanı Sarpten şöyle konuştu: “Kıbrıs’ta bir yandan daha fazla betonlaşma ve doğa tahribatı sürerken iklim değişikliğinden en çok etkilenecek coğrafyada bulunduğumuzu unutmamız gerekiyor. WWF’nin (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) yayınladığı rapora göre, küresel ısınma Akdeniz’i de tehdit edecek. Buna göre, sıcaklık artışı sanayi devrimi öncesi seviyeyi aşacak, Akdeniz iklimi daha da ısınacak, kuraklık geniş ölçüde hissedilecek ve iklimde değişiklikler görülecek. Yağış miktarının 1/5 oranında düşmesi bekleniyor. Ancak, yağışlardaki düzensizliğin sel felaketlerini de artırması dahası yaz mevsiminde yağış miktarının %30 artması bekleniyor. Yıl boyunca ise kurak zamanların değişmesi ve uzaması bekleniyor. Şimdi, tüm bunlara adaptasyon sağlayıcı tedbirler almak yerine iklim değişikliğini artıracak girişimler yapmak akılcı mı? Kesinlikle değil!”
“Adına ‘‘doğal kaynak’’ denen bu unsurlar hangi halka fayda sağlamış ki bize de sağlayacak?”
Ortadoğu ve Yakındoğu’nun kaderinin 1900’ların başında petrolün bulunmasıyla bir anda değişmeye başladığını anlatan Sarpten, “konu ne zaman petrol, doğal gaz ve hidrokarbonlar olsa aklıma 1936’da Churchill’in söylediği “bir damla petrol, bir damla kandan daha kıymetlidir” sözü gelmektedir. Öyle ki, tarih sayfalarında 1900’lerin sonu ve 2000’lerin başı her ne kadar artık bu ve benzeri sözleri liderler açıktan söylemese de petrol ve diğer hidrokarbonlar için dökülen kanlarla anılacaktır” dedi.
“Adına ‘‘doğal kaynak’’ denen bu unsurlar hangi halka fayda sağlamış ki bize de sağlayacak? Belki, dünyada zenginler ve zenginliklerin artmasına neden olmuştur” ifadelerini kullanan Sarpten, şu şekilde konuştu “Dahası, adına kapitalizm dediğimiz bu düzenin perçinlenmesini sağlamıştır. Ancak, batı halkları dahil hiçbir halka fayda sağlamamıştır! Bugün en zengin görülen ülkeleri bile tehdit eden iklim krizine işte tam da bu açıdan bakmak lazım”
“Çocuklarımızın sağlıklı bir yaşam süremeyeceği bir adanın kimseye faydası olmaz”
Kıbrıs özeline de bu açıdan yaklaşılması gerektiğini vurgulayan Sarpten, “Kıbrıs’ta birileri ekonomik zenginlikler elde edebilir hatta federasyon temelinde bir çözüm ve barış da sağlanabilir. Ama, bu coğrafyanın yapısını bozar, kirletirsek ve buna karşın iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine karşı da seyirci kalırsak bunların hiçbirinin anlamı kalmaz. Çocuklarımızın üzerine sağlıklı bir yaşam süremeyeceği bir adanın kimseye faydası olmaz” dedi.
Ekoloji politikaları yönetenlerin önceliği olmadı
Ekolojik hassasiyetten yoksun yaklaşımların Kıbrıs’ı ve Ada’nın kuzeyini getirdiği noktanın ortadan olduğunu kaydeden Sarpten, ülkemizde ekoloji politikalarına öncelik verilmediğini vurguladu. Sarpten, “Ne yazık ki, ülkemizde hiçbir dönem ekoloji politikaları yönetenlerin öncelikleri arasında yer almamıştır. Özellikle, sağ iktidarların çevreyi ekonomiye bir tercih olarak görmeleri ve ekolojik yaklaşımları sözde kalkınmanın engeli olarak kabul etmeleri ekolojik yıkımı beraberinde getirmiştir. Annan Planı sonrası ekonominin öncü sektörü olarak kabul edilen inşaat patlamasının ülkeyi ne hale getirdiği ortadadır. Ve, ne acıdır ki bu tutum bugün de devam etmektedir” dedi.
“Çok daha zor ve karamsar günlerin bizi beklediği aşikardır”
Anlık yağış artışlarının bile artık bir felaketle sonuçlandığına dikkat çeken Sarpten, “böyle bir ortamda bunlardan ders almayan yönetimlerin iklim değişikliğini algılamalarını beklemek aptallık olur. Söz konusu sadece ekolojik bakış açısı olan bir parti olması değil, toplumun bu yönde evrilmesi ve değişmesidir. Bunun olabilmesi için de toplumun geleceğe dair umutlarının yeniden yeşermesi kaçınılmazdır. Aksi halde, toplum olarak yok olmasak dahi çok daha zor ve karamsar günlerin bizi beklediği aşikardır” dedi.