5 Haziran Dünya Çevre gününde sizler için kütüphanenizde bulunması gereken bazı kitapları seçtik.
1- Küresel ısınmanın kırılma noktası
“Güvenli sera gazı seviyelerini çoktan geride bıraktık. İşler çığrından çıkmaya başlıyor: Kuzey Kutbu buzları eriyor; donmuş kutup topraklarından metan kaynıyor; dağ buzulları çözülüyor. Gelecek birkaç yıl içinde, hızlanan iklim değişikliğinin kontrol dışına çıkmasını önlemek için, farklı bir yola girmek zorundayız.”
Küresel ısınma hakkında bildiklerimiz, genel olarak, havalara bakıp, “Yaz çok sıcak geçti, kış ise ılık. İşte küresel ısınma!” düzeyinde kalıyor. Bilimsel verilere ise, maalesef bize ulaştırıldığı kadarıyla sahibiz. Bu konudaki çalışmaların çoğu ya büyük petrol ve otomobil şirketlerinin güdümünde yürütülüyor ya da sonradan manipüle edilip öyle yayımlanıyor; dolayısıyla, bu alanda çalışmak bilgi kadar cesaret de istiyor. İ;şte James Hansen bu az sayıdaki cesur insanlardan biri.
2 -Açık Yeşil-Teorisi ve Pratiği ile Bir Ekoloji Rehberi
On yılı aşkın süredir Açık Radyo’da devam eden, Türkiye ve dünya çapında ekoloji mücadelesinin seyrini kayıt altına alan Açık Yeşil’den bir ekoloji rehberi. Üstelik teorisi ve pratiği ile.
Açık Yeşil’in bu birinci kitabı, her gün 150 ila 200 canlı türünün yok olduğu, iklim krizinin tüm dünyanın gündemine oturduğu İnsan Çağı’nda (Antroposen) çevre ve iklim hareketlerinin teorik temellerini ortaya koymanın yanı sıra, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından alan kayıtları ve mülakatlara yer verilen bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor.
Yeşil düşüncenin köklü tarihinden düşünürler ve aktivistler hakkında özel dosyaların da yer aldığı bu rehber kitap, çevre muharibi ve grevci Greta Thunberg’in, “Evimiz yanıyor!” diyerek işaret ettiği iklim krizinden hep birlikte nasıl çıkabileceğimize ilişkin yeni bakış açılarına kaynaklık ederken, kainattaki yegâne evimize karşı sorumluluklarımızı da yeniden gözden geçirmeye davet ediyor. (Tanıtım Bülteninden)
3 -Politik Ekoloji
Politik Ekoloji, çevre politikasının tarihi ve gelecekte alabileceği şekiller üzerine yazılmış ve şimdi klasikleşmiş olan bir yapıttır. Bu klasik yapıt, Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler Paris İklim Konferansı’nın detaylı bir anlatımı ile buradan çıkan perspektifleri de içeren en güncel ve genişletilmiş edisyonundan Türkçeye çevrilmiştir.
Politik Ekoloji, çevrenin devlet tarafından yönetiminin tarihiyle açılmakta, ardından ekolojik kriz karşısında halktan gelen ve geniş bir yelpazeye dağılan yanıtları gözden geçirmekte ve nihayetinde ekoloji hareketi tarafından önerilen temel politik eğilimlerin bir tartışmasını açmaktadır.
Roussopoulos, ekolojist aktivistlerin çevreyi korumaktan ziyade yeni topluluklar, yeni yaşam biçimleri ve yeni bir politika yapma biçimi hedeflediklerini savunur. Son bölümler, çevreciliğin arzularının bu türden politik alternatiflere nasıl yönlendirilebileceğini araştırmakta ve bu çerçevede toplumsal ekolojinin ilham verdiği Montreal ve Rojova gibi başarılı örnekleri serimlemektedir.
Dimitri Roussopoulos, yazar, editör, yayıncı, bir topluluk organizatörü ve konuşmacısıdır. 1950’lerin sonlarından bu yana barış inisiyatiflerinde, kent ekolojisi projelerinde ve kooperatif hareketlerinde aktif biçimde yer almaktadır.
4 -Hayatın Dokusundaki Kapitalizm Sermaye Birikimi ve Ekoloji
Bu kitabın odak noktası kapitalizmdir: Para. İklim. Gıda. Emek.
Başka bir deyişle bu kitap, sermayenin mantığını, kapitalizmin tarihini ve kapitalist uygarlığın tarihini incelemektedir.
Kapitalist uygarlık, insanları doğadan ayrıştırmadı, aksine bireysel yaşamları sıkı sıkıya birbirine bağlayarak geniş coğrafyaları kapsayan bir hayat dokusunun içine yerleştirdi. Kapitalizm, yaşamlarımızı, kahvaltılarımızı, çalışma günlerimizi, amaçlarımızı, cinsiyetlerimizi, emek sömürüsünü, kadınların ücretsiz çalıştırılmasını ve köleleştirilmesini, doğanın talan edilmesini dünya-tarihsel etkinlik sürecindeki parçalar haline getirdi.
Çevreci, feminist ve Marksist düşünceye dayanan Jason W. Moore Hayatın Dokusundaki Kapitalizm ile yerleşik ekoloji görüşlerinde tanınmayan bir sentez sunuyor: Kapitalizm, doğa, iktidar ve zenginlik bileşiminden oluşan bir “dünya-ekolojisidir”. Elbette ekolojik sorunlarımızın kaynağı, kapitalizmin ucuz emek, ucuz gıda, ucuz enerji ve ucuz hammadde (: kâr-daha fazla para ve iktidar) yaratma kapasitesidir. Sermayenin (Dört Ucuzlar yani) emek, gıda, enerji ve hammaddeden yararlanma kapasitesi Dünya-ekolojisini/kapitalizmi ve nihayet hayatın dokusunu oluşturur:
Dünya-ekolojisi tam olarak sermayenin/iktidarın üretim/para kazanma ve yönetme süreçleri ve biz sıradan insanların da çalıştığı, amaçlarının peşinden koştuğu, milliyetlere, cinsiyetlere, kültürlere ayrıldığı gündelik hayatın ta kendisidir. Dünya-ekolojisi kapitalizmdir. Kapitalizm, genelde görmeye alıştığımız gibi dar bir ekonomik ve sosyal ilişkiler bütününden ibaret değildir, kapitalizm daha ziyade, hayatın bütününe yerleşmiş olan sermayenin, iktidarın ve üretim/yeniden-üretimin dünya-ekolojisi olarak anlaşılmalıdır. Kapitalizm ve doğa (doğa kendini para ve iktidar hırsına karşı korumaya başladığından itibaren) içiçe geçmiştir. İnsanlar ise bu dokunun içine hapsolmuştur.
Bu kitap bir davettir. İnsanlığın doğada işgâl ettiği yeri, bu yerin tarihe bakışımızı nasıl etkilediğini, ekolojik kriz analizini ve tüm hayatın kapitalizmden özgürleştirilmesi tartışmasına davettir.
(Tanıtım Bülteninden)
5 -Ekolojizm
Yanıltıcı bir zenginlik standartına dayanarak hükme varılırsa, Yeşil bir gelecek şimdikinden “daha yoksul” gözükebilir. Fakat gerçekte, daha yüksek bir yaşam standartımız olacaktır; Daha nitelikli beslenme, daha sağlıklı bedenler, ödüllendirilen iş, iyi yol arkadaşlığı, daha temiz hava, daha fazla kendine yetebilme, köstek değil, destek olan toplumlar ve içinde yaşanılacak daha güvenli bir dünya. Böylece zenginlik ile refah arasındaki fark belirginleşecektir.
Yukarıdaki tespiti özgüvenle yapan Andrew Dobson, ekolojiyi, çevrecilikten itinayla ayırarak Ekolojizm’i bir ideoloji olarak ilan ediyor. Dobson, doksanlarda başlayan teorik çalışmalarını, kitabın dördüncü baskısında oldukça olgun bir düzeye taşıyor. Yetinmeyip, reel siyasette Yeşiller’in başkan adayı oluyor ve 2005 senesinde egemen iki partili ülkesinin tarihinde görülmemiş bir başarı yakalıyor. Dolayısıyla teorisini pratikle birleştirmeyi başarıyor.
Bir kitap haz verir mi? Satırları arasında yuvarlanırken önünüze yepyeni bir dünya ve yeni bir insan modeli sunabilir mi? Umut ve güven sağlam bir altyapıyla dantel gibi örülür mü? Ekolojinin en çetrefilli sorunları, sürpriz dolu akıl yürütmelerle böylesine kolay aşılıp anlatılabilir mi? Karmaşık, içinden çıkılması zor, savunanların bile ter dökerek andığı kavramlar ancak bir dâhinin elinden çıkmışçasına sorun olmaktan çıkabilir mi?
Dobson, tüm dünyada baskı üstüne baskı basan, yayıncısını, eleştirmenini ve yazarını şaşırtan bir ilgiyle karşılanan, pek çok üniversitede ders kitabı ilan edilen kitabında özgün ve yeni kavramlarla adeta düşünsel bir şölen sunuyor. (Tanıtım bülteninden)
6 -Yeşil İktisat
Çağımızın çevre sorunlarını çözüme kavuşturabilmek için büyük toplumsal değişimleri mi beklemeliyiz? Doğal varlıkların tükeniş ve kirlenme hızı dikkate alındığında, daha fazla zaman kaybetmeye tahammül edebilir miyiz? Yoksa kapitalist ekonomileri ıslah edecek, ekonomik sistemi yeşil dönüşüme mecbur kılacak çevre politikaları için mi çaba göstermeliyiz? Daha önemlisi, etkili çevre politikaları için çalışırken, aynı zamanda nasıl bir toplumsal değişim arzulamalıyız?
Tanınmış radikal iktisatçı Robin Hahnel bu sorulara yanıt ararken, hem anaakım, hem de heterodoks iktisat ekollerinden yararlanıyor. Modern ekolojik düşünce ve analizde önemli yer tutan belli başlı kavramları titizlikle temellendiriyor, eleştiriyor ve çevre mücadelesi için kullanışlı hale getiriyor. Kitap boyunca geliştirdiği yaklaşımlardan hareketle, iklim değişikliğiyle mücadelede ayrıntılı bir perspektif sunuyor.
(Tanıtım Bülteninden)
7-Ekososyalizm
Ekososyalizm düşüncesi, dünyanın farklı bölgelerinde son otuz yılda gelişen bir kolektif teoriler ve pratikler bütününü ifade ediyor.
Ekososyalist düşünceye göre, kapitalizmin para/kar/üretim hırsıyla (metabolizmasını) paramparça ettiği doğaya sahip çıkmakta ısrarlı olan herkes -Karadenizli ya da Brezilyalı köylü, … dünyanın herhangi bir şehrindeki aktivist- bu pratikler bütününün bir parçası. Kısaca dünyevi-ekolojik parçalanmaya karşı harekete geçmiş olan herkes ya da kendi yaşadığı çevreyi korumak-savunmak adına harekete geçmiş olan herkes Ekososyalist pratikler bütününün parçasıdır.
Ama aynı zamanda “…ekososyalizm, üretkenlik yanlısı cüruflarından arındırılmış bir Marksizmin kazanımlarını kendi kazanımları haline getiren ekolojik bir eylem ve düşünce akımıdır.”
Çevreye yönelik kapitalist saldırıların katlanarak arttığı ve ekolojik dengenin giderek bozulmasının yarattığı büyük bir tehditle karşı karşıyayız. Tehdit, insan türünün bile dünya üzerindeki geleceğini tehlikeye sokan bir felâket-senaryosunu tanımlıyor. Radikal değişimleri gerekli kılan bir medeniyet krizi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Gezegen tehdit altındadır. Peki, bu tehlikeye karşı nasıl hareket etmeli, nereden başlanmalı?
Ekososyalist “radikal” alternatif, ekolojik kurtuluşa nereden başlanması gerektiğine ilişkin yerel ve genel örgütlenme modelleri öneriyor. Ekososyalizm “ekoloji için” konuşmayı değil, harekete geçmiş olmayı ifade ediyor.
8 -Ekolojinin Kızıl Hattı
İktisadi aklın belirleyiciliğini reddeden bir hayat üzerine kafa yormuş düşünürlerden André Gorz’la Marksizmden fenomenolojiye, varoluşçuluktan eleştirel düşünce ve ekolojiye uzanan geniş bir yelpazede yapılmış bu derinlemesine mülakatlar, Gorz’un güncelliğini koruyan fikirlerini özlü bir şekilde sergiliyor. Gorz’un “serbest zaman” ütopyası, güvence altına alınmış ve çalışma süresinden kopartılmış bir gelir sayesinde kişinin kendi özerkliğini kurmasına yönelik yaratıcı ve militan faaliyetlere katılımını öngörmektedir. Reform ve devrim seçenekleri arasında gidip geldiğimiz günümüzün neoliberal dünyasında hayatlarımızı anlamlı kılmanın; sosyalizmi iktisadın belirleyiciliğinden kurtularak düşünmenin ve ekolojik bir mücadele hattını “kızıl” bir çizgiye dahil etmenin yolları üzerine kafa açıcı fikirler, mücadele yolları ve yaşam tarzları arayanlara… (Tanıtım Bülteninden)
9 -Her Çevrecinin Kapitalizm Hakkında Bilmesi Gerekenler
Günümüzde, gezegenimizin hızla çevresel bir felakete doğru gitmekte olduğu yönünde yaygın bir görüş birliği mevcuttur. Şiddetlenen iklim değişikliği, okyanus asitlenmesi, ozon tükenişi, küresel tatlı su kullanımı, biyo-çeşitliliğin kaybı ve kimyasal kirlilik gibi meseleler geleceğimizi tehdit etmektedir ve bunlara karşı acilen bir şeyler yapılması gerektiği açıktır. Daha belirsiz olan ise, insanlığın tam olarak ne yapması gerektiğidir. Günümüzün çevre hareketinin saflarında militan aktivistlerden işletme yöneticilerine, envaı çeşit insan bulunmaktadır ve bunlar birbirleri ile rekabet içindeki pek çok plan ve reçeteyi içinde bulunduğumuz krize bir çözüm olarak görmektedirler. Elinizdeki kısa ve hayli okunaklı kitap, “yeşil bir kapitalizm” ihtimalini ve parçalı kimi reform tasarılarını reddeden çevrecilerin konumunu keskin bir üslupla savunan bir manifesto niteliğindedir. Çevre ve iktisat alanındaki araştırmaları ile tanınan Magdoff ve Foster, içinde bulunduğumuz ekonomik gerçekliği net bir biçimde kavramaksızın ekolojik yıkımı tersine çevirme mücadelesinin söz konusu olamayacağını savunmaktadırlar. Hatta bu savı daha da ileri taşıyarak, kapitalizmin çevreci bir biçimde yeniden tasarlanması veya salt teknolojik kimi yeniliklerin benimsenmesi gibi yöntemlerin de felaketi önleyemeyeceğini öne sürmektedirler. Önümüzdeki çevresel facianın temel nedeni sisteme yön veren mantığın ta kendisidir ve egemen konumdakiler -ne kadar “yeşil” görünürlerse görünsünler- gereken dönüşümleri pratiğe geçirmekten acizdirler. Her Çevrecinin Kapitalizm Hakkında Bilmesi Gerekenler, çağımızın en büyük iki meselesi olan ekolojik krizi ve yalpalayan kapitalist ekonomiyi, bütünlüklü, anlaşılır bir biçimde ele alan faydalı bir eserdir ve çevre hareketinde önemli tartışmalar yaratacağı açıktır.
10 -Bu Enkazı Kaldırmak
Bugün aşırı rekabet ve bireycilik üzerine kurulu bir ideolojinin hükmü altında yaşıyoruz. Ve bu ideoloji insan doğasının doğru bir temsilini sunmadığı gibi, toplumların harcı olan umudu ve ortak nedeni yok ediyor. Ancak onu yerinden etmek için insanları yeniden politik olmaya sevk edecek, kendileri ve birbirlerinin hayatlarına, çevrelerindeki yaşayan dünyaya sahip çıkmaya yöneltecek yeni bir tasavvur ortaya koymak gerekiyor.
Ekolojist ve düşünür george monbiot bu son derece önemli kitabında, bizi yeniden topluluklar oluşturmaya çağırıyor; yalnızlık salgını, yabancılaşma, tükenmişlik sendromu ve aşırı-tüketimcilik gibi çağın salgın hastalıklarına karşı, yeni bir katılımcı kültür anlayışı önerisiyle, nasıl aidiyetüzerine kurulu yapıcı bir siyaset yaratabileceğimizi –böylece adım adım dizginleri ele alabileceğimizi– anlatıyor.
“Monbiot, alametifarikası berraklığı ve açıklığıyla sahip olduğumuz ikilemleri ve potansiyelleri gözler önüne sermeyi başarmış. Bu kitapta ileri görüşlülük ile nesnellik arasında ustaca denge sağlanmış.”
– Bıll mckıbben –
“George monbiot’nunyaratıcı ve esin vericieylem çağrısı deneyim sahibi oldukça öğrenen bir harekete yeni bir tutarlılık getiriyor.”
BONUS:
Vegan Etik-Herkes İçin Şefkatli Bir Yaşama Kucak Açmak
Anlatmak istediklerini kısa ve öz bir şekilde aktaran, anlaşılması kolay ve bilgilendirici bir çalışma olan Vegan Etik bize şefkatin bölünebilir bir kavram olmadığını, bizim aktivizmimizin de bölünebilir olmaması gerektiğini hatırlatıyor. Mark Hawthorne’un cesaret verici kitabı, okuyucuyu birlikte hareket edip, kendimize ve başkalarına şefkat ve saygı ile yaklaşarak toplumsal adaleti neden ve nasıl elde edebileceğimizi anlama yolunda keşfe çıkarıyor. (Yararlı soru-cevap bölümünü de okumamazlık etmeyin!)
– Carol J. Adams, Etin Cinsel Politikası kitabının yazarı
Hayvan aktivistlerini toplumsal adalet için çalışan diğer topluluklarla bir araya getirmek için akıllıca ve şefkatli bir kılavuza daha önce hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var.
Vegan Etik, bu kılavuzun ta kendisi. Herkes için daha iyi bir dünya yaratmak üzere birlikte hareket ettiğimizde daha güçlü olacağımızı son derece etkili bir biçimde gösteriyor. Umarım tüm hayvan aktivistleri bu kitabı okur.
– Lori Gruen, Entangled Empathy: An Alternative Ethic for Our Relationships with Other Animals kitabının yazarı
Tutarlı bir şekilde şefkatli olmayı başaran bir etik, et, yumurta ve süt ürünleri yememenin ötesine geçebilir. Mark Hawthorne Vegan Etik’te bu etiğin daha kapsamlı sorunlarla birleşerek gerçek anlamda dönüştürücü bir dünya görüşünü nasıl şekillendirebileceğini tartışıyor.
– Jasmin Singer, Always Too Much and Never Enough kitabının yazarı ve Our Hen House sunucularından biri
Mark Hawthorne, Vegan Etik ile veganlık ve hayvan hakları konularına kısa ve öz bir giriş yapmakla kalmıyor, aynı zamanda veganlara ve hayvan savunucularına şefkatlerinde kapsayıcı olmaları konusunda önemli bir çağrıda bulunuyor. Kesişimsel aktivistlerin çalışmalarından yararlanarak yeni bir yaklaşım geliştiren Hawthorne, insanlara ve diğer canlılara yönelik baskı alanları arasındaki ilişkiyi ve her birimizin değişimin aracısı olabileceğimizi gösteriyor. Bu, toplumsal adalet üzerinde kalıcı bir etki yaratacak, önemli bir kitap.
– Kim Stallwood, Hayvanlar ve Toplum Enstitüsü Avrupa direktörü ve Growl: Life Lessons, Hard Truths, and Bold Strategies from an Animal Advocate kitabının yazarı
(Tanıtım Bülteninden)
İklim Adaletine Doğru
Barış, çevre ve adalet sorunlarına kendini adamış tanınmış bir aktivist olan yazar, Brain Tokar, İklim Adaleti Hareketi ile ilgili bu kitabında konuyu tüm boyutlarıyla incelemekte; küresel ısınma hakkında uzak geleceğe ait senaryoların muhtemel sonuçlarından ziyade yaşamları halihazırda bundan etkilenen ve genellikle küresel Güney’de yaşayanları; küresel Kuzey ülkelerinin tarihsel iklim borçlarını ödememek (iklim adaletini gerçekleştirmemek) için iklim zirvelerinin altını oyacak ideolojik, “bilimsel” ve politik manevralarını; iklim krizi inkarcılığını ve iklim krizinin göstermelik çözümlerini; bugünkü radikal iklim hareketlerin mirasçısı oldukları 60’lar ve 70’lerdeki sivil haklar, barış ve çevre hareketlerinden öğrenmesi gerekenleri; iklim adaleti arayışının yalnızca ütopyacı vizyoner bir ufka sahip olunduğunda başarılı olabileceğini; ve Toplumsal Ekoloji’nin bu vizyonu sağlayabilecek tarihsel, felsefi ve politik birikimini ve bu birikimin geçmişteki çevre hareketlerinde oynadığı kritik rolü bizlere kapsamlı ve tatminkâr biçimde aktarmaktadır.
İklim mücadelelerinde bugün gelinen durum hakkında ise yazar şunları söylemektedir: “İklim krizi doğası gereği küresel kapsamdadır ve sera gazı kirliliğinin küresel olarak azaltılmasına yönelik ilerlemenin gerçekleşmiyor oluşu, her zamankinden daha büyük bir koordinasyon, kararlılık ve vizyon ortaklığı ihtiyacını gösterir. İklim hareketi için en iyi umut belki de Kuzey’de yükselişe geçen iklim militanlığı ile küresel Güney’deki mücadelelerin artan uluslararası görünürlülüğünü birleştirmekte yatıyordur ve insanlığın geleceği bir şekilde bu geçici nitelikte fakat kuşku götürmezcesine zorunlu olan umuda bağlı olabilir.”
(Tanıtım Bülteninden)
Ekolojik Bir Topluma Doğru
‘Bu kitaptaki makaleler, özetle, bugün yüz yüze olduğumuz ekolojik sorunların özünü yakalama çabasıdır: Yani, toplumsal ilişkilerde tahakküm ve ekonomik ilişkilerde rekabet. Alman Yeşilleri ve dünyanın birçok yerinde politik olarak, nahif çevreciler bir yana, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerindeki birçok sosyalistten bile duymakta olduğumuz, kapitalizm ve serbest rekabetin erdemleri hakkındaki mevcut çığırtkanlık yüzünden, tüm bu makalelerdeki anti-hiyerarşik ve anti-kapita ist yönelim, her tür ‘Sol’un hiç olmazsa modern kapitalizme karşı bir zeminde buluştuğu yirmi yıl öncesine oranla bugün çok daha önemlidir.
Öyleyse, bu kitapta öne çıkan, toplumsal ekoloji, kentleşme, rasyonel bir toplum için yeni teknolojiler, Marksizm ve yeni bir politika gibi, görünüşte ayrı duran konuları birleştiren nedir? Tüm bu makaleler tek bir temaya farklı ifadeler kazandırmıştır: Tutarlı, özgürlükçü ve diyalektik bir bakış açısına duyulan ihtiyaç. Eğer tek bir suçum varsa, o da, tutarlı bir biçimde ve dogmatizme ya da sekterliğe kapılmaksızın, devrimci bir geleneği savunmaya ve bugün, ona kapitalizmin son dönem gelişmelerinde tam anlatımını bulan bir esneklik kazandırmaya çalışmam olmuştur.
(Tanıtım Bülteninden)
Savunmasız Gezegen
Savunmasız Gezegen, bir çevre tarihi çalışması: Gezegenin 500 yıl boyunca, çevresel yıkıma doğru nasıl “ilerlediğini” inceliyor.
Tarih bize, toplumların uzun zamandan beri çevreyle savaştığını ve doğayı da yararlanacak bir kaynak ya da içine çöplerini boşaltabilecekleri bir bulaşık çukuru muamelesi yaptıklarını öğretir. Doğanın böyle tek taraflı bir sömürüsü, en sonunda bugünkü çevre felâketini yaratmıştır.
Çevre krizi, 1400’lerin sonlarına doğru, Avrupa’da başlayan kapitalist dünya sisteminin aşamalı doğuşuyla değişmeye başladı. 500 yıl önce Atlantik Okyanusu’na, Kolomb’un seferi ile başlayan büyük tarihsel dönüşüm, kapitalist dünya sistemi haline gelecek olan krizin başlangıçlarını gösterir.
Kuzey ve Güney Amerika’dan Avrupa’ya getirilenler (altın, gümüş ve bitki çeşitleri) önce Avrupa ekonomisi ve tarımını, sonra da bütün dünya ekonomisini ve tarımını dönüştürdü. Bu dönüşüm, kapitalist gelişimin bir sonraki büyük aşamasının, kısacası 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başlarında Avrupa’da üretimin boyutunu ve yoğunluğunu değiştiren Sanayi Devriminin yarattığı ekonomik sistemin yolunu hazırladı. Gezegeni yıkıma uğratarak?dünyayı insanî amaçlar için kullanılamaz hale getiren ekonomik sistem, hem doğanın büyük kısmının devamını hem de toplumun bekâsını ve gelişimini tehdit eder hâle gelmiştir.
Bu gelişmelerin gezegenin çevresi üzerindeki etkisi, son beş yüzyıl boyunca dört ana alanda (nüfus, enerji, sanayileşme ve kentleşme alanlarında) gördüğümüz değişmeler incelediğinde açıklığa kavuşur.
Son beş yüzyılda insanlık, çevresiyle ilişkisinde kritik bir eşiğe ulaşmıştır. Bugün çevreyle ilgili olan ve dünyayı bezdiren nakarat(aşırı nüfus artışı, küresel ısınma, ozon tabakasının, türlerin, tropikal ormanların ve sulak alanların, yer altı sularının yok edilmesi, erozyon, çölleşme, yer altı sularının çekilmesi ve kirlenmesi, deniz sularının ve haliçlerin kirlenmesi, zehirli çöpler, böcekleri ve zararlı bitkileri öldürmede kullanılan ilâçların zehirleyici etkileri…) âcil sorunların uzun bir listesini içerir. Şâyet eski haline döndürülemeyecek toplumsal-ekolojik bir kötüye gidişten kaçınmak istiyorsak, başlıca çevre sorunlarını kontrol altına alabilmemiz için önümüzde sadece 30-40 yıl var ve zorunlu değişiklikleri yapmamız gereken sadece çok hayatî bir on yıldır.
Ve tabiî bugün karşı karşıya olduğumuz çevre yıkımının nedenleri ne biyolojiktir ne de tek tek bireylerin tercihlerinin bir sonucudur. Sorunun kökleri üretim ilişkilerindedir.(Tanıtım Bülteninden)
Gaia
Gaia varsayımı ilk olarak 1960’ların ortalarında öne sürülmesinin ardından evrime ve çevreye dair bilimsel görüşler üzerinde çok çabuk bir etki sahibi oldu. Birçok okuruna ilham kaynağı olmayı sürdüren bu değerli eserde James Lovelock, dünya üzerindeki yaşamın tek bir organizma işlevi gördüğü şeklindeki fikrini ustaca açıklıyor. Bilim insanı olmayan kişiler için yazılmış olan Gaia, gezegenimize dair yeni ve çarpıcı biçimde farklı bir modeli destekleyecek kanıtların peşinde, zaman ve mekânda bir yolculuk niteliği taşıyor. Gaia, yeryüzündeki canlı maddenin, havanın, okyanusların ve kara yüzeylerinin, Dünya’nın yaşam için elverişli bir yer olarak kalmasını sağlayacak karmaşık bir sistem olduğunu ortaya koyuyor. Bu yeni baskıda Lovelock, tartışmaların bugünkü konumunu da özetliyor.
“Bu kitap, yüzyılımıza dair çığır açıcı bir kavrayışı tetikleyebilir.”
-CoEvolution Quarterly-
“Uzun süreden beri okuduğum en iyi kitap… Hem özgün hem de ustaca yazılmış.”
-New Scientist-
“Lovelock genel okurun karşısına cüretkâr bir varsayım koyuyor… meraka kapılmış özgün bir düşünürün heyecan verici ve kişisel bir tartışması.”
-Philip Morrison, Scientific American-
“Bu kitabı uçsuz bucaksız bir keyifle okudum.”
-René Dubos, Nature-