ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Oval ofisteki ABD diplomasi tarihinin en skandal kavgasına şahit olduktan sonra, ajandasındaki bir sonraki toplantı, Yunanistan Dışişleri Bakanı Gerapetrides ile olan toplantıydı. BM Güvenlik Konseyi’nin daimi olmayan üyesi Yunanistan’ın Dışişleri Bakanıyla verdiği fotoğraf, her ikisinin yüzündeki gerginliği iyi yansıtıyordu.
Kelimenin tam anlamıyla Oval Ofis’ten kovulan Zelensky, soluğu İngiltere’nin ev sahipliğinde Londra’da düzelenen konferansta aldı. Trump sonrası NATO’nun çatırdamasıyla Avrupa’nın güvenliğini ilgilendiren bu toplantıya Türkiye adına Hakan Fidan katılırken, fotoğraf karesinde ne Yunanistan ne de Kıbrıs Cumhuriyeti vardı.
Trump sonrası, bildiğimiz anlamda İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin bütün dengelerinin sarsıldığı bir dönemde özellikle Avrupa’da iki temel konu ön plana çıkıyor. Birincisi, Avrupa’nın güvenliği; ikincisi de özellikle radikal sağı ve populist partileri besleyen göç sorunu. Türkiye bu iki alanda da stratejik bir noktada duruyor.
ABD’nin Avrupa güvenliğinden çekilmesi, NATO’nun artık tarih sayfalarında yer alması ihtimali bu kadar güçlüyken kimse Türkiye’nin giderek otoriterleşmesi konusunu düşünecek durumda değil. Avrupa Birliği’nin, en kuzeyde İngiltere ve güneyde Türkiye’ye artık başka gözlerle baktığını anlamak için siyaset uzmanı olmak gerekmiyor. Trump, AB’nin duymak istemediği herşeyi tek tek yapar ve söylerken, Erdoğan’ın toprak bütünlüğü başta olmak üzere Ukrayna’ya her konuda destek olmaya hazır olduğunu en üst makamdan açıklaması tüm Avrupa başkentlerinde net bir şekilde yankılandı. İşin ilginç tarafı yeri geldiğinde Rusya ile batı arasında arabuluculuğa soyunan, hatta Rusya ve Çin’in ağırlığında faaliyet gösteren BRICS örgütüne üyeliği dile getiren Türkiye’ye kimse “güvenilmez bir ortak” yaftası yapıştırmadı. Tam tersine Avrupa Konseyi Başkanı Antonio Costa Erdoğan’ı telefonla aradığını duyurarak, Türkiye’nin “stratejik bir ortak, AB adayı ve NATO üyesi bir ülke” olduğunun altını çizdi. Ama bu mesajı da şöyle bitirdi: “Kıbrıs çözümü görüşmeleri için BM Genel Sekreteri’nin çabalarını bütünüyle desteklediğimi de ifade ettim.” https://x.com/eucopresident/status/1895123582218281312…

Dünya ve Avrupa güvenliği yeniden şekillenirken, 17-18 Mart 2025 tarihinde yapılacağı duyurulan Kıbrıs zirvesi artık başka bir anlam taşıyor.
Ukrayna savaşının artık uzun süre devam edemeyeceği belli oldu ama Rusya’nın bir sonraki adımını kimse öngöremiyor. Baltık ülkeleri bu tehdidi en yakından hissedenler. Ortadoğu’da ise İran’ın bir sonraki hedef olduğu konuşuluyor. Bizim coğrafyamıza uzak olduğu için kimsenin gündeminde olmayan diğer bir konu da Çin’in Tayvan karşısında artık daha iştahlı olması. Trump’ın Tayvan’ı korumak için “haraç” istediği de yine basına yansımıştı. Dünya altüst olurken, Avrupa’da kimsenin Yunanistan ve Türkiye arasında yeni bir krize tahammülü olmadığı kesin. Hristodoulides elindeki tüm kartları ABD’ye yakınlaşmak için kullandı ama kendisi ayni zamanda AB üyesi. Yunanistan, bir yandan yeni ABD yönetimi ve AB arasında denge kurmaya çalışırken, diğer yandan üyesi olduğu Güvenlik Konseyi’nin rolünün tartışılmaya açılması riskini görüyor. Elon Musk’un “ABD, NATO ve BM’den çekilmelidir” yazan bir tweet’i paylaşırken “katılıyorum” demesi buna tuz biber ekti.
Avrupa kıtası Akdeniz’in bu kısmında yeni bir krizi kaldıramaz.
AB’nin ve en az iki AB üyesinin “iki devletli” bir çözüme evet demeyeceği açık. Ama “Crans Montana’da kaldığımız yerden devam edelim” siyasetinin kimse tarafından kabul görmediği de ortada. Geriye bir tek Türkiye ve Yunanistan’ı memnun edecek bir formül bulmak kalıyor. Kıbrıslıların bu denklemde fazla bir rolü olmayacak. Bu defa birilerinin “hayır” deyip, bir çuval inciri berbat etmelerine de fırsat tanınmayacaktır.
(devam edecek…)