Kaynak: Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu, Çeviri ve Haber: Vula Harana
Geçtiğimiz günlerde Kıbrıslırum toplumunda gündemde olan olaylardan bir tanesi, bir Lise 2. sınıf öğrencisinin din dersi konulu bir makale kaleme alması ve yazısının okul gazetesinde yayınlanmasından sonra gelişti. Olay üzerine her ne kadar olmaması gerekse de içinde yaşadığımız toplum gibi toplumlarda beklenebilecek bir şey; dinci ve geleneksel çevreler hop oturup hop kalktı.
Öğrenci “okullarda din dersi; seçim mi yoksa zorunluluk mudur?” başlıklı yazısında Avrupalı ülkemizin öne çıkardığı çok kültürlü eğitimle din dersinin bağdaşıp bağdaşmadığı sorusunu irdeliyordu.
Bunun yanında sabah duası ve öğrencilerin kiliseye götürülmesi konusunu da irdeliyor ve “bunlar çok kültürlü bir okulda ders zamanı kaybıdır zira eğitim sürecine hiçbir şey katmamanın yanısıra öğrencilerin büyük çoğunluğuna manevi bağlamda da bir şey kazandırmıyor” sonucuna varıyordu.
Öğrenci ayrıca din dersinin nasıl işlendiği konusunu da ele alıyor ve “okul, din dersinde ardı ardına 12 yıl boyunca her bir bireyin iyi bir Ortodoks Hristiyan olması için nasihatler veriyor” diyordu.
Okul gazetesi çıktıktan sonra, özellikle ilahiyat çevreleri ve tutucu kesimler, öğrenciyi de bu yazının okul gazetesinde yayınlanmasına izin veren öğretmenleri de sert ve aşağılayıcı ifadelerle eleştirme yoluna gitti. Sosyal medyadan olsun konuyu programlarında ele alan radyo programlarından olsun. Hani aforoz etme yetkileri olsa edecekler nerdeyse.
Konu bu şekilde seyredince Çocuk Koruma Hakları Komiseri Despo Mihailidu olaya müdahale eden bir açıklama yaptı. Mihailidu “çocuğa ve öğretmenlerine bu şekilde küçümseyici ifadelerle saldırmak ifade özgürlüğünü kısıtlamak ve eleştirel düşünceyi bastırmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Şahsi aşağılayıcı nitelendirmelere derhal son verilmelidir” çağrısı yaptı. Çocuk Hakları Koruma Komiseri “farklı düşüncelerin, diyaloğun varlığının kabul edilmediği, fanatik tepkilere karşı çıkılmayan bir toplumda demokrasi var olamaz” dedi.
***
Çevreye, doğaya, hak ve adalete, insana karşı duyarlılığına yazılarında çok kez tanık olduğumuz Hristalla Hacidimitiru dün Filelefteros’ta çıkan “Bakan olmanın mutsuzluğu” başlıklı makalesinde bu konuyu ele alıyordu.
İfade özgürlüğü güçlü toplumsal grupların seçim ve arzularına göre belirlenemez. Onların yaptığı kendilerininkinden farklı görüşleri reddederek kendi görüşlerini dayatmaya çalışmaktır. Farklı düşüncelerin, diyaloğun varlığının kabul edilmediği, fanatik tepkilere karşı çıkılmayan bir toplumda demokrasi var olamaz.
Bir öğrenci Eleştirel düşüncelerini ifade etme cesaretini gösterdiği için ateşte yakılmasına ramak kalması olayı karşısında çağdaş bir devletin Eğitim Bakanından duymak istediğimiz şey buydu. Ama Prodromos Prodromu’nun Fransa’daki eğitiminden ülkeye umut verici bir politikacı olarak döndüğü günden bu yana çok uzun zaman geçti. Bu yüzden de bir öğrenci hakkında öğretmeninin “Utanç verici! Rezalet! Dersimden yirmi almıştı, pişman oldum” sözleri karşısında susmayı uygun gördü.
Öğrencinin günahı ne miydi? Din dersinin eğitim biçimine dair soru işaretlerini dile getirmesi. Ve bazı öğretmenlerin de bu görüşlere okul gazetesinde yer verme cesaretini göstermesi. Bu gazete neden çıkıyor? Tam da bunun için; Konuşma özgürlüğünü ve eleştirel düşünceyi geliştirmek için.
Bu olayı neler izledi neler. Gerçekten şaşırtıcı. Hz Muhammet’e ilişkin soru işaretleri ortaya koyan Fransızlar olsaydı söz konusu olan biz Je suis Paris, diyecektik. Gel gör ki bu durumda söz konusu olan Hristiyan Ortodokslar ve üstelik İsalarına ilişkin şüpheler de değil ortaya konmuş olan düşünceler. Bir görüş ortaya kondu. Hepsi bu.
“Okul gazetelerini kendi malı farz edenler “okul gazeteleri onun bunun arka bahçeleri değildir” dedi.
Ve işin en şaşırtıcı yanı şu ki; Söz konusu makaleye tepkilerin çoğu eğitimcilerden, öğretmenlerden geliyor. En azından eleştiri sahipleri kendilerini öğretmen olarak adlandırıyor. Öğretmen olarak adlandırıyor dememizin sebebi var. Zira şunun gibi bir görüşün çocuklarımızı eğiten insanlar tarafından söylendiğine inanmak çok zor: “Hayatımda hiç bu kadar utanç duymamıştım. Ama aynı zamanda da derinden üzüldüm. Çünkü Orta üçteyken ona 20 vermiştim. Okuldaki ilk yılımdı bilmiyordum. Yazık! Belki hak eden bir başka öğrenciden esirgedim bu notu.”
Eğitim Bakanı bütün bunlar karşısında sustu ama Çocuk Haklarını Koruma Komiseri susmadı ve dedi ki: “Görevimiz çocuklarımızı susturmak değil, tam tersine seslerini güçlendirmektir. Zira ifade özgürlüğü demokratik toplumun yapı taşlarından biridir. Toplumsal gelişimin ve bireylerin kişilik gelişiminin önde gelen ön koşullarından biridir”. Taliban olmayan bir devletin Eğitim Bakanının söylemiş olması gerekenleri söyledi.