Giriş: CTP’nin Sessizliği
Yakın tarihimizde, Kıbrıs sorununa federal çözüm bulunması hedefinde CTP değerli bir itici güç olmuştur. Gerektiğinde ittifaklar oluşturabilmiş, muhtemelen en fazla Annan Planı döneminde diğer gruplarla birlikte yapıcı rol oynamış, federal Kıbrıs düşüncesini bugünlere dek taşıyabilmiştir. Eğer bir Federal Kıbrıs gemisi varsa, bu geminin dümeninde CTP olagelmiştir diyebiliriz.
Ancak özellikle Crans-Montana sürecinin çöküşünün ardından o CTP’den söz etmek zorlaştı. Bugüne baktığımızda, Anti-Federalci rakipleri adım adım ilerlerken CTP yerinde saymakta, bu yolu adeta papatyalarla döşemektedir. Parti tüzüğünün 2. maddesinde, Partinin Amacı başlığı altında işaret edilen Kıbrıs sorununa Federal Çözüm, bugün her yönden tehdit altındadır. Gemi su almaktadır, hal böyleyken akıllarda su soru belirmektedir: CTP’nin amacı gemiyi sessizce terk etmek midir? Kendisine en ihtiyaç duyulan zamanda, bu deliklerin kapanması, geminin yola devam edebilmesi için üzerine düşeni yapmış midir? Açıkçası, federal düşünce hiç bugün olduğu kadar tehdit altında olmamıştı ve CTP de hiç bugün olduğu kadar sessiz olmamıştı.
CTP’nin son zamanlarda yükselen anti-federal dalga karşısındaki sessizliği, partinin varlık sebebi ile büyük bir çelişki içindedir. Sessizlikten kastettiğim, sesinin en gür çıkması gereken şu zamanlarda aksine fısıltıya dönüşmesidir. Evet, nadiren açıklamalar yapılmaktadır. Örneğin CTP lideri yaklaşan kurultaya yönelik konuşmasında, süreci tıkayanın Sn. Anastasiadis olduğunu tekrar ederek yolu açabilecek olanın da sadece o olduğunu belirtti. İki devlet formülününse gerçekçi olmadığını yineledi. Bunlara ek olarak Federal Çözüm ayağında CTP’nin hangi konuda uğraş vermesi gerektiği konusuna da değindi. Belki de bu, yakın gelecekte, uzun zamandır süregelen sessizliğin son bulması anlamına gelebilir.
Fakat bu sözler, tek bir tüzük maddesinden ibaret olan partinin amacını en yumuşak ifadeyle amacı geçiştirmektedir. Aşağıda daha detaylı belirttiğim gibi, Parti Tüzüğü CTP’nin sadece Rum liderliğini suçlamasını değil, varoluş amacı olan “siyasi var oluş” için mücadele etmesini ve federal çözüm için uğraş vermesini gerektiriyor. Bugün federal çözümün itibarsızlaştırılması yönünde atılan her adım, yarın Federal bir çözüm referandumunda çıkacak fazladan hayır oylarına sebep olabilir. O zaman da partinin amacı bir kez daha kendini gerçekleştirmemiş olacaktır.
CTP’nin sessizliğiyle ortaya çıkan boşlukta Sn. Akıncı söz konusu uğraş ve mücadele konusunda vites atmış görünmektdir. O zaman, espriyle karışık su soruyu sorabiliriz: Esas CTP’li olan aslında Akıncı mı? Bu soruyu farklı bir şekilde de sorabiliriz: CTP’de CTP’li olan biri kaldı mı? Toplumda artan tahakküm altına alınma endişesini iyi gören Sn. Akıncı, Federal Kıbrıs ve Siyasi Var Oluş konularında (CTP’nin amaçları) siyasetini Rum tarafının pozisyonuna göre endekslemekten kaçınmış, zaman zaman böyle bir izlenim verse de kendisini oradan çabuk çıkarabilmiştir. Çünkü siyasi varlık haline gelebilmenin, tüm taraflara karşı sürdürülmesi gereken bir dirayetle mümkün olabileceğini özümsemiştir. Federal çözümü canlı tutma politikasını bir tercih yaparak ve sonuçlarına katlanarak savunmaktadır. Örneğin Sn. Akıncı son New York yolculuğu öncesinde yaptığı açıklamada eskisinden farklı olarak ‘tüm taraflara’ çağrıda bulunmuştur. Tüm taraflar, sadece Sn. Anastasiades demek değildir elbette, TÜM taraflar, tüm taraflar demektir.
Yakında gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi de bu ayrışmayı körükleyecek mi bilinmez, fakat adayların ‘Kıbrıslı Türklerin haklarını TÜM taraflara karşı kim daha iyi savunacak’ diye yarışmayacağı şimdiden kendini belli etmektedir. Gönül bu alanda bir siyasi rekabet arzulasa da, elimizdeki veriler bu ihtimali çok zayıflatmaktadır. Bu verilerden en önemlisi de CTP’nin kendi kuruluş amacı nazarındaki eksikliği, sessizliğidir.
CTP’nin Amacı
CTP tüzüğünde Partinin Amacı başlıklı madde esasen üç unsurdan oluşur (maddenin tam metnini yazının sonundaki iletide bulabilirsiniz). Bunlardan birincisi idari sisteme yönelik kriterlerdir. Yani toplumun varlığını ve kimliğini korumakla başlayıp sosyal adalet, hukukun üstünlüğü gibi ilkeleri egemen kılmayı amaçladığı bölüm. Fakat daha aynı cümle içinde ikinci unsurun gelişini görürüz: yani bağımsız bir siyasi var oluş uğruna mücadele etmek. Maddenin sonuna doğruysa üçüncü unsur olarak partinin federal çözüm konusunda uğraş vermekle yükümlü olduğundan bahsedilir. Bunlardan sadece birincisi için ‘amaç edinir’ kelimesini kullandığı doğrudur. İkinci ve üçüncü unsurlar CTP’nin ne için mücadele edeceğini ve uğraş vereceğini açıklar aslında. Fakat üç unsur da partinin Amacı başlıklı kısa maddenin kapsamındadır.
Bu yazı ikinci ve üçüncü unsurlara odaklanacaktır. Çünkü somut eylem alanını bu unsurlar belirler. İdari sisteme yönelik kriterler bu yazının konusu değildir. Yine de, ilk unsurun da temel olarak toplumun varlığını ve kimliğini korumak olduğu akılda tutulmalıdır. Bu koruma sadece bir tarafa karşı değil tüm taraflara karşı anlaşılmalıdır.
Federal Kıbrıs
“… sürdürülebilir barış ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma içinde yaşayabilmesi için haklarının korunup güvence altına alınacağı iki toplumlu, iki bölgeli, toplumların siyasal eşitliğine dayalı, bağımsız, toprağı bütün, AB üye ülkesi olarak militarizmin etkisinden ve üslerden arınmış, sosyal Avrupa değerlerinin geçerli olduğu Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ve yaşaması yönünde uğraş verir.” (CTP Parti Tüzüğü mad.2)
Tüm barışseverler gibi Sn. Erhürman liderliğindeki CTP de özellikle Crans Montana dönüşü büyük bir hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Bu dönemde yapılan açıklamalar hep Kıbrıs Rum liderliğinin siyasi eşitliği ve kararlara etkin katılımı sulandırmaya çalışması hakkındaydı, fakat bunun üzerine yapılanacak bir siyaset geliştirilmemişti. Hatta neredeyse hal böyleyken yapacak bir şey kalmamış gibi bir intiba bırakıldı denebilir. Bu sorun bugün de devam etmektedir. Halk arasında ‘Ben oynamam’ şeklinde yorumlanan ve sadece Rum tarafının bugünkü siyasi tercihleri üzerine şekillenen bir söylem geliştirildi. Sn. Erhürman nadiren yaptığı açıklamalarda hep Sn. Anastasiadis’in eşitliğimizi ve etkin katılımımızı tanımadığını, zora soktuğunu belirtmiş, bu şartlar altında federal çözüm gemisinin demir attığını ve hareket edemeyeceğini ima etmiştir. ‘Zorla güzellik olmaz.’ Bu bir tespittir. Haklı bir tespit de olabilir. Fakat bir siyaset değildir.
Buna bir örnek olarak Sn. Erhürman’ın KKTC Başbakanı olarak 14 Şubat 2019’da CNN Türk’te yayınlanan mülakatından bir parçaya bakalım:
SORU: Şimdi 50. Yılındayız, belki birkaç sene geçtik. Siz, şöyle sorayım, 10 üzerinden bir rakam verecek olsanız, Kıbrıs Sorunu çözüme ne kadar yakın?
KKTC BAŞBAKANI: Sayın Anastasiadis bu noktada kalırsa burada yüzde kaç diye bahsederseniz yok öyle bir oran, oran bile yok ortada çünkü Kıbrıslı Türklerin federasyonda –eğer kurulacaksa- siyasi eşitlik parametrelerin en temelidir. Sayın Anastasiadis dediğim gibi o kararlılığı, o cesareti, o istekliliği gösterseydi şu anda biz çok farklı bir şey konuşuyor olurduk, yüzdelik falan da konuşmazdık, […] ama sayın Anastasiadis bu demin bahsettiğim tutuma devam ederse evet, biz de emekliliğimizi göreceğiz de Kıbrıs sorununun çözüldüğünü görmeyeceğiz, o yüzden o tutumun bir an önce değişmesi lazım.
Bu tespitten sonra siyasi olarak beklemekten başka bir şey olmadığını söylüyor Sn. Erhürman, gemi demir atmıştır demek istiyor, tıpkı başka bir çok açıklamasında tekrar ettiği gibi. Yani açıkça ortaya bir siyaset koymuyor. Şimdi, anti-federalist dalganın yükseldiği muhalefet döneminde de bu tutum devam ediyor.
Bu noktada CTP’nin eksik kaldığı, yarım bıraktığı çok önemli bir şey var. O da federal çözüm gemisini korumaktır. CTP gücü ve dolayısıyla SİYASİ SORUMLULUĞU olan bir partidir. Bireysel bir isyan ile CTP’nin isyanı aynı olamaz. Bireyler ‘ben artık yoruldum’ diyebilirler, ümitlerini kaybedebilirler. Fakat fikirler ve bir amaç üzerine kurulu bir parti olarak, üstelik en önemli aktörlerden biriyseniz böyle bir lüksünüz olmamalı. Başka bir deyişle CTP’nin, bugün Rum tarafındaki siyaset böyle şekillendi diye Federal Çözüm gemisini terk etmeye hakkı olmadığını düşünüyorum. Sn. Erhürman’ın sıklıkla kullandığı gibi biz de altını çizelim, ‘bugün’ kelimesinin. Bugün siyaset budur, yarın değişecektir. Geçmişte de eşitlik ve etkin katılım Rum liderler tarafından sorgulandığı halde CTP geminin kaptanı olmaya devam etmişti. Sn. Anastasiadis CTP’nin büyük idealini buruşturup çöpe atacak güçte midir? Anastasiadis son zamanlarda Kıbrıslı Türkleri görmezden gelerek doğrudan Türkiye’yi muhatap almaya çalışıyorsa burada Türkiye ile tamamen uyum içinde olduğunu, ayrıştığı noktaların olmadığını açıklayan, sadece tek bir tarafı eleştiren (aynı mülakata bakabilirsiniz) CTP’nin hiç mi etkisi yok?
Aksine, CTP’nin eline megafonu alması ve topluma siyasi dalgalanmaların bu işin doğasında olduğunu, gün gelince Rum tarafında da siyasetin değişeceğini ve bu yönde hemen baskı kurmamız gerektiğini söylemesi gerekir. Federal çözüme bağlı olanları yalnızlığa hapsetmekten kaçınması, onlara ses olabilmesi gerekir. Her yönden gelen saldırıları karşılayıp, barışın ve onun aracı federal çözümün gündelik siyasi dilden daha üstün bir şey olduğunu anlatması gerekir. Kısacası gemiyi bir not bırakarak gizlice terk etmesi değil, su alan delikleri doldurarak ilerlemeye katkı koyması gerekir.
Çok şey mi istiyorum? Bunlar benim gönlümden böyle geçtiği için mi? Görünüşe göre öyle değil, cevaben tüzüğün yine aynı 2. maddesine dönmek yerinde olacaktır.
Siyasi Var Oluş
“… toplumun kendi iradesine dayalı kendi kendini yönetme hakkının elde edilip korunması için mücadele etmeyi öngörür.” (CTP Parti Tüzüğü mad.2)
Bu unsura kısaca Siyasi Var Oluş diyebiliriz. Peki, Kıbrıslı Türk toplumunun siyasi var oluş sürecinde karşılaştığı zorluklar nereden kaynaklanmaktadır? Sanırım öz eleştiri yapacaksa, CTP’nin açıkca cevaplamakta en çok zorlanacağı soru budur. Eğer süzülüp gelecek olan cevap ‘Tüm Taraflar’ olacaksa, o zaman CTP’nin amacını gerçekleştirebilmesi, mücadelesinin kapsamını genişletebilme kapasitesine bağlıdır. İkinci ve üçüncü unsuru keyfen bertaraf edecek bile olsak, birinci unsurun toplumun varlığını ve kimliğini korumak olduğunu da unutmamalıyız.
Oysa CTP gerek son hükümet döneminde gerekse yeni muhalefet döneminde tüzüğünün 2. maddesini bütün unsurları bakımından ihmal etti. Özellikle son zamanlarda “peki ya Kuzeyin Kuzeyinden gelen baskılar nolacak?” şeklinde bir tepki artık daha çok seslendirilmektedir.
Bence bu konuda CTP için biriken örneklerden en çarpıcısı, toplumun halihazırda kurulmuş sistemde bile kendini yönetme iradesine karşı dışardan gelen tehditlere ve sembolik hareketlere karşı sessizliğiydi:
Siyasi Var Oluş sorununun en önemli ayaklarından biri kuşkusuz yargı bağımsızlığıdır. Kıbrıslıların gözünde yargının görece özgürlükçü tutumları onların siyasi çözülmüşlük içinde en azından yargıya güvenmeye devam etmelerini sağlamaktaydı -bu konudaki umut hala canlıdır-. Özellikle dörtlü koalisyon döneminde yargıya baskıların artacağı açıktı. Seçimden hemen sonra, Afrika gazetesi ve Sn. Akıncı’ya yapılan saldırılar siyasi var oluşa karşı müdahalelerin zeminini oluşturdular. Sn. Erhürman’ın da mecliste sıklıkla vurguladığı “hukukçu” kimliğine rağmen, ifade özgürlüğüne, yüksek yargıya ve akabinde yargı kararlarına yapılan müdahaleler karşısında CTP büyük bir sessizliğe gömülmüştü. CTP bu konudaki dipsiz sessizliğini, bildiğim kadarıyla hala bozmuş değildir.
Yeni muhalefet döneminde de, 2. maddede “mücadele etmeyi” öngören hedefe rağmen, sessizlik sürmekte, federal çözüm ve siyasi varlık için mücadele edenlerse bireysel veya örgütsel olarak siyasi düzlemin dışına itilmektedirler. Bu konuda dörtlü koalisyonun bozulmasıyla başlayan süreçte gerek Sn. Özersay’ın proaktif çıkışları, gerek Sn. Çavuşoğlu’nun marjinalleştirici açıklamaları, gerekse Kapalı Maraş meselesinde CTP federal çözümü vurgulamakta yetersiz kalmıştır. Su alan delikleri kapatıp geminin rotasında devam etmesi için herhangi bir çaba göstermemekte, böylelikle gemiyi tam ters yöne çevirmeye çalışanların işini oldukça kolaylaştırmaktadır.
Sonuç
Yazının başında, Akıncı CTP’li mi sorusunu sorarken aslında partinin yakın dönemine eleştirel olarak yaklaşmaya çalışmış, sonrasında ikinci bir soru daha sormuştum: CTP’de CTP’li kaldı mı? Sorunun cevabını CTP’liler sessizliklerini koruyarak ya da bozarak verecekler.
Bu bağlamda CTP’nin sessizliğini kendi amaçları nazarında değerlendirmeye çalıştım. Yakın tarihimizden beliren federal çözüm gemisinin kaptanı olma özelliğini artık kaybetmeye başladığına dikkat çektim. Özellikle yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından düşünecek olursak, CTP’nin parti tüzüğündeki amaçlarının, kendisi tarafından değil de Sn.Akıncı tarafından daha yüksek sesle sahiplenilmeye başlandığından söz edebiliriz. Yükselen anti-federal dalgaya karşı CTP’nin bu kırılma noktalarını iyice saptayıp amaçlarını yeniden gözden geçirmesi ve geminin dümenine geri dönmesi beklenir. Yoksa sadece kendi üyelerine değil, federal çözümle birlikte siyasi var oluş formülüne inananlara da büyük değer kaybettirecektir.
*CTP Parti Tüzüğü: https://www.cumhuriyetciturkpartisi.org/flipbook/tuzuk/#p=2
*CNN Türk Mülakatı: https://www.cnnturk.com/dunya/kktc-basbakani-tufan-erhurman-rum-tarafi-kafa-karistirmaya-calisiyor