İçi ağzına kadar çöp dolu bir ev düşünün. Yıllarca hiç temizlenmemiş ve içerisinde de yaşayan biri var. Bu çöp yığınlarının arasında her şey normalmiş gibi davranıp bir hayat sürmeye çabalıyor; sürekli olarak çöp yığınlarına takılıyor, zar zor yürüyor ancak o yine de sanki bu çöpler orada değilmiş gibi davranıyor. Maalesef bu benzetmeyi insanlar için yapıyorum. Çünkü bir çoğumuz hayatını bu şekilde sürdüyor. Buradaki ‘çöp’ içimizde hiç bakmadığımız, biriktirdiğimiz ve hayatımızı bir çok anlamda olumsuz etkileyen duygu yığınlarımızı sembolize ediyor. Bu çöpler geçmişimizdir. Hayatımızda sürekli olarak takılıp önümüze çıkan, artık içeriyi yavaş yavaş çürüten ve hiç orda değilmişler gibi davranmayı seçtiğimiz çöp yığınlarımız.
İnsanın hızlı bir şekilde yaşlanmasına sebep olur bu duygu yığınları. Nasıl ki bi ev bakılmadığı sürece hızlıca çürüyüp yok oluyorsa, biz insanlar için de durum aynidir. Eğer içeriye bakıp, temizlik yapmassak, bunlar genelde hastalık, hızlı gelen yaşlılık olarak kendisini bedende gösterir. Içeriyi temizlediğimizde ise ömrü uzar, yenilenir bedenin.
Bir ev gibidir bedenimiz. Düzenli aralıklarla tadilat ister. Bu tadilat biraz zahmetli bir iştir ancak o dönemde yapılan tadilat sona erdiğinde, evin tadı bir başka güzel olur. Evde geçirilen vakit, evin ömrü ve keyfi başka bir hal alır. Işte aynen durum insan için de aynidir. Geçmişten taşıdığımız duygu yüklerimizle ilgilenmeyi ve onlara bakmayı seçtiğimizde, biraz sancılı bir dönem başlatırız hayatımızda ancak bu duygu yüklerinin zaten hayatımızda sebep olduğu sancılar daha ağırdır genelinde, sadece farkında olmuyoruzdur çoğunlukla. Dolayısı ile bu duygu yüklerine bakarak aslında hayatımızda derinden bir dönüşüm sürecini başlatmış oluruz. Bir bir bu yükler temizlendikçe, beden hafifler ve yenilenir. Hastalık ve yaşlılıktan uzaklaşılır. Zihin sakinler ve berraklaşır. Hayat içerisinde deneyimlenen neşe artar. Içimizde kendimize ve başkalarına karşı anlayışımız, sevgiyi deneyimleme şeklimiz değişir ve daha sağlıklı bir hal alır. Sonra vakti geldiğinde yine evde tadilatın başlaması gerekir. Hayata olan bakış açımız, hayatın içerisindeki duruşumuz, hayata olan bağlılığımız, taşıdığımız yüklerimizle belirlenir. Duygu yükü fazla olan bir kişinin hayata neşeyle, çoşkuyla, yüksek oranda sevgiyle bakmasını beklemek mümkün değildir. Bu kişinin kendisindeki yük o kadar ağırdır ki, bu yükü değişik formlarda pek de işe yaramayan yöntemlerle sisteminden farkında olmadan atmaya çalışır. Bu yöntemler genelde kişiye daha çok zarar verir. Çünkü genelde bu yükler kendisini sevgisizlik, öfke ve negatif davranışlarla gösterir. O yüzdendir ki, düzenli aralıklarla yapılmayan tadilat evin hem görüntüsünü, hem iç kalitesini, ömrünü etkilerken, bu evde geçirilen vaktin keyfi gün geçtikçe azalmaya devam eder.