Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC Hükümeti arasında iktisadi ve mali işbirliği antlaşması 20 Temmuz 2019 tarihinde imzalandı. Ülkemizde yaklaşık 2000 li yılların başından beridir üç senelik dilimlerle imzalanan ve özellikle son 10 yıldan beride ülkelerin IMF ile imzalanan stand-by antlaşması gibi tüm hayatımıza etkileyen neo-liberal bir paketin son hali ile karşı karşıya olduğumuzu ve en temelde aslında bunun bir demokrasi sorunu olduğunu vurgulamak gerekir.
Paketin içerisinde bulunan EK-1 Reform Eylem Planı Kamu Sektörü kısmında Toplu İş Sözleşmeleri ile ilgili üç ibare bulunmaktadır.
- 47/2010 Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş-Ücret) ve diğer ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası ile oluşturulan ücret rejimi bozucu ilave hak ve menfaat verecek herhangi bir yasal düzenleme ve toplu iş sözleşmesi yapılmaması.
- Devlette yer alan uygulamalarla yeknesaklık sağlamak adına tüm kamu kaynağı kullanan kurumların Toplu İş Sözleşmelerinin imzalanmadan önce Maliye Bakanlığından onay alması.
- Yeni Toplu İş Sözleşmesi imzalanmadığı durumlarda eski Toplu İş Sözleşmesi’nin getirdiği ek tahsisatların geçerliliğinin devam etmemesini sağlamak amacıyla 24/1996 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası ve 22/1992 İş Yasası’na ilişkin değişiklik yasa tasarılarının hazırlanıp meclise sevk edilmesi.
Öncelikle, Toplu İş Sözleşmeleri bugün kamu görevlileri, polis ve yargı mensupları dışında tüm kamu iştirakleri , belediyeleri, devlet işçilerini ve özel sektörün kısıtlı bir kısmında iş yaşamını ve iş barışını düzenleyen yasa hükmünde, çalışanın haklarını düzenleyen metinlerdir. Yasa gereği en fazla her iki senede bir yenilenmesi gereken bu metinler aslında, ülkede yaşanan gelişmelere bağlı olarak çalışanın refahını korumak, yükseltmek ve iş yerlerinin devamlılığını sağlamak adına iş barışının her defasında yeniden tesis edildiği çalışma yaşamının önemli üretkenlik alanlarındandır. Hal böyle iken ilgili üç maddenin yaşam bulması halinde yukarıdaki bahsettiğim tüm olguların çöktüğü, çalışanın işveren karşısında güçsüz duruma düşürüldüğü, Toplu İş Sözleşme hakkının gasp edildiği bir ortam doğuracaktır.
İlk iki maddede yer alan yaptırımların direk olarak Anayasa’nın 54. Maddesinde yer alan “Çalışanlar, işverenle olan ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal durumlarını korumak ve düzeltmek amacıyla toplu sözleşme ve grev hakkına sahiptir.” İbaresine ters bir madde olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Uluslararası bir antlaşma olarak hüküm gören işbu neo-liberal yıkım paketinin Anayasa maddesine aykırı olmasının ne kadar hukuksal olduğununda tartışılması gerektiğinin altını çizmek isterim.
3.kısımda yer alan yeni toplu iş sözleşmesi imzalanmadığı durumlarda eski Toplu Sözleşmelerinden doğan ek tahsisatların uygulanmaması ile ilgili ibarede ise birçok hükümsüz olgunun yer aldığını belirtmekte fayda var. Uluslararası hüküm kazanan işbu antlaşmada gibi ciddi bir metinde Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Referandum Yasasının sayısının doğrusu 42/1996 iken 24/1996 olarak yazılıp imza altına alınmasınında ne kadar ciddiyetle yapılmış bir metin olduğunu gözler önüne sermektedir.
Anayasamızın 46. Maddesinde şu ibare yer almaktadır. “Herkes, sözleşme hukukunun genel ilkelerince konan koşullara, kısıntılara, sınırlandırmalara ve yürürlükteki yasalara uymak kaydıyla, serbestçe sözleşme yapma hakkına sahiptir. Ekonomik bakımdan güçlü kişilerin diğer kişileri istismarı yasa ile önlenir.” İşbu maddeden de anlaşılacağı gibi toplu iş sözleşmeleri ilk iki maddede bulunan müdahale ve üçüncü maddede yer alan güçlünün güçsüz karşısında daha da güçlü kılınması anayasamızın 46.maddesine de aykırıdır.
Ayrıca 42/1996 sayılı Toplu Sözleşme Grev ve Referandum yasası yürürlüğe girmeden önce Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesine görüş almak adına gönderilmiş ve D:8/1996 sayılı Anayasa Mahkemesi görüşlerinde de 42/1996 sayılı Toplu Sözleşme Grev ve Referandum Yasasının itiraz edilen tüm maddelerinin Anayasa uygunluğunu teyit etmiş ve görüşünün bazı yerlerinde şu ifadelere yer vermiştir.
Toplu İş Sözleşmelerinin Hizmet Akitlerinden üstün olduğunu anlatmak amacıyla kullanılan bir ifadede “ Bilindiği gibi çalışanlarla ilgili sendikacılık hareketinin temel ereği işverenler karşısında güçsüz durumda olan çalışanların örgütlenmesini sağlamak ve bu örgütler aracılığı ile iktisadi ve sosyal haklarını ve yararlarını elde etmek, bunları korumak ve geliştirmektir.”
Yine Anayasa Mahkemesinin T.C Anayasa mahkemesinden yaptığı alıntıda “Anayasa’nın 11.maddesi hükmünce yasa koyucu, temel hakları, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun olarak düzenleyebilir. Burada az yukarı ki açıklamalardan anlaşıldığı üzere, toplu sözleşme yapma temel hakkı,Anayasa’nın sözüne ve özüne uygun olarak, yasa koyucu tarafından düzenlenmiş bulunmaktadır.”
Yukardaki görüşler, maddeler ve ibareleri gördüğümüz zaman sendikacılık ve Toplu Sözleşme hakkının Anayasadan doğan temel hak ve korunması gereken haklar olduğunu ve KKTC-TC arasında imzalanan protokol ile yukarıda metin edilen 3.maddenin de sendikacılık ve Toplu Sözleşme haklarının ortadan kaldıran veya direkt müdahale eden ibareler olduğundan Anayasa aykırı, güçsüzün güçlü karşısında ezilmesine müsaade etmesini, Toplu Sözleşme gibi iş barışı ve çalışanın temel hak ve ekonomik refahını koruyan metinleri ortadan kaldırmak isteyen maddeler olduğunu özetleyebiliriz.
Hal böyle iken UBP-HP hükümetinin bu tavrının sendikalar tarafından karşılıksız bırakılmayacağı aşikardır. Bu noktada sendikaların kendi alanlarını korumaktan öte artık varlık mücadelesi vermeleri gerekmektedir. Bunun en örgütlü yolu ise herkesin küçük hesaplarını bir kenara koyup var olmak adına emeğe, demokrasiye ve barışa inanan sendikaların bir Konfederasyon çatısı altında birleşmesi ve Sendikaları, Toplu Sözleşme düzenini, Kooperatifleri , stratejik kurumların özelleştirilmesini hedef alan bu pakete karşı mücadele etmesidir. Bu paket tümden emekçileri hedef alan ve neredeyse yaşam haklarına göz dikmiş pozisyondadır.
Bundan hareketle, Sendikalar emekçileri ve kendi varlıklarını koruyabilmek adına cebini , kalbini ve beynini birleştirmelerinin zamanının geldiğini anlamalı ve buna göre hareket etmelidir.
*Ömer Naşit Devrimci Genel İş Başkanı, sendikacı.