İnsan nasıl yaşar?
Sevgi ile.
Peki ya nasıl çoğalır…
Sevgisini çoğalttıkça, paylaştıkça…
“O bize sevgisini bulaştırdı, sevmeyi öğretti. Bir gece eve gittiğimde ona mesaj attım. ‘Bana sevmeyi öğrettiğin için çok teşekkür ederim abla’”
Sesi titreyerek konuşuyor; “Çünkü o ana kadar sevginin ne olduğunu, hayatınıza ne sokacağını, hayatına nasıl yön vereceğini, hayatını nasıl geliştireceğini, renklerin nasıl değişeceğini bilmiyorduk”
Bu sözler Ufuk Katırcı’ya ait. Ve bahsettiği kişi, pek çoğumuzun ablası, Naime abla…
Yani Lefkoşa’nın cadısı…
“O aslında hala aramızda, bir yere gitmedi. Onun varlığını hissediyorum” diyor Katırcı…
Naime Timur’u kaybedeli aylar oldu. Sadece Lefkoşalıların değil, birçok şehirden farklı farklı insanın sevgisini kazanmış biriydi Naime abla. Çünkü Ufuk’un da dediği gibi, o sevgisini paylaşıyor, sevgisini dağıtıyor, sevgisini bulaştırıyordu…
Yıllarca birlikte çalıştıkları Ufuk Katırcı ile Naime ablayı, Cadı’nın evini, önümüzdeki günlerde açacakları yeni barılarını ve Surlariçi’nin durumunu konuştuk. Geleceğe gülümsedik.
Röportaj: Hasan Yıkıcı
Naime abla…
“Pes etmeyen bir kadındı”
“Cadı’nın Evi 2007-2008 yılları arasında açıldı. Ve bir kadın açtı bu barı. Yıllardır iş piyasasının içinde çalışıp didinen, zekasıyla, sevgisiyle ön plana çıkan bir kadın. Başarılı ve sevilen bir kadındı.
Barı açmasının nedeni çok ciddi borçları olmasıydı. Bir gıda şirketi vardı. Ondan önce de pazarlama şirketi. Gıda şirketinde büyük şirketlerle yarışamadı. Ekonomik kriz de gelince zor günler geçirdi ve battı.
Tekrar toparlanmaya çalıştı. Olmadı. Şirketinde çalışan personelinin maaşlarını ödeyebilmek için borç çekti. Kimseyi parasız bırakmadı. Bir çoğunun eğitimini de üstlendi. Kimi personelinin çocuğuna da baktı. Dolayısıyla çok borçlandı.
Ondan sonra dayanaksız kaldı. “En azından bir mülküm var bunun içerisinde bir şey yapayım” dedi. Ve pes etmedi. Cadı’nın Evi’ni açtı.”
“Bir şey değil canım oğlum, daha sonra ödersin”
“Ben o zaman Kanerler’de işliyordum ve istifa ettim. Ciddi maddi sıkıntılar yaşadığım bir dönemdi. Borcum da var ama işsizim. Rast gele oraya gittim. İlk zamanlar içinde çok şey yoktu zaten.
Biramı aldım. Oturdum. İstifa ettiğim şirketten aradılar. Görüşelim diye. Ben de oraya çağırdım. Orada oturduk konuştuk ama anlaşamadık. İstifamın devam ettiğini söyledim.
Bir taraftan da içim çok da buruk. Bir yandan borcum var bir yandan askerlik var. Ciddi stresli bir dönemdeyim. Cebimdeki paranın farkında olmadan bira çağırmaya başladım sürekli.
Parayı hiç düşünmedim.
“Mutfakçı bir arkadaş vardı, Hülya hanım… “Neyin var be genç” dedi bana. “Çok içtim galiba özür dilerim” dedim. “Galiba işten ayrıldın” dedi. Konuştuklarımızı duymuştu. “Yok be abla” dedim. Biraz da tersledim.
Sonra Naime ablaya ödemeye gittim. “Afiyet olsun” dedi. Elimi cebime soktum. İçtiğim biraları ödeyebilecek kadar param olmadığını farkettim. “Özür idlerim” dedim bir mahcubiyetle. “Bir şey değil canım oğlum” dedi bana, “daha sonra öden” dedi ve elimi tutup gözümün içine baktı. Ben afalladım.”
“’Gel işe başla’ dedi, ertesi gün kendimi orada buldum”
“Utandım ve “Ne oldu?” dedim. “Senin çok güçlü auran var” dedi. Durdum, hayatımda ilke kez o kelimeyi duydum. Kendi kendime “aura nedir acaba?” demeye başladım. Yaşım o zaman 18. “Gel işe başla” dedi. “Ne güzel güçlü bir auran var, yüzün güler” dedi.
Gece işi yapmak istemediğimi söyledim. Gelip denememi, beğenmezsem eğer geri gitmemi söyledi. O gün olmaz dedim ama ertesi gün gidip işe başladım.”
“Barda çalışmak psikoloji laboratuarında olmak gibi”
“Yanında bulunduğum kadının kim olduğu ya da nasıl biri olduğuna dair hiçbir fikrim yok. Öyle ben sadece sempati duydum. Öyle başladık ve güzel bir ekip olduk kısa sürede. Orada çalışanlarla güzel bir iletişim kurduk.
Barda da sürekli güler yüzlü ve samimi olmalısınız. Aslında zor iştir. Bir nevi psikoloji laboratuarı gibi. İnsanlar geldiklerinde senin somurtkan suratını görmek istemezler sonuçta.
Pozitif olmak isten. Ben de hep gülerim. Babam da öyle. Babama gülen adam derledi. Gülmek güzel bir şey. Gülmek en büyük silahtır. O yüzden hep gülmeyi seçtim.”
“Çok teşekkür ederim bana sevmeyi öğrettiğiniz için”
“Naime abla bize gülmeyi ve sevgiyi öğreten kadındı. Daha doğrusu bizim ekibe. Naime abla başımız sıkıştığında bize yol gösterecen bir insandı. Ailemizden de öte bir insan vardı orada.
En başında da bize sevmeyi ve sevilmeyi öğretti. Sevince ne olur, nasıl sevilir hep ondan öğrendik. Ve ben bir gece ona mesaj attım. “Çok teşekkür ederim bana sevmeyi öğrettiğiniz için” dedim.
Çünkü o ana kadar sevginin ne olduğunu, hayatınıza ne sokacağını, hayatına nasıl yön vereceğini, hayatını nasıl gelişeceğini, renklerin nasıl değişeceğini bilmiyorduk. Belki de çocukluğumuzdan ya da geçmişimizde yaşadığımız travmatik şeylerden dolayı. Ya da toplum baskısı olabilir. Ama bu kadın bize sevmeyi öğretti.”
“Cadı’nın Evi’ni açmayı çok istedik ama…”
“Cadı’nın Evi’ni açmayı çok istedik ilk başta. Ama orası onunla özdeşleşen bir yerdi. Bunun doğru olmayacağını düşündük ve Cadı’nın Evi’nden vazgeçtik. İsim üzerinden ticari kazanç elde etmek istediğimiz de sanılabilirdi. Doğru olmazdı.”
“Onun bize kattığı sevgi ve deneyimlerle burayı açmak istedik”
“Biz de yine aynı ekip olarak başka bir isim bulduk ve RAW olsun dedik. RAW çiğ demek, pişmemiş demek, yeni demek, aynı zamanda ustanın çırağı anlamına da gelmekte. Deneyimsiz anlamına da gelir. Mütevazi bir isim olmasını istedik ve tabii Cadı’nın anısına olduğunu da belirttik.
Onun bize kattığı sevgi ve deneyimlerle burayı açmak istedik.”
“İnanılmaz zorluklar çektik ve hala daha çekiyoruz”
“Barı açma sürecinde inanılmaz zorluklar çektik ve hala da çekiyoruz. Uzun yıllardır bu işi yaptığımız için az çok süreçlerle ilgili bilgi ve deneyimimiz var. Bürokrasi işlemlerinin çok uzun sürmesi ya da çok fazla engel tanımaları yaşadığımız zorluklardan bazıları. Mesela bir amirini imzasını 2-3 hafta beklediğimiz olur. Birçok kurumda aynı şeyi yaşıyoruz. Bir barı açmaya hak kazanmak için 2-2.5 ay uğraştık. 2.5 ayın sonunda içine girip tadilata başlayabildik.
Bir genç olarak esas şimdi anlıyorum, “eskiden bu memlekette her şeyi kötü gider, yavaş gider” diyenleri. Ben bu insanların tavırlarını pesimist diye değerlendirirdim. Ama şimdi bunlarla karşılaşınca ve yaşadık sonra hak vermeye başladım. Ama yine de yılmamak lazım.”
Naime ablanın anısını yaşatmak istiyoruz
“Burayı açmamızın amacı hem Naime ablanın anısı yaşatmak hem de ondan öğrendiklerimizi ekip olarak tekrardan aynı şekilde ve aynı seviyede devam ettirmek. İnsanlara da gerçekten dostça eğlenebilecekleri bir yer oluşturma niyetindeyiz. Kimsenin de cebini yakma niyetimiz yok. Çok yüksek kar elde etmek de istemiyoruz. Cüzi karlarla hepimizin bir evi olsun istedik. Elbette Naime abla gibi olamayacağız ama onun öğrencileri olarak başka bir kapı açmak istedik.”
Surlar içi…
Irkçılık yapmayın
“Burayı açmaya kara verdiğimde en büyük engelin surlar içinde yaşananlar olduğunu düşündüm.
Surlar içinde doğup büyüdüm, Saman Bahçe’de yaşadım 6 sene. O kültürde büyüdüm, bu bölgede çocukluğum geçti. Buraları çok iyi biliyorum. Göçmen çocuğuyum. Az çok sıkıntıları ve sorun teşkil eden kişilerin kim olduğunu da çok iyi biliyorum.
Bu sorunlar hep vardı. Benim çocukluğumdan beri 20 sene önce de vardı. Ama şimdiki zamana uygun bir tavır ve davranış değil bunları. Çünkü artık surlar içine bir yerleşme var.”
İzole hissediyorlar
“Kıbrıslı nüfusun yoğun olarak yerleşmesi var. Ve bu doğal olarak burada yaşayan göçmen nüfusu rahatsız etmeye başlıyor. Çünkü kültürel bir farklılık var. Ya da göçmen olduğu için, eğitimden kaynaklı kendisini ifade edemediği için o insanlar kendilerini izole edilmiş hissediyorlar. Çünkü burada doğup büyüdüler. Ve bir anda dışarıdan birileri geldi. “
Kabul edelim ırkçıyız
“Ve bunun kabul edelim. Irkçıyız. Çok ciddi derecede ırkçılık yapıyoruz. Samimi olmalıyız. Ben birçok arkadaşımla tartışıyorum. Bunun ırkçılık olmadığını söylüyorlar. Alakası yok. Irkçılık ırkçılıktır. Sen ne yapan ırkçılıkla ilgili? Sen kucak açar mısın?
Buraya her milletten her insan gelebilir sadece buranın kültürünü benimsemek lazım. Saygı duymak lazım. Ama bu barın bir kültürü olacak. Aynı zamanda bir evdir de. Herkes gelebilir tabii. Huzuru bozmadıktan sonra. Kimseye de ayrım yapmayacağız.
Surlar içi sorunuları hep vardı. Bunların çözümü kültürel ve ekonomik yönde getirilecek açılımlarla olabilir.
Son olarak Irkçılık yapmayın!”