Çeviri: Aycan Akcin
Yakın zamana kadar, bir yolda durup tutuklama riskini göze almak tuhaf ve ürkütücü bir öneri olarak gelirdi.
Extinction Rebellion (XR) ile geçirdiğim bir haftalık eğitim, ilk doğrudan eylemime katılmam için ihtiyacım olan güven ve rahatlığı verdi: Blackfriars Köprüsü’nin ablukaya alınması.
Köprü protestoları bana – cesurca ve onurlu bir şekilde yapıldığında – iklim değişiklerinin bizi birleşik bir amaç uğruna bir araya getirme gücü olduğunu öğretti- ki bu güç iklim değişikliğinden doğacak faciayı bertaraf etmek için belki yeterli olur.
Öforik inançsızlık
Polis, Blackfriars Köprüsü’nün güney tarafındaki yaya geçidinde durmuş bizi bekliyor. Saat 11:01, harekete 2 dakika kaldı. Grup lideri Janie, yakındaki elektrik direğindeki otobüs tarifesini okuyormuş gibi yapıyor. Nicola ve Paul bir bankta oturmuş sohbet ediyor.
Tim ve ben ise taş basamakların köşesinde durmuş, gözlerimiz yaya geçidi ile birbirimizin korkmuş yüzleri arasında gidip gelir. Geri dönmek için çok geç. Şimdi bu yoladevam etmeliyiz.
Oradan geçen zazı yolcular geçişe yaklaşıyor. Yaya geçidindeki yeşil adam yanıp sönüyor. Şimdi Janie hareket ediyor ve geçitin ortasında tek başına duruyor, iki eli de dışarıda.Ona katılmak için acele ediyoruz. Çoğumuz çizginin arkasında oturarak ellerimizi birleştiriyoruz. Polis sakin bir şekilde bizi çevreliyor, ama barikatı bozacak hiçbir hamle yapmıyor.
Buradaasfalt üzerinde ise, biraz önceki korkumuz dağıldı ve bizi öforik inançsız lık kapladı. Hepimizin bu saçmalıklarından duyduğu tuhaf bir sevinç hissi var. Birbirimize kıkırdayıp duruyoruz. Daha fazla insan geliyor ve 30- 40 kişilik bir kalabalık oluyoruz. Bir adam mızıka çalıyor, genç bir çocuk bir kamp sandalyesinde oturuyor, şöyle diyoruz: “Kimin geleceği? Geleceğimiz! Kimin çocukları? Bizim çocuklar! Kimin köprüsü? BİZİM KÖPRÜMÜZ! ”
Eğitim günü
Hiç bir ayaklanmaya katılmadım. Okulu hiç astığım olmadı, uyuşturucu kullanmadım ve sahte kimlik gösterdiğim olmadı. Kolejde bir çevre lideri olarak, geri dönüşüm politikasını geliştirmek ve gündemdeki çevre konularında konferanslar düzenlemek için çok çalıştım. Ben kesinlikle yasayı çiğnemeyi hayal etmedim.
Extinction Rebellion eğitiminin sabahında biraz çekingendim. Kapıda, sakallı bir adam bana “Baş kaldırmak için mi buradasın?” diye sorduğunda “evet belki” diyebildim.
Ben burada kiminle ilişkilendiriliyordum? İngiliz hükümetine karşı ayaklanmalar yapmak için toplumun kenarlarından ne tür radikaller akın etmiş olabilirdi?
Ancak içeride, çoğu insanın benim gibi oldukça geleneksel yaşamlardan sıyrılıp buraya geldiğini görünce rahatladım. İlk sohbetimi Southbourne’dan bir dondurma satıcısı ile yaptım. Daha sonra Cambridge’den bir bahçıvan ve Londra’daki bir belediye meclisinden bir plancıyla. Hepimiz birşeyler yapmaya mecbur hissettik; bunun ne anlama geldiğinden emin olmayarak.
Tanıtımdan sonra, önümüzdeki hafta yapılacak protestolar için organizasyon yaptık. Öncelikle 12 kişilik “afinite grupları” oluşturuldu. Ardından, öfkeli sürücülerle nasıl yüzleşileceği, muhabirlerin röportajlarına nasıl karşılık verileceği polisin göz altı yapması durumunda birbirimizi zeminde sürükleyerek gibi barikatlar bazı rol canlndırma egzersizleri yaptık. Daha sonra yasal brifing verildi.
Güven inşa etmek
Pek de hoş olmayan rol canlandırmalarına rağmen ya da belki de bunun sayesinde odada nadir rastlanan bir yoldaşlık duygusu gelişti. Birçoğumuz, benim gibi, doğrudan harekete geçme konusunda savunmasız hissediyorduk ve sadece beli de bir filonun muhabere öncesi kenetlenmesi gibi kenetledik.
Yoldaşlığın yanı sıra, büyüklüğünden neredeyse katlanması güç bir felaketin bilincinde olma hususunda da birdik. Birçok insan gün içinde kendiliğinden gözyaşlarına boğuldu.
İnsan uygarlığının sonunu kabul etmek zorunda kalmak ya da polis hücrelerine kilitlenme durumu gerçeküstü bir rüya gibi göründü. Bu duruma nasıl geldik?
O gün, Blackfriars Köprüsü önümüzde uzanıyordu; boş ve güneş ışığında parlıyan bir şekilde. Grubumuz yaya geçidini terk etti ve boş yolda yürüdü. Ufukta, ayna görüntüsümüzün bizi kuzey tarafını kestiği yerlerden yaklaştığını ve büyük alkışların patladığını gördük.
Köprünün ortasında, Londra’nın kuleleri ve katedrallerinin puslu silüetleriyle çevrili bir güneş ışığı altında bir umut adası gibi hissettik. Neredeyse kazanmış gibi, iklim değişikliği halledilmiş gibi, artık eve gidebilecek gibi hissettik.
Vahim gidişat
90’ların bir çocuğu olarak, uzun zamandan beri ekolojik krizle yaşamaktayım. Bir gece 8 yaşımdayken Aral Denizi’nin ortadan kaybolması haberini izlediğimi hatırlıyorum. Bu görüntü yatağa yattıktan saatler sonra bile gözerimin önünden gitmedi. Yaklaşık 14 yaşında, biyoloji dersinde “Uygunsuz Gerçek” (An Inconvenient Truth) isimli belgesel gösterildi. Günün geri kalanını korkuyla geçirdim.
Üniversitede IPCC bilim insanı ile iklim modelleme üzerine bir ders aldım. Endişe verici olan şeyin iklim değişikliği hakkında bilinenlerin değil bilinmeyenlerin olduğunu öğrenmek oldu.
Yağmur ormanlarının kuruması gibi devrilme noktaları hakkında bir farkındalık vardı, ancak modellerin hiçbiri, bulutlar, okyanuslar, ormanlar ve topraklar gibi tüm bileşenlerin tüm geri bildirimlerini tahmin etmek için yeterince örnek yoktu. Onlar hala devam eden bir çalışma idi. İklim değişikliğinin anlayışımızı aşacağını düşünüyordum.
Mezun olduktan sonra akademinin iklim krizini çözemeyeceği konusunda gözüm açıldı ve çiftliklerde çalıştığım İskoçya’ya geri döndüm; sonunda kendime ait olan sebze kutusu projesini yaptım.
Ancak iklim değişikliğinden kaçış yok. Üç yıl boyunca tuhaf soğuk yazlar ve ılık kışlar geçirdik. Her serin Temmuz öğleden sonrası ya da sıcak Kasım esintisi, vahim gidişatımız hakkında öğrendiklerimi doğruladı.
Başımdaki artan umutsuzluğarağmen, sıradışı hava muhabbeti ciddiye alınmayan sıradan bir konuşmadan ibaretti. Gerçeğin konuşulmaması bana bir yük gelmeye başladı. Uzun vadeli planlar yapmaktan ve uzun mesafeli uçuşlardan kaçınır oldum.
Çalkantılı enerji
İklim değişikliği konusunda kayda değer bir şey yapılmadığı için, ekosistemin çökeceğini kabul etmeye başladım ve 5 milyar yıl içinde güneş patlamaya başlamadan önce karmaşıklığını yeniden tesis etmek için hala yaşamın zamanının olacağını ümit ettim.
Kendimi, nüfus merkezlerinden uzak tutarak İskoçya’nın hangi ücra köşelerinin gıda maddeleri tükendiğinde saldırılacak son nokta olabileceğini düşünürken buldum. Umutsuz, sefil bir hayatta kalma girişimine kapıldım.
Sonra Extinction Rebellion geldi. George Monbiot’un Blackfriars Köprüsü’nde o gün dediği gibi: “Çok uzun bir süredir beklediğim şey oluyor”.
Birkaç saat süren konuşmalar ve neşeli danslardan sonra, Thames’in kuzey tarafına doğru ilerlerken, bayrak sallayan protestocuların ordusu yeşil bir bayrakla ön tarafa geldi. Southwark blokçulardı.
Köprünün üzerinden gelen bu takviyeleri görmek heyecan vericiydi. Hepimiz Waterloo ablukasına doğru yürüdük, büyük enerjinin büyük dalgalanmasının tekrarlandığı ve daha sonra tekrar Westminster Köprüsü’nde ve Lambeth kontenjanının bize katıldığı Parlamento Meydanı’nda tekrarlandı. Hayat o anda gerçek bir amaç, kahramanlık ve oradaki herkes için sevgiyle doluydu.
Dürüst sohbetler
İklim değişikliğiyle yalnız karşılaşmanın hayal kırıklığı ve paranoyasına geri dönme fikrinden endişeliydim. Fakat Extinction Rebellion iklim değişikliği hakkında daha dürüst sohbetler yapmak için bana bir konuşma noktası verdi.
Facebook’ta protestolar hakkındaki paylaşımlar sayesinde, İskoçya’daki bazı arkadaşlar artık yerel bir grup oluşturmakla ilgileniyor. Korkum toplum enerjisine dönüştü.
Bu, yaşamakta olduğumuz korkutucu bir süreçtir, çünkü duyarlı varlıklar kendi potansiyel yok oluşumuzun farkındadır. Yine de o köprüde, insanlık tarihindeki bu istikrarsız noktadan hiç bu kadar tam olarak haberdar olmadım, ama yine de çok keyifliydi.
https://theecologist.org/2018/nov/30/time-rebel?fbclid=IwAR2nfHzCnP4U42Qn4h_ax2M6572CerDRb4DP1214ZkNbPQpgYSs_FDCEDE0