Röportaj: Tevfik Aytekin
Bu makale ilk kez 27 Haziran tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
AKEL ve Andros Kiprianu’dan her zaman olduğu gibi misafirperver, sıcak bir karşılama gördüm. Bir önceki röportajımız Ağustos 2016’da olmuştu. O günden bugüne Sevgili Kiprianu hiç yaşlanmamış. Fotoğraf çektirirken, Sayın Hristofyas’ın tablosunun önünde çektirmek istedi. Belli ki kendisini çok seviyor. Bir hafta önce ara bölgede yapılan Sayın Hristofyas’ın ölüm yıldönümünde Sevgili Kiprianu’yu konuşurken dinlediğimde aynı sevgi hissediliyordu. Pek tabii uzun yıllar birlikteydiler. Fakat emin olduğum bir şey var. Yaklaşık on yıldır bildiğim, tanıdığım sevgili Kiprianu’nun siyaseten iyilik ve güzellikle anılacağından eminim. Çünkü en kötü ve zor anlarda bile insanlığından bir şey kaybetmedi. Siyasette en kötü, zor anlarda, sakin, soğukkanlı, insancıl kalmak zor meziyettir.
Kıbrıs, Avrupa, Amerika ve Türkiye’de faşist, popülist partilerin oylarını artırmasıyla ilgili olarak, Avrupalı kimliğinin yeniden tanımlanması gerektiğini AKEL düşünüyor musunuz, AB’ye bu konuda öneriniz olsa ne olurdu?
Halkların yoksullaştırıldığı, sosyal eşitsizliklerin arttığı, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun daha da büyüdüğü ekonomik kriz dönemlerinde popülizm, fanatizm ve faşizmin arttığını görüyoruz. Son 14 yıldır insanlık büyük bir ekonomik kriz yaşıyor. 2007’de başlayan ekonomik kriz son yıllarda yaşanan salgınla daha derinleşti, bugün dünyada değerler krizi yaşandığına tanık oluyoruz. Pek çok AB ülkesinde ve Kıbrıs’ta faşist hareketlerin yükseldiğini gördük fakat bu olguyu Kıbrıs koşullarında abartmamalıyız. ELAM son seçimde yüzde yediye yakın oy aldı. Elbette ki bu bizi endişelendiriyor. Ancak ELAM, beklediği yüzde on iki oranının çok altında kaldı. Dünya çapında ve özellikle de AB’de durumun değişebilmesi için izlenen ekonomi politikalarının, sosyal politikaların değişmesi ve toplumlar içinde geliştirilen değerlerin değiştirilmesi gerekir. Popülizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, dinsel fanatizm bir devletin resmi politikası haline getirildiğinde aşırı sağcı parti ve örgütler güçlenmektedir. Biz AKEL olarak AB’de bugün hakim olan ve uygulanan bu türden politikalara karşı çıkıyoruz. Faşizmi kimilerinin iddia ettiği gibi demokrasi içerisinde farklı bir görüş olarak görmüyoruz. Faşizm demokrasi dışı ve demokrasiye düşman bir ideolojidir. Bu nedenle faşizme karşı sürekli bir biçimde mücadele ediyoruz.
Türkiye ilişkilerinde belirleyici olan Suriyeli göçmenler
AB’nin Türkiye’ye demokrasi ve insan hakları konusunda baskı yaptığını görmüyoruz. Türkiye – Yunanistan ilişkilerinin düzelmesi, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda da yardım ya da baskısını da göremiyoruz. AB’ni bu konuda samimi buluyor musunuz, sizce AB ne yapmalı?
Türkiye’de ciddi bir demokrasi eksikliği ve çok ciddi insan hakları ihlalleri var. Aynı zamanda Türkiye uluslararası hukuku ihlal ederek komşu ülkelerde ve daha geniş bölgede sorunlar yaşanmasına yol açıyor. Hem AB, özellikle BM, bu sorunların çözümü için daha aktif rol üstlenebilir ve oynayabilirdi. AB’nin Türkiye’yle ilgili politikaları ve ilişkileri Avrupa’nın güçlü devletlerinin çıkarlarına göre belirleniyor. Batı’nın Türkiye ile ilişkilerinde belirleyici olan etmenler arasında öncelikle göç konusunun ve Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin gelişmesinin önlenmesinin geldiğini görmekteyiz. Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik tahrik edici hareketlerde bulunduğunun, Kıbrıs Cumhuriyeti aleyhine uluslararası hukuku ihlal eden hareketlerinin olduğunun, Suriye’de ve Libya’da kabul edilemez hareketlerini yaşama geçirdiğinin görüldüğü koşullarda Batılılar temelde Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmaması ve göç meselesinde katkıda bulunması kriteriyle hareket ediyorlar. Bunları derken, AB’nin Türkiye’ye yaklaşımının muhakkak olumsuz olması gerektiğini ima etmiyorum. Ancak Türkiye’ye yönelik alınacak tavrın ilkeler temelinde, ilkeli olması gerekiyor. Bu ilkeler Türkiye’nin komşularıyla olan ilişkilerine ve kendi içerisinde demokrasi, insan haklarının gelişmesine yardımcı olacak ilkeler olmalı.
İnsansız Hava Araçları Üssü
Michael Rubin “Türkiye’nin KKTC’de kurduğu İHA üsleri konusunda, Amerika’nın İHA’ları engelleyici sinyal bozucu bir sistemi Kıbrıs Cumhuriyetine vermesini ya da savunma füzesi yardımında bulunması”ndan söz etti. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye Lefkonuk’ta yasa dışı bir biçimde İHA üssü yaratmış durumda. Bu İHA’ların özünde casusluk amaçlı kullanıldığı da bir gerçek. Bu kabul edilemez. Çünkü Kıbrıs, komşu ülkeleri izlemede bir üs olarak kullanılamaz, kullanılmamalıdır. Bir yasa söz konusu, Rubio – Menendez yasası. Bu özünde Amerika Birleşik Devletleri’nin Doğu Akdeniz’e yönelik çıkarlarını koruyan bir yasa. Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail üzerinden bölgede ABD’nin çıkarlarını korumaya yönelik. Özünde bu bölgeden Rusya ve Çin’in çıkarlarını uzaklaştırmayı hedefleyen de bir yasa. Elbette ki ABD’den kendi çıkarları yerine, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin çıkarlarını gözetmesi beklentisi içerinde değiliz.
Barış için mücadele etmeli
Türkiye KKTC’ye bir deniz savunma üssü yapma kararı aldı. Öte yandan Troodos’ta Amerikan dinleme üsleri var. Fransız, Alman, Rus savaş gemileri, Amerikan uçak gemileri, İngiliz üsleriyle Kıbrıs sarılmış durumda. Bu bütün askeri varlığa karşı görüşleriniz nedir? Kıbrıs Cumhuriyeti bu konuda neler yapmalı, neleri yapmıyor?
Adadaki İngiliz üsleri dört yerde bulunuyor ve yaklaşık olarak yüz mil kare alanı kaplıyorlar. Son yıllarda Kıbrıs’ın militarize edildiği, askerileştirildiği görülüyor. Bunlar bir yandan Türkiye’nin bazı yaşa dışı hareketleriyle, diğer yandan da Anastasiadis hükümetinin aldığı yanlış kararlarla ve Kıbrıs’ı PESCO’nun Avrupa kanadına dahil etmesiyle yaşanıyor. Tüm bu gelişmeler bizi endişelendiriyor. Eğer Kıbrıs komşu ülkelere yönelik saldırılarda adeta bir sıçrama tahtası olarak kullanılırsa, Kıbrıs hedef haline gelecektir. Bu nedenle AKEL Kıbrıs sorununun çözümüyle Kıbrıs’ın askerlerden arındırılması konusunda sürekli olarak ısrar ediyor. Biz “Eğer barışı istiyorsan, savaşa hazırlanmalısın” doktrinine karşıyız. Biz “Barış istiyorsan, barış için hazırlanmalı, barış için mücadele etmelisin.” diyoruz. AKEL’in anlayışı ve yaklaşımı budur.
Federal Kıbrıs
Dört yıl önceki röportajımızda bana Türkiye’de yaptığınız görüşmelerden söz etmiştiniz. Şimdi Türkiye ile görüşüyor musunuz? Türkiye sizinle görüşmek isterse, görüşür müsünüz?
Ocak 2016, Kasım 2018’de Türkiye’ye giderek Türk yetkililerle bazı temaslarda bulunmuştuk. Yakın bir süre önde de, Cenevre’de birkaç dakika Sayın Çavuşoğlu ile görüştük. Türkiye bizimle görüşmek istediğinde biz buna açığız. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda görüşlerimiz çok net. Bizce çözüm BM kararları temelinde olmalı, uluslararası hukuku dayanak almalı, AB’nin üzerinde kurulduğu ilkelere uygun olmalı. Yani iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal bir çözüm. Biz iki devletli çözümü reddediyoruz.
Türkiye’nin çıkarları
Türkiye belirgin bir şekilde 2007 sonrası bütün sorunlarını, söz konusu ekonomik çıkarı ve para olursa, savunduğu vatanseverlik yahut başka meseleleri göz ardı edip uzlaşıyor, komisyon alması gerekirse alıyor. Bugün Ege denizinde Türkiye – Yunanistan kıta sahanlığı sorunu konusunda Türkiye’nin ekonomik çıkarı olsa beş dakikada çözülür. Sizce Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünde kendisine ekonomik bir çıkar görmüyor mu? Kıbrıs’ta barışçıl bir çözüm sağlanması Türkiye’ye ne gibi ekonomik faydalar sağlar?
Biz 2015 yılından itibaren Sayın Anastasiadis’e Türkiye’ye net olarak şunları belirtmesini istemiştik: “Kıbrıs sorununun doğru bir şekilde çözümü için bize yardımcı ol. Biz de seninle iki eksende görüşmelere başlamaya hazırız. Bu eksenlerden biri, doğal gazın satışına ilişkin Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye arasındaki ticari ilişki. İkinci eksen de, bölgedeki doğal gazı Kıbrıs aracılığıyla Türkiye’ye ve Türkiye’den de belki başka destinasyonlara götürecek bir boru hattının inşasını görüşmeye başlamak”. Kıbrıs sorunu çözülüp, Kıbrıs Cumhuriyeti – Türkiye ilişkilerinin iyi olduğu koşullarda, bu konularda belirleyici olan sadece ekonomik faktörler olacaktır. Kıbrıs sorununun çözümünden Türkiye’nin kazanacakları, sağlayacakları yararlar var. Biz bu önerileri 2020 yılının Aralık ayının başında Sayın Anastasiadis’e Türkiye’ye sunması için tekrardan ilettik.
Kıbrıs sorunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Kaybedecek hiç vaktimiz yok. Çözüm için ne yapacaksak şimdi yapmalıyız. Türkiye’nin iki devletli çözüm konusundaki ısrarının çıkarına olmadığına ikna edilmesi gerekiyor. Türkiye çözüm konusunda ikna olduktan sonra, Sayın Tatar da Türkiye’nin istediğini yapacaktır.
Sayın Lute ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Kendisinin çözüme ulaştırıcı çabası, yönü olduğunu düşünüyor musunuz?
Sayın Lute geldi, temaslarda bulundu. Tarafların üzerinde uzlaşabileceği ortak bir zeminin olmadığı görüldü. Bize göre, Sayın Anastasiadis öylesi inisiyatifler üstlenmeli ki, Kıbrıs sorununun çözümü için baskılar Türkiye’ye doğru yönelmeli. Ancak bugün bunun olduğunu görmüyoruz ve bu çok büyük bir sorun. Eğer bunlar yapılmazsa, matematiksel olarak taksimin kalıcılaşmasına doğru gidilecek ve böylesi bir durum bütün Kıbrıs için yıkıcı olacak.