Dengeler üzerine kurduğumuz yaşamlarımız, kırılan terazilerle biçim değişiyor. Sosyal yaşam ve bireysel huzur alanlarımızı, reel ve materyal düzenin karşısına koyarak dengelediğimiz yaşamımız, bir tarafın azalmasıyla bozuluyor. Kılık değişiyoruz. Adına ekonomik kriz diyorlar ama; bizlere dokunup yüzeye çıkan neticeleri tamamen duygusal.
Sessiz bir şikayet hali. Homurdanmalara yakından baktığımızda hep ayni konular.
Esas sorunu anlayamadığımız için de sürekli başka şeylere suç buluyoruz. Kızgınlıklarımız arttıkça kırdıklarımız da çoğalıyor, insani duygularımızı arka plana atıp; reel kaygıların kuklası oluyoruz.
Oysa esas sorun terazinin bir tarafına eklediğimiz küçük şeylerin, büyük şeylere karşı yetersiz kalıyor olması. Sistem içerisinde ayakta kalabilmek için mecbur olduğumuz yaşamın altında eziliyoruz. Daha somut düşünecek olursak, aslında para için ölüyoruz. Çünkü krizin etkisi derinleştikçe, daha çok çalışmak zorunda kalıp daha az kendimiz oluyoruz. Daha az kendimiz oldukça, değer yargıları karışıyor. Küçük şeylere daha çok önem verip çoğaltmamız gerekirken, ruhumuzu sisteme teslim ediyoruz.
Bu dengenin Kıbrıs boyutundan bakınca, olaylar “kendimiz”den daha da bağımsız ve kontrol dışı. Bir gün Gemikonağı’na gelen Akdeniz Fok’unu görüp küçük bir mutluluk yakalayacak oluyoruz; ertesi gün mutluluğumuz ölüyor. Tam güzel bir güne umutlu başlıyoruz; birkaç saat içerisinde bir sevdiğimizin kanser haberini alıyoruz. En temel ihtiyaçlarımıza kadar boka batmışız. İnsanın kendi memleketi, insanı nasıl bu kadar çok üzebilir? O zaman neden hala buradayız?
Kıbrıs’ta yaşamın zorlaştığından bahsediyoruz. Kıbrıs’tan gidememenin sebeplerini saydığımızdaysa, para ve sistem servis dışı kalıyor. “Ailem burada”, “burdaki doğa hiçbir yerde yok”, “buranın rahatlığı bir başka”. Hiçbirimiz terazinin diğer tarafındaki paradan dolayı Kıbrıs’ta değiliz. Aslında hep küçük şeylerden dolayı Kıbrıs’tan gidemiyoruz. Madem küçük şeyler bu kadar önemli, neden sistem karşısında bu küçük şeyleri daha da iyileştirmiyoruz/artırmıyoruz?
Beşparmak dağına çıkıp en sevdiğin şarkıyı dinleyebilmek, küçük değil; büyük bir şeydir.
Hisarüstünde kahve içip kitap okumak, küçük değil; büyük bir şeydir.
Sevdiğin insanlarla sohbet edip gülmek, küçük değil; büyük bir şeydir.
Para ve sistemin karşısında, teraziyi bozmadan ve ruhsuzlaşmadan yaşayabilmek için; küçük şeyleri daha çok büyütmek zorundayız.
Son dönemde küçük şeylerden mutlu olamamamızın sebebi, aslında bizleriz. Terazinin karşısındaki reel ve materyal düzene kapılıp giden bizler. Kapıldığımız krizde kendimizi unutan bizler. İnstagramdan başka hayatlara bakıp kendi değerlermizi unutan bizler.