Volkan ve TMT teşkilatlarının önde gelen isimlerinden, Mehmet Ali Tremeşeli 2007 yılında anılarını yazmaya karar verir. Bu anılar Galeri Kültür Yayınları arasında “Ayios Sipiridon’un Çanları” adlı kitapta toplanır. Tremeşeli, kitabında hayatından kesitler verip, kendisini bir “savaşçı” olarak niteleyip KıbrıslıRumları nasıl öldürdüğünü zaman zaman detayları ile anlatır. Az sonra okuyacağınız yazı, 17 Temmuz 2016 tarihinde Havadis Gazetesi’nde yayımlanmıştır. Makalenin tamamını okumak için ilgili linke tıklayabilirsiniz.
1- 1958’de Kırklar Tekkesi beklemekle görevli Yusuf Hilmi adındaki bir Türkün Rumlar tarafından kaçırılıp öldürülmesi karşısında Tremeşeli kendilerinin de harekete geçtiğini belirtir ve şunları söyler: “Olayın yarattığı moral bozukluğunu kısa sürede üzerimizden atıp EOKA’ya gerekli cevabı verdik. “
Verilen cevabın ölümle sonuçlandığı ima edilmektedir. Ancak Tremeşeli bu olayda çoğul sözcükler kullandığı için uyguladıkları planda tek başına olmadığı anlaşılıyor ve kaç Rum’un öldürüldüğünden bahsetmiyor.
2- İkinci olayı gerçekleştirmek için Tremeşeli Büyük Kaymaklıyı seçer. Günlerden Pazar ve bir yaz sabahı olduğunu anlatan Tremeşeli, işbirlikçi bir arkadaşı ile birlikte motosiklete binerek Büyük Kaymaklının bir caddesine girerler. İşbirlikçi “S” motosikleti kullanacak, o da motosikletin arkasından tabancasını ateşleyecekti. Ancak sokaklar bomboştu. Tremeşeli Rumların Pazar olduğu için kiliseye gideceklerini düşünemediğini belirtir ve cinayet anını şöyle anlatır: “Caddenin sonlarına doğru yaklaşmıştık ki birinin bahçesini sulamakta olduğunu gördüm. Bir anda elindeki lastiği bir kenara, kendisi bir tarafa savruldu.”
Bahçesini sulayan bir kişi böyle vurularak öldürülmüştü.
3-Aynı gün aynı cadde içinde Tremeşeli silahını bir kez daha kullanacaktı. Cadde üzerinde kendilerine doğru gelen ve tehlikeyi sezen bir bisikletliye karşı. Tremeşeli bu kişinin pantolonu nedeni ile polis olduğunu iddia ederken şunları belirtir: “Polis artık kendisini menzilimizin dışında sanarak tüm dikkatini kaçmaya değil de plakayı okumaya vermişti. Koşarken de yere yığıldı.”
Böylece Tremeşeli bir kişiyi daha karşıdan gelirken öldürdüğünü ima ediyor.
4- Volkan’ın ve TMT’nin önemli isimlerinden Tremeşeli o gün hızını alamamıştı. Büyük Kaymaklı olayından sonra işbirlikçi arkadaşı onu Selimiye Meydanına bırakır ve izini kaybettirir. Kendisine göre bütün niyeti Türklere moral vermek için Rum öldürmeye devam etmekti çünkü bu, kendi deyişi ile futbol maçına benzerdi ve halk radyoları dinlerken, kendi takımının rakip kaleye atacağı golü sabırsızlıkla beklerdi. Bu yüzden Tremeşeli aynı gün güvendiği birinden bisikletini alır ve o anı şöyle anlatır: “Dianellos Fabrikasında (KKTC Meclisi) tam çemberde, şimdiki Şehitler Abidesi ve Meclis önünde bisikletli bir Rum’un Ledra Palace yönünden gelip Yenişehir’e doğru gittiğini gördüm. Pedallere basıp hızlanarak ona tam çemberde yetiştim, anında yere düştü.
Anılarında kendisini “savaşçı” olarak niteleyen Tremeşeli, savaşsız ortamlarda, bisikletleri ile evine giden ve bahçesini sulayan 3 tane Rum’u bu şekilde vurduğunu anlatıyor.
Bu cinayetlerin TMT’nin resmi kuruluş tarihi olan 1 Ağustos 1958 tarihinden önce olduğu anlaşılmaktadır.
…
Yıldırım olayı:
Mehmet Süleyman Yıldırım olayı bütün bunların dışındadır.
“TMT’de ilk görevimi 2 Ağustos 1958 günü yani resmi kuruluşunun ikinci günü aldım. Böylece TMT’de ilk emri ben almış oldum.”
Tremeşeli işleyeceği cinayeti bir emir ile yaptığını söylüyor. Emrin de TMT tarafından verildiğini belirtiyor.
Peki bu cinayetin nedeni Tremeşeli’ye göre neydi?
Şunları söylüyor:
“Bu emir, TMT’yi deşifre etmek için İngilizler tarafından görevlendirilen bir İngiliz ajanını ziyaret etmekti.”
TMT’nin çoktan kurulduğu ve varlığını çoktan deşifre ettiği en azından yukarıda verdiğimiz TMT bildirileri ile ortaya çıkmıştı. Ancak, TMT’yi deşifre etmek gibi bir iddia Tremeşeli’nin kahramanlık öykülerine uygundur.
Emir 2 Ağustos’ta alınmıştı.
TMT resmi olarak 1 Ağustos’ta kurulmuştur.
Cinayet görevi ise Tremeşeli’nin ifadesi ile kendisine 2 Ağustos 1958 günü verilmiştir.
Gerçekten de o gün bir cinayet işlenecekti.
Tremeşeli tarafından.
…
Mehmet Süleyman Yıldırım:
Mehmet Süleyman Yıldırım 2 Ağustos 1958 günü,
Bazı bilgilere göre arkasından üç kurşun atılarak öldürülmüştü.
Mehmet Süleyman Girne Caddesi üzerindeki eski emniyet binalarında polis çavuşu olarak Special Branch’ta görev yapmaktaydı.
Mehmet Süleyman Girne Caddesi’ne bağlanan Tabak Hilmi Sokakta arkasından vurulmuş,
Vurulduktan sonra cesedi ailesi tarafından oradan alınmıştı.
Tabak Hilmi Sokağı Abdi Çavuş’a çıkan sokaktır.
Olay Abdi Çavuş’a 10-15 metre mesafedeki yol içinde gerçekleşmişti.
Yukarı bölümlerde cinayetle ilgili aktardığımız Bozkurt gazetesine ait haberde olayın Lefkoşa’da Türk kesiminde Fellahlar Sokağında geçtiği belirtiliyor.
Tabak Hilmi Sokağının eski adı Fellahlar Sokak idi.
Öldürüldüğü saatler akşama doğru bir vakitti, güneş henüz batmamıştı. Mehmet Süleyman Yıldırım 1929 doğumlu olup, öldürüldüğünde 29-30 yaşındaydı.17
…
Cinayet zamanı:
Tremeşeli aldığı görevi yerine getirmek ve ona göre “ajan” dediği kişiyi “ziyaret” etmek için anılarında zaman ve mekan hakkında bilgiler verir.
Buna göre anlattığı “Polis Genel Merkezi” şimdi Girne Caddesi üzerindeki eski emniyet binaları, bahsettiği kahve Mulla Hasan’ın kahvesi (Girne Caddesi üzerinde Sarayönü istikametine giderken Türk Bankası binasına gitmezden önceki sıra binalardan biri) olarak bilenen yer olduğu anlaşılmaktadır.
Tremeşeli şunları belirtir:
“Bana bu ajan hakkında verilen bilgi: Merkez Polis Karakolundan dışarıya hemen hemen hiç çıkmadığı, çıktığı zaman karakolun tam karşısındaki kahveye uğradığı söylenmişti. Girip çıktığı vakitler ise belirsizdi. Karakol ile aralarında sadece 15 metrelik bir yol vardı…” 18
Görevi üstlenip “ziyaret”i yapacak olan Tremeşeli bu cinayet olayı için yanına “A” adındaki bir kişiyi aldığını belirtir ve onun ünü ile ilgili kısa bilgiler verir.
“Bu görev için yanıma sadece A…’yı almaya karar verdim. A… gözü pek fedaiydi. Her silahı büyük ustalıkla kullanıyordu. Aynı zamanda da söz konusu ajanı çok iyi tanıyordu. Ajanın da onu tanıdığını bilmekteydik. A… ile daha önceleri birçok eyleme birlikte katılmıştım…” 19
O dönemlerde bazı kimselerin bir kuruşu bile havada vuracak kadar çok iyi silah kullandığına dair şehir efsaneleri sıkça dolaşmakta, bu isimler de toplum içinde gayet iyi bilinmekteydi.
…
Tremeşeli A…’nın görevinin sadece ajanın kim olduğunu kendisine göstermek olduğunu söyler.
Neticede 2 Ağustos günü TMT’den görev alan Tremeşeli A… ile birlikte bahsettiği kahveye giderler.
Cinayet anına giden süreci Tremeşeli’nin kaleminden aktaralım:
“…Tek düşüncem TMT’nin bana verdiği ziyaret görevini tam olarak yerine getirmekti. Önce görev, sonra ben. Çok uzun saatler bekledik. Güneşin batmasına birkaç saat kalmıştı. Neredeyse ümidimi kesmek üzereydim, ama geceye kadar da beklemeye kararlıydım. Derken beklenen ajan kapıdan hızlı bir şekilde girdi. A… ile oturduğumuz yerden kapıyı çok iyi şekilde görmekteydik.
Onu görünce vücudumu sıcak bir heyecan dalgası sardı. A…’la birbirimizin yüzüne bakarken ajan, hızla kahve ocağına doğru yürüyerek kahveciye kısaca bir şeyler söyleyerek geriye döndü ve kahveden çıkmaya yöneldi. Sağ elini cebine sokmuş, belli ki tabancasını tutuyordu. Zaten tabancanın siyah kabzasını çok net olarak görüyordum. İlk heyecanımı atlatarak, hemen arkasından fırladım. Ona polis karakoluna girmeden önce yetişmek istiyordum. Arkama baktığımda A…’ın yerinden kalkmamış olduğunu fark ettim.
Adam benim beklediğim gibi polis karakoluna girmeyip 25 metre ötede polis karakolunun yanında dört yol ortasında (Girne caddesi üzerinde eski Deniz Kırtasiyenin bulunduğu dört yol ağzı olarak anlaşılmaktadır A.O) nöbet tutan İngiliz askerlerine doğru hızlı adımlarla yürüyordu. Onu 10-15 metre mesafeden takip ediyordum. Arada bir dönüp telaşlı bir şekilde arkasına bakıyordu. Ne zaman arkaya dönüp baksa ben de kafamı başka taraflara çevirip onunla ilgilenmezmiş gibi yapıyordum. Bir an için benden şüphelendiğini düşünerek ürktüm. Acaba beni nöbet bekleyen İngiliz askerlerine mi yakalatacaktı? Az sonra İngiliz askerlerinin yanından geçince bu şüphemde haksız olduğumu anlayarak rahatladım. Aramızdaki mesafeyi 10 metreye kadar indirdim. İngilizlere baktığımda onların iki bisikletli genç İngiliz kızıyla meşgul olduklarını gördüm. Bu benim aradığım fırsattı.”
…
Tremeşeli’nin deyimi ile “ziyaret” tamamlanmıştı.
Sonrasında şunları belirtir ve tarihe önemli bir not düşer:
“İlk şaşkınlıklarını atlatan İngiliz askerleri (Cinayetten hemen sonra demek istiyor. A.O) beni bir süre kovalamaya çalıştılarsa da çok iyi bildiğim Lefkoşa sokaklarında izimi kaybettirebilmiştim.
TMT’den aldığım ilk görevi layıkıyla yerine getirmiş oldum. TMT lideri Rıza Vuruşkan beni tebrik ederek Colt marka bir tabanca ile ödüllendirdi.”
…
Yıllar sonra yaptığı cinayetleri kahramanlık edası ile anlatan bir Volkan ve dönemin TMT mensubunun anılarında anlattıkları, faili meçhul olarak kayıtlara geçen Mehmet Süleyman Yıldırım cinayetinin üzerindeki karanlık perdeyi kaldırmış oluyor.
…
Artık bu cinayet faili meçhul değildir.