Bazen okuduğumuz bir haber ya da analizden hiç beklenmedik şekilde etkilenebiliriz. Bunun olması için, haberin illa sürpriz bir içerikte olması gerekmez. Başkalarına göre çok normal görünen bir haberde; eğer anlatılanların iç yüzünü biliyorsak, okuduklarımız karşısında ne diyeceğimizi bilemez bir hale gelebiliriz.
9 Ocak 2020 tarihinde Yenidüzen Gazetesi’nde yayınlanan, “Sürdürülemez mi dediniz?” başlıklı haber/analiz de, bende bu tür bir şaşkınlık yarattı. Analizde bir dizi rakama yer veriliyor ve bu rakamlardan yola çıkarak; Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanmakta olan sorunların temelinde, kamu çalışanlarının maaşlarının devlet bütçesinden aldığı payın olduğu sonucuna varılıyordu.
Yapılan analiz ve bu analizden çıkarılan sonuç yanlıştı ancak bu yanlış benim için hiç de sürpriz değildi. Yenidüzen Gazetesi bu tür haberleri sürekli yayınlıyor. Bir yanıyla da bu analiz, basında bu konuyla ilgili yapılan manipülasyonun çok etkileyici bir örneğini oluşturuyor.
Analiz yanlıştı, konu önemliydi ama yine de, bu yazıyı yazıp yazmama konusunda oldukça tereddütte kaldım. Bunun en önemli nedeni, daha önce yine bu konuda pek çok yazı yazmış olmamdı. Fakat kamuda ya da özel sektörde çalışarak ve ailesinin maddi yardımı olmadan ev ya da araba alamayan gençleri düşününce, tekrar yazmam gerektiğine karar kıldım.
Yenidüzen’in analizine dönelim. Yazıda, önce, 20 ülkenin kamu personel maaşlarının devlet bütçesindeki payı sıralanıyordu. Verilen rakamlara göre; bu pay, İngiltere’de %16, Güney Kıbrıs’ta %32, Laos ve Angola’da ise yaklaşık %50 oranındaydı. Personel giderleri ise “maaş, ek mesai, ikramiye, bonus” olarak hepsi içinde bir paket şeklinde tanımlanıyordu.
Analizde KKTC için gösterilen oran ise %85’ti!
Daha evvelki deneyimlerimden hareketle, bu işte de bir bit yeniği olmalı diyerek, KKTC Maliye Bakanlığı’nın web sitesinde mevcut olan bütçe rakamlarına göz attım. Buradaki verilere göre, 2018 yılına ait toplam personel giderleri yaklaşık 1.9 milyar TL idi. Bu rakama ek mesai ödemeleri de dahil. Toplam giderler ise yaklaşık 5.5 milyar TL olduğuna göre, basit bir matematikle, personel giderlerinin toplam giderlere oranı %35’ti!
Yani söz konusu haberde iddia edildiği gibi; KKTC’de toplam personel giderlerinin bütçe içindeki payı, %85 değil sadece %35’ti!
Yazıda, “…Demiyorum ki Finlandiya ya da Norveç olalım. Ama en azından Laos’a, Angola’ya, Malta’ya yanaşalım!” ifadesi de ilginç bir şekilde yer alıyordu.
Eğer toplam personel giderlerinin bütçeden aldığı pay, gelişmişliğin ya da ekonomik üstünlüğün bir göstergesi ise (ki değil), analiz doğru yapıldığında da görülüyor ki, Laos’un ve Angola’nın açık farkla önündeyiz! Ve yine, doğru analizle görülüyor ki, Güney Kıbrıs ve Malta ile hemen hemen aynı gelişmişlik düzeyine sahibiz!
***
Peki, bu %85 oranı nasıl ortaya çıktı? Bu oranın 2018 yılındaki bütçe görüşmeleri sırasında Serdar Denktaş tarafından dile getirildiğini hatırlıyorum. Ancak bu oran; toplam personel giderlerinin bütçe içerindeki payı değil, personel, sosyal güvenlik ve cari transfer giderlerinin toplamının genel bütçe içerisindeki payı için verilmişti. Bu noktada bir not düşmekte yarar var. 2018 Bütçe rakamlarına göre de, bu oran yine %85 değil, %80’di.
Cari transfer giderleri, kuşkusuz, sosyal devlet olmanın bir gereği. Örneğin, İngiltere’de cari transfer giderlerinin, toplam giderlere oranı yaklaşık %60. Cari transfer ve personel giderlerinin toplamın, bütçe içerisindeki payının ise, KKTC’de olduğu gibi, 80% civarında olduğunu görüyoruz.
Aslında bu rakamlarda şaşılacak bir şey yok. Devlet bütçesi sonuçta. Tabii ki, bu bütçenin aslan payı kamu çalışanlarının maaşlarına, sosyal yardımlara ve benzeri harcamalara ayrılacak.
Serdar Denktaş, siyasi retoriğin ustası bir siyasetçi. Usta bir gazetecinin de Serdar Denktaş’ın bu retorikten beslenen açıklamasının arkasındaki niyeti anlayıp, deşifre etmesi gerekiyor ama ilgili yazıda maalesef bu olmuyor.
Benim bu yazı ile amaçladığım ise kamu kesiminde her şeyin yolunda olduğunu söylemek değil elbette. Öyle olmadığı zaten ortada. Ancak, Yenidüzen Gazetesi’nin de bu tür gerçeği yansıtmayan analizlerle bir yere varılamayacağı da aşikar. 1974’ten bu yana toplumsal adalet konusunda büyük sıkıntılar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Ancak bu durum bile büyük fotoğrafın görülmesine engel olmamalı. Geçmişte tüm yaşananlara ve sistem içerisinde var olan tüm sorunlara rağmen, geleceği kurtarmak her zaman elimizde. Özellikle Türkiye’nin içinde bulunduğu ağır siyasi ve ekonomik girdap dikkate alındığında, geleceği şekillendirecek politikaların bir an evvel belirlenmesi ve uygulamaya konması gerekiyor. Buna hala vaktimiz varken…