Bazı hisleri hissetmek çoğumuz için çok ağır geldiğinden ötürü, genelde fark etmeden bu duyguları baskılar veya farklı yöntemlerle bu duygulardan kaçmanın yollarını buluruz. Mesela içimizdeki öfke, ki altında genelde baskılanmış büyük bir üzüntü gizlidir, bu duyguyu hissetmek genelde çoğumuzun hoşlanmayacağı bir duygu durumu hali olduğu için özgür bırakmakta çoğunlukla zorlanırız.
Hepimizin kızgınlıkları, öfkeleri mutlaka vardır. Ancak anın içerisinde bu duyguları sağlıklı bir şekilde yaşamaya izin vermiş olabilseydik veya bu anılara aşırı derecede anlam yüklememiş olsaydık, bu duygular bedenimizde hapis olmak yerine, sadece su gibi akıp gitme şansına erişebilmiş olabileceklerdiler. Hastalanmanın tabi ki de farklı sebepleri vardır. Çevresel, genetik, besin, vesaire.. Ancak şunu da artık biliyoruz ki, hastalanmak bedenimizin bizimle konuşma şeklidir ve hastalandığımızda aslında bu kendimizin kendimize olan bir çağrısıdır. Beden aşırı yüklüdür ve bu aşırı yük hissedilememiş duyguların bedende artık saatli bir bombaya dönüşmüş olmasının bir çağrısıdır. Daha önce bu konuya bir yazımda daha yer vermiştim.
Ancak bir kez daha bu konu ile ilgili yazma ihtiyacı hissediyorum. Çünkü ağır hastalıklara yakalanan kişilerin sadece doktorlara koşup, tüm işi doktorların yapmasını beklemesi hem kendilerine hem de doktorlara karşı adil bir davranış olmadığını düşünüyorum. Hasta olan kişi tüm açılardan bir dönüşüm sürecine girmesi gerektiğinin bilincine girdiği takdirde, hastalığı yenme olasılığı çok daha büyük olacaktır. Sorumluluğu alması gerektiğini fark etmeli ve aslında kendisinden kaçmaktan vazgeçip kendisi ile yüzleşebilmelidir. Bedeni, nefesi, zihni ile uzman kişilerle birlikte çalışmalı ve böylelikle doktorların gerçekleştireceği iyileşim sürecine birey kendi katkısını, kendi sorumluluğunu alarak koyabilmelidir. Özellikle hastalandığımızda kurban bilincinin güçlenebileceğini fark etmeli ve kişi tekrardan kendi gücüne uyanabilmek için sağlıklı adımlar ve kararlar atabilmelidir. Bunun dışında kendisine dönebileceği, yaşadığı olayı neden yaşadığını anlayabileceği sessizlik hallerini de hayatına mutlaka yavaşça adapte edebilmelidir.
Yaşadığımız zor durumlar bizleri gerçekte kim olduğumuza davet etmeye çağırır. Önemli olan bu çağrıları duyabilmek ve doğru adımları kendimize doğru atabilmektir. Hiçbir zaman, hiçbir şeyin kurbanı değiliz. Zor durumlar genelde kendimize veremediğimiz şefkat ve sevginin çağrısıdır, bizler bu çağrıyı yeter ki doğru okumayı başarabilelim.