Zamana o kadar yabancılaşmışız ki nasıl geçirileceğini unutmuşuz.
Ya da belki de hiç öğrenememişizdir.
‘Öğretilmedi de ama’ derkenden karakterlerimden biri diğerine hemenden cevabı
‘Merak da etmedik sanki’ diye yapıştırıyor.
Barışınca insan çok karakterliliği ile; işte böyle gün içerisinde kendi kendi ile tartışabiliyor.
*
‘Korona olmadan napardık unuttuk.’
deyen bir çok insan ve algoritmaya takılıyor gözüm son 1-2 gündür.
Ne mi yapacaktık?
Mart ayı bir şenlik ayı.
Martın ikinci pazarını yada Nevruzu kastetmiyorum.
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde düzenlenen protestoda hayatını kaybeden 120 kadın işçi anılacak ve ataerkil şiddetin hala daha devam etmesinden ötürü Mart ayı boyunca toplumsal cinsiyet normlarını sarsmak adına birçok etkinlik oluşturulmuştu farklı farklı örgütler tarafından.
Mesela kadın hakları ve kadın mücadeleleri ile ilgili filmler izlenip tartışmalar düzenlenecekti ve biz HEP BİRLİKTE bunlara katılacaktık!
Aynı zamanda Mart ayı MS farkındalık ayı.
Mart ayının ‘MS Farkındalık Ayı’ olması nedeniyle, Kıbrıs Türk Multiple Skleroz (MS) Derneği toplumu bilinçlendirecek etkinlikler düzenleyeceklerdi.
Bizler de bilgi repertuarımızı genişletmekten hoşlanan, bilmeden konuşmaktan hoşlanmayan bir toplum olarak bu etkinliklere katılıp hem MS hastalarına dayanışma gösterecek hem de bilinçlenecektik!
Tüh!
Eve kapandık şimdi!
*
Gitmeyecektik.
Yine az sayıda, MS hastası bireylerin yakınları ve 1-2 gönüllü gidecek; birçoğumuz sosyal medyada BEĞENİ atıp, kahveye çıktığında arkadaşlarına yapacak bişey yok diyecekti belki de.
Etkinliklere gidip konular hakkında bilgi sahibi olmayı seçmiyoruz.
Yıllardır cafelerde boş boş ahkam kesmeyi tercih ettiğimiz gibi bu Mart ayında da öyle yapacaktık.
Mesela toplumda MS hastası olduğunu çevresine, işyerlerine hatta ve hatta sevgililerine açıklayamayan insanlar var – biliyor musunuz?
Sebebi ise kimsenin ‘potansiyel bir engelli’ ile hayatlarına devam etmek istememesi…
Bilmemek tamam da başına bir şey gelmeden hassasiyet göstermeyen bir toplumu, yani öğrenmeyi reddeden bir toplumu nasıl eğitebiliriz ki biz?
*
Başka ne mi olacaktı?
Seçim havası nedeniyle bir çok insan politik analiz yapma ve fikrini beyan etme yeteneğini Facebook postları ile geliştirecek ve beğeniler alıp yollarına destekçileri ile devam ederken karşı fikirde olanlar ile işler bir iki aylığına da olsa mesafeli olacaktı. Ama bu mesafe meyhane masasına oturamayacak kadar da açılmayacaktı.
Buna da Kıbrıslılık diyecektik!
Küçük toplum özellikleri değil de, bizim ırkımıza ait bir şeymiş gibi dillendirecektik bunu!
Şu anda OHALci olan ve OHALci olamayanlar arasında yaşanan tartışmalara benzetebiliriz bunu ama nerde o Facebooktaki seçim tartışmaları!
(Al koronayı vur secim kampanyasına!)
Bir çok birey seçim kampanyası izlemeden, adayların düşüncelerini okumadan, hatta ve hatta bir çok konudaki tutumunu bilmeden sırf aile içindeki alfa öyle istedi diye gidip oy verecekti belki de.
Ve bunu duydukça kuduracaktı bir çokları.
*
Bir de şimdiki gibi ölülerin ismini numaranın sonuna konulan nokta ve ardına gelen KAYIP kelimesi ile tanımlamaycaktık
Kaybetmemiz yetecekti birilerini kaybetmeye!
Şimdi sayıların arasında kaybedeceğiz yakınlarımızı…
*
MS hastalığı teşhisi konuldu diye işten atılan bireylerin, çalışan ararken trans kadın olduğundan ötürü iş vermeyen veya sırf kadın olduğu için düşük maaşa çalıştıran tüm patronların ahlarını bu sayılarda bulmamalarını ama bu kötü günlerden de ders çıkarmalarını umuyorum.
*
Olan oldu, oluyor ve de olmaya da devam edecek…
Günün uzunluğunu tekrardan keşfettiğimiz bu eve çekilme günlerinde,
bir şeyleri sosyal medyada gösterme dışında insanlar kendine dair neler keşfetmekte acaba diye sormadan duramıyorum kendime.
Bu yaşananları fırsata çevirerek; dünya ve dünyada yaşayan diğer canlılarla olan ilişkimizi, belki de zoru başarıp kendi kendimizle olan ilişkimizi masaya yatıracaklara kolaylıklar diliyorum…