Özgürlüğün, eşitliğin temel bir değer olduğunu kabul edip, Kıbrıslı Türkler için en iyisinin belirlenmesine dair bir kaygınız varsa kendinizi sol görüşün bir noktasında bulursunuz.
Sosyalist olursunuz, sosyal demokrat olursunuz, anarşist bir yaklaşıma sahip olabilirsiniz fark etmez.
Temel hak ve özgürlüklerin siyasi olarak var olacağınız temel alan olduğunu bilir, ona göre hareket edersiniz.
Sağ görüş ise daha sekter, farklılıklara tahamülü olmayan bir anlayıştan beslenir.
Bu görüşün Kıbrıs’taki siyasi kaynakları TMT militanlığına kadar dayanır.
TMT milliyetçi ve sağ görüşlü bir örgüttü. İfade özgürlüğünün sınırlı olmasından yanadır. O yüzden hiç acımadan Cumhuriyet Gazetesi sahibi olan avukatları katledilmesinde rol oynamıştı.
Sadece 1960 sonrası dönemde değil, kolonyal dönemde de aynı şeyi yapmıştı.
Kuruluşu ile birlikte, “birlik ve beraberliği sağlamak adına” PEO üyesi sendikacıları da katletmekten geri kalmamıştı. Dönüp bildiri de yayınlamıştı, ey ahali aklınızı başınıza alın yoksa sonunuz bunlar gibi olur diye.
Kıbrıslı Türk kimliğinin oluştuğu erken dönemden, bugüne gelene kadar demokratik bir konsolidasyon süreci yaşandı. Aksak bir demokratik yapı içinde, polisin demokratik kontrol altına giremeyiz belki ama ifade özgürlüklerine dair açılımlar gerçekleşti. 2001 dalgası ile başlayıp, Annan Planı mitinglerine doğru uzanan dönemde, Avrupa Gazetesini susturulması önemli bir dönüm noktası oldu. Bu karar, halkın sinir uçlarına dokanan kısıtlayıcı tavırlara direnişi tetikledi ve tam ters bir etkiye neden oldu.
Bugün benzerini yine yaşıyoruz.
Kıbrıs’ın kuzeyinde ilhak olasılık değildir. Ancak, bu ihtimalin ne anlama geldiğini konuşamıyorsak, kaybedeceğimiz yurdumuzdan çok ifademiz olduğu kesindir.
Eğer Kıbrıslının ifadesi olmazsa, yurt dediğiniz şey bina ve topraktan başka birşey değildir.
Kıbrıslının kendini siyasi olarak, mimari olarak, kültürel olarak özgürce ifade ettiği sürece burası bizim için bir yurt olabilir. O yüzden ifademiz mutluluk verici yada rahatsız edici olsa dahi kabul edilmelidir.
İfademizin, Türkiye’den farklı olması zaten Türkiye Cumhuriyeti halklarından farklı olduğumuzdan dolayıdır.
Hatırlayın…
Barbaros Şansal’ın Kıbrıs’tan yasadışı olarak derdest edilip ardından da Atatürk Havalimanı’nda linç edilmesi belki de “bokunda boğul” üzerinden ifade özgürlüğüne indirilen ilk darbeydi.
Doğuş Derya’nın yemini veya yumruğunu kaldırıp faşizme karşı omuz omuza değişi ve YDP’li faşistin saldırısı bir başka darbeydi ifade özgürlüğüne.
Afrika’nın Afrin Hareketına karşı gelişi ve ardından yaşananlar açık bir müdahaleydi. Yağmur altında bir araya gelen insanların sessiz yürüyüşü bu ülkede savaşın anlamını bilip, hala savaşın gölgesinden kurtulamayan yüzlerce insanın korku dolu ifadesiydi.
Mustafa Akıncı’nın ilhak ile anılmak istemiyorum ifadesi ve verilen tepki yine ifade özgürlüğüne yapılan bir darbedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli şahsiyetlerinin ise aşağılayıcı tavırları, ifadeye özgürlüğünü görmezden gelen tercihleri, “beğenmiyorsan güneye yerleş” demeçleri ifade özgürlüğüne tahammül edemeyen iktidarın ve o iktidardan korkup ona benzeyerek yaranmaya çalışanların tercihidir.
Yaşanan, Kıbrıs insanının ifadesini kısıtlanmasıdır.
Oysa ki, özgürlük ancak korkunun olmadığı yerde olur. Korku olduğu sürece özgürlükten bahsedemeyiz.
Yaşanan, yeni tabular yaratarak, konuşturulmaması gereken meseleler yaratma hadisesidir. Oysa ki her şey konuşulmalı, her şey tartışılmalıdır.
Demokratik bir hayat buna bağlıdır…
Seçimler mi?
Çok sevdiğim bir sendika şarkısı var: “Which side are you on boy?”; Evlat, sen hangi taraftasın? sorusunun sorulduğu…
Belki de seçimleri şarkının sözlerindeki soruyla birlikte ifade özgürlüğünün kısıtlanması üzerinden konuşmamız gerekmektedir…
Evlat, sen hangi taraftasın?
Kraldan çok kralcı olanın, ifadene değer vermeyenin yanında mı?
İfadene değer vermeyene karşı denge kurmaya çalışıp, işbirliği yapanın mı?
Yoksa, ifade özgürlüğünden taraf olanın mı?..