Hatırlıyorum da eskiden seçim zamanı oldu mu, insanlar sabah erkenden hazırlanıp evden çıkar, oyunu kullanacağı okulun yolunu tutardı elinde seçmen kağıtları ve kimlikleriyle, ki biz çocuktuk o zamanlar .. Bazı duygular, coşkular, umutlar daha çocukken aşılanır yüreğinize. Çok önemli bir dönemdi bu dönemler. Büyük bir coşku yaşanırdı seçim sonuçları ardından, kazananlar tarafından.
Kazananlar!
Kazananlar ki bireysel olarak tek tek çevrelerindeki insanlara faydaları dokundular,
taraftarlarına öncelik hakkı sağladılar,
toplum yerine önce birey dediler,
halkım adına deyip de adamlarına hep oynadılar.
Bize öğretilen siyaset hep bu oldu aslında, oysa siyaset böyle bir şey değil. Bize siyaset konusunda öyle bir model çizdiler ki nefret ettik siyasetten çoğu zaman.
Bazen merak edip bazı kelimelerin anlamlarına bakıyorum çünkü bağdaştıramıyorum bana öğretilen tanımla gerçek tanımını. Defalarca bakıp okuyorum gerçekten anlamı ne diye birçok kelimenin. Çocukluktan kalma bir alışkanlık aslında, annem hep sözlük karıştırırdı salonda oturduğu zamanlarda ya da gazete okurdu. Bu güzel alışkanlığını iyi ki gözlemlemişim.
Siyasetin anlamına baktım, “Siyaset veya politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış” diyor. Sanat diyor bakın. Düzenleme diyor. Yürütme diyor. Her siyasetçi kendine göre bir güzel düzenleme getiriyor, halkın adına ama yararına değil kesinlikle. Sürekli değişen yasalar-kurallar, yine halkın adına ama yararına değil.. Ne güven kalıyor neticede ortada ne de umut. Tabi bunları büyüyüp de siyasetçilerle tanışınca anlıyorsunuz çünkü ailenizin size aşıladığı o değerlere uymadığını görüyorsunuz hiçbirinin. Sövmenin ne demek olduğunu anlıyorsunuz, çünkü canı yanan herkes önce siyasilere sövüyor, onlar yaptı onlar etti diye. Yine de seçiyor, umut ederek seçmeye devam ediyor. Görüyor ki gelen aynı, giden aynı. Değişen bir şey yok halk yararına. Hesap özeti yaşam boyu aynı olunca ve esas değişimi göremeyince halk ne yapıyor; yavaş yavaş elini ayağını çekiyor siyasetten. O coşku sönmeye başlıyor, karamsarlık umutsuzluk bohuru yakılıyor her bir birey tarafından. Maalesef böyle oluyor, oldu. Çünkü siyasete bulaşan her bir genç fişlendi görüşlerinden ötürü, kimi yurt dışına kaçtı kimi inadı kırılana kadar kendiyle savaştı. Bir çok düzenleme ardından insanlar zorluklar yaşadı devlet dairelerinde ve hala daha yaşıyor. Düzen yok diyoruz, düzen yok. Olacağına inanan da yok. Bir şey olmaz burada diyor adada yaşayanlar. Ama adanın kuzeyinde yaşayanlar diyor bunu. Gemisini kurtaran kaptan misali yaşamaya devam ediyoruz.
Aradan zaman geçiyor ve geçen zaman ardından seçimlere gitmemeye başlıyor halk. İnançları yok çünkü. Vazgeçiyorlar kendilerince… Eskiden oy kullanmaya gidilmedi mi aranırdı kişiler, sorgulanırdı neden gelmedi bu kişi oy vermeye diye. Önemliydi oy veren, değişim onun sayesinde yaşanacaktı çünkü. Şimdilerde oy kullanmaya gitmezseniz aranmazsınız, artık o eski değerde değil sanırım seçimler. Vazgeçmek istersiniz sürekli sizi aşağıya çekecek olan düşüncelerden, bundan dolayı da ortak olmak istemezsiniz bu oyuna, bundandır vazgeçme nedeniniz.
Bugün yine bir seçim zamanı, fakat bu defa başka. Yok bu defa gerçekten başka. Avrupa Parlamentosu için seçimlere katılma günü. Eskilerde kalmış olan o duygular yaşandı yine bugün, bu yazının nedeni de biraz bu aslında. Değişime inanalım ya da inanmayalım, başaracağımıza inanalım ya da inanmayalım, bugün o çocukluk yıllarındaki seçim duygusunu yaşadım yeniden. Umutların kökleri duruyormuş aslında ve inançlarla sulanınca filiz atıyormuş, yol boyu yürürken bunu fark ettim.
“Bir şey olacağından değil fakat böyle bir hakkım var madem neden kullanmayayım, gelmeyene bir şey demem ama benim vicdanım rahat” sözüne katıldım en çok da bu yolda. Ki bir çok kişi de adresler yüzünden nedense oy kullanamadı ben dahil. Evet kendimize, çocuklarımıza, ailemize, adamıza, değerlerimize bir vefa borcumuz var. Ve önemli olan şu ; vicdanımız rahat mı bazı konularda?