Envision Diversity
Kaplumbağa misali evim sırtımda dünya üzerinde gezinirken yıllar içerisinde birçok hikâye biriktirdim ve bu iyi kötü anılarla kavrulup büyüdüm ve büyümekteyim. İnsan deneyimler sonucu doğru ile yanlışı ayırt edebiliyor. Ben de birçok hata yaparak doğruyu bulma serüvenimde ilerliyorum. Tabi ki salt doğruyu iyiyi ve güzeli ben bilmiyorum. Dediğim gibi öğreniyorum. Kötülük yaptığım da oldu ama iyiyi fark edip içselleştirince iyiye koşar oldum. Tabi koşarken çok düştüm. Toplum defalarca çelme takıp düşürdü beni. Toplum delirtir insanı. Beni de delirtti merak etmeyin.
O muhafazakâr düşünce kalıplarında çok hırpalandım. Halbuki dünyam küçüktü ve kimseye direkt bir zararı yoktu. Ama nedense toplumun aykırısı olmuştum. Sadece toplum değil toplumu oluşturan aile kurumunda da. İlk tokatlarım ailede yedim; bu beni güçlendirdi; bir gün “Yeter! Dünyam böyle olmamalı.” dedim. lgbti+ birey olduğumu ilk önce aileme açıkladım. Tabi kolay olmadı; malum Ortadoğu’nun Türkiye’sinde yaşıyordum. Ağlayan, hasta olduğumu düşünen bir aile ve onun daha büyüğü bir canavar olan toplum ardı karşımda. Tabii o an için cinsel kimliğimi açmam eşsiz muazzam bir durumdu ve çok önemliydi. Yıllar geçti, yani 35 yıl kadar oldu. Yıllar geçtikçe o açılma önemini yitirdi, birçok neden yüzünden. Çünkü büyümüştüm ve başka birçok dert birikmişti. Açılma anındaki gurur, stres ve heyecan unutuldu. O an özgür olduğumu hissettirmişti ama şimdi ise geçmişe baktığımda sadece minik bir problem olduğunu görüyorum. Yıllar içinde kendimle beraber ailemi de büyüttüm. İlk çocuk olmak da çok zor. Dönüştürülmesi gereken çok şey oluyor aile içinde. Neyse ki onlar da benimle büyüdü ve ben delirirken onlar sakinledi. Şimdilerde lgbti+ bir etkinlik olunca ailem “Bak böyle bir etkinlik var, ayrıca sosyalist görüşlüler” diyor. Ah keşke doğduğum gün o erk yükünü üzerime atmadan insan olarak dünyaya hoş geldin evladım deselerdi. Neyse, geçmişi değiştirmek olanaksız. Bazen kendime “mızmızlanma Yasin, birçok başarı elde ettin; aile ve toplumda yer edindin” diyorum. Mızmızlanmadan olmuyor ama. Nasıl olsun ki? Psikolojik sağlığımı yitirmişim 35 yıl içerisinde, bu toplumun defalarca tokadını yemişim; mızmızlanmak hakkım.
Bir gün o kadar mutlu ve enerji doluydum ki sokakta sevdiğim kişiyi öptüm. Öpüşme yüzünden kalabalık bir grup tarafından linç edildik. Oysa kimsenin özel alanına girmemiş, kimsenin özgürlüğünü kısıtlamamıştık. Olay yerine polis geldi ama her zamanki gibi hiçbir şey yapmadı. Polis hiç iyi niyetli olmuyor bu gibi konularda. Neyse, dayağımızı yedik ama öptüğüm için hiç de pişman olmadım. Yine mutlu olsam, öpmek gelse içimden hiç durmam öperim. Çünkü bu dünya tek seferlik ve kimsenin özgürlüğünü kısıtlamadığım sürece istediğimi hür iradem ile istediğimi yapabilirim. Tek tokat bu olsa keşke. Defalarca dayak, tartaklanma, taciz, tecavüz, linç girişimlerine maruz kaldım. Ama hep başım dik ayağa kalkıp “Evet, ben bir ibneyim ve sizin mutsuz muhafazakâr hayatlarınızı yaşamayacağım” deyip gülümsedim. Bu da benim kendimce topluma attığım bir tokat oluyordu. Zamanla toplum da dönüşüyor tabi ama bu coğrafyada biraz zor oluyor. İlk çocuk olmak çok zor demiştim. Toplumsal anlamda da bu biraz böyle. İlk çocuklar hep zorlanır. Bir bakımdan eğitim veren hoca gibi oluyorsunuz.
Gezi parkı olaylarında oradaydım. Muazzam bir buluşma noktası olmuştu Gezi parkı. Herkes farklı düşüncelere sahipti ama bunalmışlık birbirimize kenetlemişti bizi. Normalde elimde ‘’çapulcu geldi haanıım.’’ yazan pankart ve üzerimde mini bir elbise ile bir eylemde bulunsam tuhaf karşılanabilecekken herkes alkışlamış ve çok güzelsin diyen birçok insan etrafımı sarmıştı. Baretim tabii ki başımdaydı, barikat kuruyorduk bir yandan. Herkes çok yaratıcıydı. Müzik yapanlar, şarkılar söyleyenler, resim yapanlar. Birçok insan vardı ve aynı coşku ve gururu taşıyordu. Kalpler aynı şeyler için atıyordu ve sevgi bakiydi. Çok gaz solumuştuk, polis şiddetine maruz kalmıştık ama değdi tabi ki çünkü tarih yazmıştık.
Her yıl düzenlenen LGBTİ+ onur yürüyüşünde de hep toplumun istemediği insan kılığına girerek yürümüşümdür. Hep dik durmuş, dans etmişimdir yürüyüş boyunca. Kendimden emin, başım dik, “Evet ben İBNEYİM Bayım!” der gibi emin adımlarla yürürdüm. Gezi olaylarından sonraki yürüyüşler iptal edildi. Hatta gezi sonrasında yapılan onur yürüyüşünde polis tarafından baya tartaklanmış, çileden çıkmıştım. İsyan etmiştim. Avazım çıktığı kadar bağırarak içimdeki mutsuzluğu kusuyordum. O gün baya bir plastik mermi yedim ve polisler tarafından sürüklendim.
Başkaldırı güzeldir. Toplumu silkeler kanımca. Özgürlük adına yapılan kitlesel yapılan eylemleri hep sevmişimdir.
Yıllarca zor zamanlar yaşadım, bu zor zamanların birikimi insanlar ve hayvanlar üzerimde düşünmeme sebep oldu, hissedebilir canlılara neden zarar veriyorum diye düşündüm. Ben de bana yapılan şeylerin benzerini hayvanlara yapıyordum: Taciz ediyor, tecavüz ediyor ve onları katledip yiyordum; önce bunu fark ettim. Vegan olmaya karar verdikten sonra ise hayvanlara yapılan zulmü daha net görür oldum. Hayvanları sevmeyebiliriz ama bu onlara acı çektirmemizi gerektirmez. Hissedebilir bir canlı olan insan nasıl acı çekiyorsa aynı bizler gibi hayvanlar da acı çekiyor. Bir insanın boğazını kesmek ile bir koyunun ya da herhangi başka bir hayvanın boğazını kesmek arasında fark yok. Zaman içerisinde hem vegan oldum hem de LGBTİ+ aktivisti olduğum gibi hayvan haklarını savunan vegan bir aktivist oldum. Dünyayı değiştirmek belki yavaş oluyor; ama bizler de kendi hayatlarımız için bir şey yapmazsak dünya değişmez ve güzellikleri kimse göremez.
Kardeşimin hediye ettiği “Huzur İsyandadır” yazılı magnet var buzdolabımın üzerinde. Hep onu okudukça evet çok doğru diyorum. Başkaldırı olmazsa özgürlük de olmaz. Birçok insan beni tebrik ediyor yaptıklarım için. Pek bir şey yapmadım ama elimden geldiğince hayvanlar ve LGBTİ+ bireyler için aktivizm yaptım. 5 yıldır evimi kafe olarak işletmekteyim ve güzel insanlar evime gelip sevgiyle yaptığım vegan yemekler yiyor ve huzurlu ev ortamımda vakit geçirip huzurlanıp gidiyorlar. Bu da benim için dünyadaki en güzel şey oluyor. Tabi bazen sıkılıp bunalıyorum. Demiştim toplum beni delirtti diye. Neyse ki akıllı delilerden oldum. Kötülüklere karşı bol isyanlı günler dilerim. Özgürce yaşadığımız bir dünya için sevgilerim sizinle