Bu makale ilk kez 24 Mart tarihinde Avrupa Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, memlekette derin bir yoksullaşma yaşandığına işaret etti ve “Biz, bunca yıldır verdiğimiz varoluş mücadelesini, birileri gelsin de bu memleketi yolsuzlukla anılan, yoksullukla anılan bir yere çevirsin diye vermedik” dedi.
Erhürman’a göre “Çözüm bu zihniyetin gitmesindedir, bu artık bir var oluş meselesidir”.
Bu “Varoluş Mücadelesi” ifadesine takıldım. Bu ifade meclisteki sağ partiler tarafından da sık kullanılan bir ifadedir. Onlar varoluş mücadelesi derken 1955 *1974 arası yaşanan toplumlar arası çatısmalara atıfta bulunmaktadır.
Peki sayın Erhürman ve daha geniş çerçevede meclis içindeki sol muhalefet varoluş mücadelesi derken neyi ifade etmektedirler?
Bunlar için 2 şık geçerlidir.
1. 1955-1974 dönemi. Bu dönem onlar için de sağdakiler gibi “Rum Mezalimine karşı varoluş mücadelesi”dir.
2. 1974 sonrası dönem. Bu dönemin özelliği kurtarıcının kurtardıklarını yok etmesidir. Yani Kıbrıs Türk toplumunun Türkiye Türkleri içinde asimile edilmesidir. Meclis dışı sol bu asimilasyonakarşı çıkmakta, muhtelif direniş yöntemleri geliştirmekte ve bu direnişi “Varoluş Mücadelesi” olarak tanımlamaktadır. Bu mücadelenin Ankaraya karşı bir mücadele olduğu meclis dışı sol açısından açıktır. Peki ya CTP,TDP gibi mecliste temsil edilen, veya geçmişte temsil edilmiş partiler için 1974 ten sonra bir varoluş mücadelesi var mı? Bu partilerin Kıbrısın Türkiye tarafından uluslararası hukuğa aykırı bir şekilde işgal altında tutulduğunu söylediğini duyanınız var mı? Yoktur! Çünkü bu partiler Kıbrısın Türkiye tarafından işgal edilmediğini iddia ediyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin uluslararsı hukuğa aykırı olarak kurulmuş yasa dışı bir oluşum olduğunu da kabul etmiyorlar.
Kıbrıs Türk toplumunun siyasal ve kültürel olarak asimilasyon ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu da kabul etmiyorlar. Bu partilerden bugüne denk toplumun yok olma tehlikesine karşın hiçbir ciddi önlem gerekli görülmemiştir.
Bu durumda Erhürman’ın demecini 1.şıkka göre okumalıyız.
Yani bu toplum Rum toplumuna karşı özgürlük mücadelesini “birileri gelsin de bu memleketi yolsuzlukla anılan, yoksullukla anılan bir yere çevirsin diye vermedik” derken aslında yasa dışı KKTC ye sahip çıkmakta, onun daha iyi yönetilmesini talep etmektedir. Çözümü de UBP zihniyetinin gitmesinde görmektedir. Peki UBP zihniyeti nasıl gidecek? seçim yoluyla tabii!
Bu söylemin üzerine bobastosu da Asım Akansoydan geliyor. CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy, kişisel sosyal medya hesabından, “Demokrasilerde çare siyasi iradenin değişimidir. Çare vardır. Bir an önce erken seçime gidilmelidir” dedi!
UBP gibi milliyetçi sağcı bir partinin kendi başkanını bile seçemediği bir ortamda Akansoy bize KKTC nin demokratik yapılanma içindeki bir ülke olduğunu söylüyor!
Doğru mu? Yalan!
Kuzey Kıbrıs’taki sorunların erken seçimle çözümleneceğini söylüyor!
Doğru mu? Bu da yalan!
Kıbrıs’ın kuzeyindeki bir numaralı sorun işgal sorunudur. İşgalden kaynaklanan demokrasi yokluğu sorunudur. Ama Erhürman ve Akansoy sorunların çözümü için bize işgal koşulları altında erken seçim öneriyorlar!
Baylar siz Kuzey Kıbrıs’ta 1974’ten bu yana kaç seçim ve erken seçim yapıldığının farkında mısınız? Peki şimdiye kadar ne değişti? İyiye giden bir şey var mı? Tam tersine her şey günden güne daha da kötüleşmekte!
Erhürmanların, Akansoyların yalan politikalarıyla hiçbir şey düzelmeyecek!
Kıbrıs’ın kuzeyindeki gidişatı düzeltmek ve ülkemizde barışı sağlamak ancak Ankara’yı ve İngiltere’yi karşısına alabilecek cesareti olanların başarabileceği bir iştir! Erhürmanların, Akansoyların değil. Bunların yolu asimilasyon ve ilhaka çıkar!