Şehir Plancılar Odası Başkanı Merter Refikoğlu, son zamanlarda gündemde olan emirnameler, imar planları, Anıtlar Yüksek Kurulu’nda yaşananlar ve kent hakkıyla ilgili Gazeddakıbrıs’ın sorularını yanıtladı.
“Kentlere ve kamusal alanlara dair artan saldırıların sebebi bu alanların iyi bir rant kapısı olarak görülmeleridir. Ülkeyi yönetenler ve yatırımcıların neredeyse hepsi sadece kazanacakları paraları düşündüklerinden dolayı verecekleri zararları hiç düşünmemektedirler.”
“Ben iki yıldır Anıtlar Yüksek Kurulu üyesiyim, Belediyeler Birliği’nin temsilcisiyim. İki yıl boyunca çok kötü şeyler ve yasadışılıklar oldu ve olmaya devam etmektedir.”
“Bir ülkenin bakanı başka bir ülkenin bakanına gidip bize plan yapın diye dileniyor. Bu kabul edilemez, eğer katkıya ihtiyaç varsa, eksik kısım varsa bunu yurt dışından sağlamak kadar doğal bir şey yoktur ancak bunu su, elektriği satıp birilerine peşkeş çektiğimiz gibi planlamayı da yaparsak olmaz.”
“Dünyada bu gibi yerlere bir çivi bile çakılmadan bir çok araştırma yapılmaktadır. Ancak bizde bir sabah uyanıp 1. derece sit alanını birine verildiğini, tarihi bir eserin yıkıldığını ve buna benzer katliamlar duyulabiliyor.”
“Girne’nin çoğu bizim değil, günün birinde bir anlaşma olur ve mal değişimi gerçekleşirse, Girne’ye yaptığımız katliamları nasıl anlatacağız. Barış istemeyenlerin bir sebebi de budur.”
“Herkes görüyor ki artık yolun sonuna geldik, dağıtacak ganimet kalmadı, her şeyi tükettik. Çözüm Girne İnisiyatifi tarzında oluşumlarla mücadele yoludur. Bu yasadışılığa, vurdumduymazlığa, ben bilirimciliğe karşı bu inisiyatiflerin sertleşeceğini ve artacağını bekliyor ve ümit ediyorum.”
Gazeddakıbrıs – Özel Haber
“Yatırımcılar ülkeye verecekleri zararı düşünmüyorlar”
Kentlere ve kamusal alanlara yönelik artan saldırıların sebebinin, bu alanların artık rant kapısı haline dönüştüğü olduğunu ifade eden Refikoğlu, eğer planlanmış bir ülkede yaşıyor olsaydık peşkeşlerin de bu kadar kolay olamayacağının altını çizdi. Refikoğlu, yöneticilerin ve yatırımcıların sadece kazanacakları paraları düşündüğünü belirterek, ülkeye verecekleri zararları hiç düşünmediklerini ifade etti.
“Ülkenin Bakanları bize plan yapın diye başka bir ülkeden dileniyor”
Şehir Plancılar Odası Başkanı Refikoğlu, plansızlığın ve iş bilmez yöneticilerin pek çok sorunu ve aksaklığı yarattığının altını çizerek, bazı bakanların başka bir ülkeden plan yapmaları için dilendiğini de söyledi. Refikoğlu, “bir ülkenin bakanı başka bir ülkenin bakanına gidip bize plan yapın diye dileniyor. Bu kabul edilemez, eğer katkıya ihtiyaç varsa, eksik kısım varsa bunu yurt dışından sağlamak kadar doğal bir şey yoktur ancak bunu su, elektriği satıp birilerine peşkeş çektiğimiz gibi planlamayı da yaparsak olmaz” cümlelerini kullandı. “Önce bu işi yapacak kurumlarla bir araya gelirsiniz, meslek odaları ile bir araya gelirsiniz, plan programınızı ortaya koyar eksikliklerinizi belirleyip birilerinden yardım alırsınız” ifadelerini kullanan Refikoğlu, bugüne kadar hiç bir hazırlık yapmadan birilerine gidip ‘bize plan yapın’ denilerek bu ülkenin insanının, meslek odalarının, uzmanlarının aşağılandığını kaydetti.
Anıtlar Yüksek Kurulu’nda yasa dışı işler!
Refikoğlu Anıtlar Yüksek Kurulu’nda ise ciddi sıkıntıların olduğunu vurgulayarak Eski Eserler Dairesi Müdürü, Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanı Fuat Azimli’nin pek çok yasa dışı işe imza attığını söyledi. İşte Refikoğlu’nun ifadeleri: “Eski Eserler Dairesi Müdürü, Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanı Fuat Azimli tarafından yapılan keyfi, yasadışı işler var. Mağusa Suriçi’nde, Ortaçağ’dan kalan bir bina, müdürün yasadışı olarak, kendi inisiyatifiyle yıkıldı. Biz binayı incelemeye gittik, sözlü olarak müdüre binaya dokunulmayacağını söyledik, biz Lefkoşa’ya gelene kadar binayı yıktırdılar. Mağusa Belediyesi’nin de haberi yoktu. Bir başka örnek, Salamis Harabeleri’nin girişinde, Anıtlar Yüksek Kurulu’nun izin verdiği, bir kulübe vardı. Bu kulübe yavaş yavaş büyüdü, alkol satılan bir yer oldu. Anıtlar Yüksek Kurulu olarak müdahale ettik, alınan yıkım kararı Fuat Azimli tarafından Resmi Gazete’ye koydurulmadı. Anıtlar Yüksek Kurulu yasasına göre toplantı yapılması ve karar alınması için üye tam sayısının salt çoğunluğu aranmaktadır. Bazı yasadışı kararlar almak için bazı üyelere haber vermeyip salt çoğunluk sınırı olan 6 kişi ile toplantı yapılıp 4 kişi ile yasadışı kararlar almışlardır. Bir karar almanız için yasaya göre 6 üyenin onayı gerekmektedir.”
Şehir Plancılar Odası Başkanı Merter Refikoğlu ile yaptığımız röportajın tamamı:
Gazeddakıbrıs: Emirnameler, yasaları bazı güç odakların çıkarına göre yeniden şekillendirme girişimleri vs… Genel olarak kente ve kamusal alanlara dair gittikçe şiddeti artan bir saldırı var. Kentlerdeki bu dönüşümün temel nedenleri nelerdir ve bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
Refikoğlu: Kentlere ve kamusal alanlara dair artan saldırıların sebebi bu alanların iyi bir rant kapısı olarak görülmeleridir. Ülkeyi yönetenler ve yatırımcıların neredeyse hepsi sadece kazanacakları paraları düşündüklerinden dolayı verecekleri zararları hiç düşünmemektedirler.
Meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve halk burada devreye girip bunlara dur demelidir ve demeye başlamıştır zaten. Ülke yıllarca emirnameler ile yönetilmeye çalışıldı, bir çok bölgede emirname bile yoktur. Düşünün ki 2016 yılında hala Kıbrıs’ta bir çok bölge plansızdır ve yasa ile yönetilmektedir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır, ancak en başında yöneticilerin iş bilmezlikleridir.
Yıllarca bilinçli olarak devlet kurumlarının içleri boşaltılmıştır, bu kurumlardan biri de Şehir Planlama Dairesi’dir. Bir başka sebep de eğer Ülke planlansaydı yöneticilerin peşkeşleri bu kadar kolay yapılamayacaktı.
Şehir Plancıları Odası başkanı olarak idealinizdeki kent nasıl olmalı? Bu minvalde hazırlanması beklenen imar planıyla ilgili ne söylemek istersiniz? Sizin kafanızdaki imar planı nasıl olmalı?
Dünyada çok çeşitli iyi ya da kötü durumda kentler vardır. Bunların hepsinin aynı ya da benzer olması beklenemez. Planlanması da aynı şekilde olması beklenemez. İklime, sosyal duruma, ekonomik güce, nüfusa vb kentler de şekillenmektedir. Ancak yapılması gereken, izlenmesi gereken bazı yollar ve doğrular vardır. Meslek odaları, sivil toplum örgütleri ve bölge halkı ile birlikte hazırlanacak planlar hem daha sağlıklı hem de daha uygulanabilir olmaktadır. Yaşayanların istemediği, benimsemediği bir planın yaşaması da çok fazla mümkün değildir. Şu anda ülkemizdeki tartışmalardan da görüyoruz ki maalesef pek de bilgisi olmayan bakanlar ve danışmanlara sahibiz. Bir Bakan çıkıp da diyor ki “meslek odaları yüksek katlara karşı ancak biz yüksek katlara karşı değiliz bundan sonra yüksek kat yapmamız lazım”. Hayır biz yüksek katlara karşı değiliz, daha önce de söylediğim gibi yapılacak olan tüm çalışmalardan ve gerekli altyapılar yapıldıktan sonra eğer bir yere yüksek kat yapmak gerekli ise tabi ki yüksek kat yapılacak. Ancak siz bir bölgeye maksimum 2 kat sınırı getireceksiniz, insanlar o bölgeye 2 kat konutlarını yapacak, 3-4 sene sonra kat yüksekliğini 5 yapacaksınız ve 2 katlı evlerinin yanında apartmanlar çıkacak, bu olmaz. Ya da Girne için konuşursak trafik, hava kirliliği, kanalizasyon, yağmur suyu gibi sorunlarla boğuşan Girne’de 4 kat olan bölgedeki yüksekliği 10 kata çıkmasını savunmanın altında başka şeyler aramamızı sağlıyor maalesef. Ve bir başka önemli konu ki bir ülkenin bakanı başka bir ülkenin bakanına gidip bize plan yapın diye dileniyor. Bu kabul edilemez, eğer katkıya ihtiyaç varsa, eksik kısım varsa bunu yurt dışından sağlamak kadar doğal bir şey yoktur ancak bunu su, elektriği satıp birilerine peşkeş çektiğimiz gibi planlamayı da yaparsak olmaz. Önce bu işi yapacak kurumlarla bir araya gelirsiniz, meslek odaları ile bir araya gelirsiniz, plan programınızı ortaya koyar eksikliklerinizi belirleyip birilerinden yardım alırsınız. Ancak hiç bir hazırlık yapmadan birilerine gidip bize plan yapın demek ülke insanını, meslek odalarını, uzmanlarını aşağılamaktan başka bir şey değildir.
İmar planları hazırlandığında kentlerde her şey yoluna girecek mi?
Bir planı yaparken bir çok etkeni göz önüne almanız gerekmektedir. Burasını maviye boyadım şurasını kahverengi yaptım demekle olmuyor bu işler. Kötü örneklerden devam edersek; şu an yapılması düşünülen hastane yeri Lefkoşa İmar Planı’na aykırı bir yerde yapılacağı konuşuluyor. Haspolat girişine yapılan belediye evleri imar planına aykırı ve buna benzer bir çok örnek verebilirim size. Bunu söylememdeki sebep imar planları yapılacak sihirli değnek değecek ve tüm sorunlar bitecek. Böyle bir şey yok maalesef. Bir çok meslekten uzmanların uyum içinde çalışıp, sivil toplum örgütlerinin katkısını alarak, bölge halkını isteklerini ve katkısını alarak, iyi veriler toplayıp, doğru analizler yaparak 20 sene sonrasını da düşünerek planlar yapılmalıdır. Bizim ülkemizdeki bu sistemde ne oluyor ama, bakan uzmanı arıyor “abiciğim bizim burda geniş arsacıklarımız var onları da göz önüne alacaksınız ya” diyor. Bu şekilde planlama ile de sorunlar çözülmez aksine büyür.
Anıtlar Yüksek Kurulu’nda bir süredir gerginlik söz konusu. Bu konuda bizleri aydınlatır mısınız? Orada neler yaşanıyor? Süreç nereye gidiyor?
Ben iki yıldır Anıtlar Yüksek Kurulu üyesiyim, Belediyeler Birliği’nin temsilcisiyim. İki yıl boyunca çok kötü şeyler ve yasadışılıklar oldu ve olmaya devam etmektedir. Eski Eserler Dairesi Müdürü, Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanı Fuat Azimli tarafından yapılan keyfi, yasadışı işler var. Mağusa Suriçi’nde, Ortaçağ’dan kalan bir bina, müdürün yasadışı olarak, kendi inisiyatifiyle yıkıldı. Biz binayı incelemeye gittik, sözlü olarak müdüre binaya dokunulmayacağını söyledik, biz Lefkoşa’ya gelene kadar binayı yıktırdılar. Mağusa Belediyesi’nin de haberi yoktu. Bir başka örnek, Salamis Harabeleri’nin girişinde, Anıtlar Yüksek Kurulu’nun izin verdiği, bir kulübe vardı. Bu kulübe yavaş yavaş büyüdü, alkol satılan bir yer oldu. Anıtlar Yüksek Kurulu olarak müdahale ettik, alınan yıkım kararı Fuat Azimli tarafından Resmi Gazete’ye koydurulmadı. Anıtlar Yüksek Kurulu yasasına göre toplantı yapılması ve karar alınması için üye tam sayısının salt çoğunluğu aranmaktadır. Bazı yasadışı kararlar almak için bazı üyelere haber vermeyip salt çoğunluk sınırı olan 6 kişi ile toplantı yapılıp 4 kişi ile yasadışı kararlar almışlardır. Bir karar almanız için yasaya göre 6 üyenin onayı gerekmektedir.
Anıtlar Yüksek Kurulu Yasası’na göre toplantıların üyelere belli bir süre önce bildirilmesi lazım. Fuat Azimli bu yasayı da deliyor, iki toplantıyı da bana bildirmedi. Devamsızlık durumunda üyelikten atılırsınız. Benim de gidemediğim birkaç toplantı vardı, beni kuruldan attı. Belediyeler Birliği beni yeniden görevlendirdi. Ben toplantıya gidince, Fuat Azimli toplantıyı terk etti, benim toplantıya katılmamın yasadışı olduğunu savundu. Ben öyle olmadığına dair hukukçu görüşü götürdüm, kurul üyeleri de beni haklı buldu ama buna rağmen toplantı yapılmadı. Şu anda Anıtlar Yüksek Kurulu’nda görüşülmeyi bekleyen 50’ye yakın konu vardır, ama görüşülmüyor, kurul Fuat Azimli beni istemediği için toplanamıyor.
Girne’de bir sit alnının Suat Günsel’e verilmesi ve ardından da iptal edilmesi kamuoyunun gündeminde bir süre yer etti. Sit alanları, eski eserler ve tarihi mekanlarla ilgili kaygınız var mı? Kurumlarımız gibi tarihi ve kültürel belleğimizi ifade eden yapılar da mı özelleştirme riski altında?
Bu eserlerimiz yasalarımızla korunmaktadır şu anda, ancak verdiğiniz örnekten de görüldüğü gibi 1. derece sit alanı bir işletmeye peşkeş çekilmeye çalışılmıştır. Yasa bunu engellemiştir. Bundan sonra da bu saldırılar devam edecektir ve buna karşı hazırlıklı olmalıyız. Bu eserler ve yerler dünya mirasıdır. Dünyada bu gibi yerlere bir çivi bile çakılmadan bir çok araştırma yapılmaktadır. Ancak bizde bir sabah uyanıp 1. derece sit alanını birine verildiğini, tarihi bir eserin yıkıldığını ve buna benzer katliamlar duyulabiliyor. Yine işin temelinde yerelle uyum içinde çalışıp yapılacak olan bilimsel çalışmalara uymaktır. Dediğim gibi tarihi mekanların içerisinde ya da çevresinde ne gibi çalışmalar yapılması gerektiği yasalar ile belirlenmiştir. Bu yasalara uymalıyız ve yasaları delen her harekete karşı da gözümüz açık olup tepkimizi vermeliyiz. Çünkü Bakanlar Kurulu oybirliği ile sit alanını birilerine peşkeş çekmiş olabilir, ya da Eski Eserler Dairesi Müdür’ü Orta Çağ’dan kalmış bir binayı yıktırmış olabilir.
Bir açıklamanızda “tüm ülkeyi inşaat şantiyesi haline getirecekler” ifadesini kullandınız. Bugün sadece Girne’ye girer girmez bu ifadenin ne kadar gerçek olduğunu görüyoruz. İnşaat sektörü aynı zamanda sadece kentlerdeki yaşam alanlarının daralmasına değil, doğadaki tepelerin de taş ocakları ile yok edilmesine neden oluyor. Sizce bunun önüne nasıl geçilebilir? Kapsamlı bir planlamaya ihtiyaç var, fakat bugüne kadar bunu becerebilen bir siyasi irade de ortaya çıkmadı. Ne yapmalı?
Bunun çözümü güçlü bir ekip ve iradedir. Şu ana kadar bizim ülkemizde bir garajın bile yıkılması kolay değildir. Bunun en büyük sebebi de 4 sene içinde yeni bir seçim olması ve oy kaygısıdır. O bahsettiğim irade elini masaya vurup yasaları uygulayacak ve yıkılması gereken tüm yapıları yıkılmasını sağlamalıdır. Burada böyle bir şeyi hayal etmek bile güç maalesef. Çünkü yöneticilerimizin vizyonunda bu yoktur bazı çıkar ve rant kaygılarından dolayı. Güçlü bir planlama ile ülkedeki inşaat sektörü ve doğrudan bağlantılı olan taş ocakları da kontrol altına alınmalıdır. Daha önce dediğim gibi bunların en başında yatan sebep iş bilmez yöneticiler ve seçim kaygısı taşıyan başkanlardır. Bir çok bölgemiz için çok geç kaldığımızı düşünebiliriz ancak dünyada bunun örnekleri vardır. Bir plan yaparsınız ve bir şehri o plana uygun hale getirmek için tekrardan inşaa edersiniz. Tabi ki büyük ihtimal dört sene sonra tekrar seçilmezsiniz. Düşünün ki Girne’nin çoğu bizim değil, günün birinde bir anlaşma olur ve mal değişimi gerçekleşirse, Girne’ye yaptığımız katliamları nasıl anlatacağız. Barış istemeyenlerin bir sebebi de budur.
Girne İnisiyatifi son dönemde kent merkezli siyasetin parlak bir örneği oldu. Buna rağmen geleneksel yapılar bu süreçte ikinci planda kaldı. Gerek toplumdaki gerekse de ülkemizdeki maddi değişimler yeni bir siyasetin de zeminin mi örmekte? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Geleneksel yapıların Ülke’de şimdiye kadar yaptıklarından dolayı toplum gözünde değerleri ve inandırıcılıkları düşmüştür. Günün sonunda seçimlerde bir siyasi yapının alternatifi başka bir siyasi yapı görülmekte, ondan da umulan görülmeyince tekrardan ilkine geri dönülmektedir. Bunun çok çeşitli sebepleri vardır. En önemli sebeplerden biri yıllarca Ülke’nin ganimet kültürü ile yönetilmesidir. Bu nedenledir ki bu kesimler ne çözüm istedi ne de plan ne de düzen istedi. Herkes görüyor ki artık yolun sonuna geldik, dağıtacak ganimet kalmadı, her şeyi tükettik. Çözüm Girne İnisiyatifi tarzında oluşumlarla mücadele yoludur. Bu yasadışılığa, vurdumduymazlığa, ben bilirimciliğe karşı bu inisiyatiflerin sertleşeceğini ve artacağını bekliyor ve ümit ediyorum.