TC iktidarının faiz düşürme ısrarı ile yarattığı tahribat bir tarafa, son günlerde “Rusya, Çin, Türkiye; biz bize yeteriz” iddiası dillendirilmeye başlandı. Bu birbirine yetmeye biraz daha yakından bakmakta yarar var.
2021 yılına dair birkaç rakam:
1. Türkiye 2021 yılında yaklaşık 500 milyar dolarlık dış ticaret hacmine sahip.
2. 34,7 milyar doları Rusya ile gerçekleşiyor. Rusya’ya 5,7 milyar dolar düzeyinde ihracat varken, 28,9 milyar dolar düzeyinde ithalat var.
3- 35,9 Milyar doları ise Çin ile gerçekleşiyor. 32,2 milyar dolar ithalata karşılık, 3,6 milyar dolar ihracat yapılıyor.
3- Avrupa Birliği ile gerçekleşen toplam ticaret ise 178,4 milyar dolar. Tüm ihracatın %41,3’ü yani 93 milyar doları AB ülkeleri ile. İthalat ise 85,4 milyar dolar. İhracatın %31,5’ine denk geliyor. Yani Rusya ve Çin ile yapılan tüm ticaretin 2,5 katını AB ülkeleri ile yapıyor. AB, Türkiye ekonomisi için en önemli pazar olmayı sürdürüyor.
4- ABD ile ise gerçekleşen toplam ticaret 23,8 milyar dolar. 13 milyar tutarında ithalata karşılık, 14,7 milyar ihracat yapılıyor.
5- Bir de Rusya kanadının açık destekçisi olan Avrasyacı ekolun etkin olma arzusunda olduğu Türki Cumhiyetlerle yapılan ticari alanına bakalım. Bu bölgelerin toplam ticaret hacmi 12 milyar dolar civarında. Bunun 7,2 milyarı ihracat, 4,9 milyar dolar civarında ise ithalat yapılıyor. Görece en düşük ticari faaliyet bu bölgelerle oluyor.
Sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi entegrasyonunun batı ile olduğu su götürmez bir durum. Tabii ki, belli başlı ürünlerde, belli ülkelerin tekel durumu vardır. Mesela metalurjide Rusya’nın böyle bir gücü olduğu açık. Ancak, bunun tek başına bir anlamı pek yok. Ukrayna ile başlayan küresel jeopolitik risklerin, uzun süre devam etme olasılığı yüksek. Hal böyle olunca, Türkiye’nin yeni maceralara atılması oldukça riskli olacağı açık. Maceraperest tutkular yada komplo teorilerine dayanan varsayımları gündeme alırken arada bir de rakamlara bakmak önemlidir.