Aslında olaydaki gerçek şu.
Ben olsam Türkiye’nin yerinde.
Damarlarında akan kan vücutta dolaşırken aynı basınçla hareket etmez.
Türkiye’nin diplomaside birkaç hatası var.
Bacağından aşağı akan kan, diz kapağının yanındaki damarlara gelince, bir anda hızlı bir basınçla akar.
***
Türkiye Güvenlik ve Garantilerden önce sadece KKTC’nin olduğu halde yahut yeni kurduğu bir devlet üzerinde AB’ye girmesini müzakere etmeli.
Diplomasi’de devletçilik ilkesinden esasla bir politik hata yüzünden, müzakereye taaaa başından hatalı başlıyor.
Kan kalbe farklı bir basınçla akar, püskürür adeta.
***
Birazdan anlatacağım gerçekleri…
Kan vücudun benzini, kan değerleri borsasıdır.
Püskürünce kalbe yaşam motoru çalışır.
Aslında müzakereler insan haklarına ve demokrasiye aykırıdır.
Birinin göçeceğine; evini kaybedeceğine, yabancı bir orduyu ülkesinde görmesine bir başkasının karar vermesi hem insan haklarına aykırı hem de bunu ona sormamak demokrasiye aykırıdır.
***
İşte o motoru kullanacak şoför bir beyine ihtiyaç duyar.
Türkiye ise kendini Kıbrıs’a kan verdiğini düşünerek, kalbini yönetmeye çalışıyor.
Vücut Kıbrıs olduğuna göre, aslında beynine başkaları oturuyor.
Beyine tek başına herzaman Türkiye’nin başına gelen tek kişi ve onun izin verdikleri oturabildi.
Bu sebeple Türkiye diplomatik ikinci hatasını, kendini konumlandırmasında yapıyor.
İkinci bir diğer hatası ise, insan hakları kapsamındadır.
Türkiye ne kadar da zamanında garantör olmuş olsa bile. Başka bir ülkenin insanları adına kendi karar alması, Kıbrıslıların geleceğini tamamen etkileyecek kararları alma yetkisiyle Kıbrıslıları keyfi bekletmesi ve onlar adına karar alması insan haklarına aykırıdır.
***
Bak şimdi anlatacaklarıma…
Başka bir tarihte değiliz, şu an 17’nin haziranındayız.
Bu sebeple müzakerelerin şartlarına Kıbrıslıların çoğunluk oyu ile kendi karar vermesi gerekmektedir.
İnsan Hakları ve Demokrasiye yakışan budur.
***
Mesela ben; hem TC hem de KKTC vatandaşıyım.
İki ülkede oy atabiliyorum muyum? Evet…
O zaman seçtiklerimin dış politikasını belirlemek içinde iki oyum var demektir.
O halde sadece KKTC vatandaşlığı olan bir kişiden hem de kendi ülkesinde daha avantajlıyım.
TC’li KKTC vatandaşları önce Türkiye’nin tarafını tutuyor.
Siz var ya “Anavatan” kelimesini Kıbrıslılar için değil Türkiyeliler için buldunuz değil mi?
İşte bu hem psikolojik hem de diplomatik kurnazlıktır.
Anavatan kelimesi Ego’dur.
Siz hep egoya oynadınız değil mi?
***
Diplomatik üçüncü hatası işte bu.
Ve yine başka bir konumlandırma hatası.
Daniskasına geliyorum şimdi.
Halbuki Türkiye sadece Kıbrıslı Türkleri AB’ye sokmaya çalışaydı öncelikle insan hakları ve demokrasiye sahip olduğunu gösterebilirdi.
Aynı zamanda müzakerede tek şu şartı sunabilirdi.
Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin sadece Kıbrıslı Türklerden oluşan bir alt Meclisi olacak. Bu alt Meclisi BM’ye üye olan bütün devletler tanır.
Bu alt meclisin sadece iki madde hakkında, oyçokluğu kararını BM’YE üye devletler ve BM Güvenlik Konseyi koşulsuz tanır.
Meclisin bu iki kararı oylaması için önce Kıbrıslı Türklere oylaması gerekmektedir.
Bu doğrudan demokrasi gereği, yeterince yeterli olacaktır.
Halk oylaması yapılması için üç milletvekilinin başvurması yeterli olsun.
Oylama engellenmeye çalışılırsa Türkiye direk müdahele hakkını kullanabilir. Bu hakkı BM’ye üye devletler tanır.
***
Bunun adı garantörlük değil, insani işbirliğidir.
Türkiyenin dördüncü hatası budur.
Diplomaside kendisine yanlış isim koyuyor.
Dersiniz ki;
Sadece bir Kıbrıslı Türk ırkçı bir saldırı sebebiyle öldürülürse suçlular derhal yakalanmaya çalışılmalı, 48 saat içinde çözülmezse Türkiye kimseye sormadan kendi uzmanlarını gönderebilme hakkına sahiptir.
Aynı zamanda ilk 48 saat Türkiye ile bütün bilgi ve şüphelerin paylaşılması mecburidir.
Norveç ve Kanada mevcut demokrasi ve insan hakları endexi seviyelerini korudukça; uluslararası gözlemci olarak bu soruşturmaya katılacak. Gözlemciler kasıtli ihmal tespit ederse, Türkiye direk müdahele hakkını korur. Bu kararı BM’ye bütün üye devletler koşulsuz tanır.
***
Asıl ne var biliyor musunuz?
AB’DEN çıkmış İngiltere ile Türkiye üçer kişiden oluşan bir komisyon kurulu kurabilir.
Ve Kıbrıs politikaları hakkında ortak karar alabilirler.
Türkiyenin beşinci hatası budur.
***
Artık bitmeli, elli yıl daha devam etmez diyor hani.
Onu bir TC ve KKTC vatandaşı olarak uyarmak istedim.
Büyük bir diplomatik hata yaparak insan hakları ve demokrasi dışına çıkmamalı.
Erdoğan hep milletin kararı diyor hani.
O zaman KKTC’de halkın kararını desteklemeli.
***
Yukardaki maddeler sadece 74 öncesi Kıbrıslılar ( de jure tek KKTC vatandaşlığı olan) arasında oylanır.
Türkiye’nin müzakerelerde başka bir şeyi istmesesine gerek yok.
Çünkü Kıbrıslı Türkler kendi kararlarını kendisi verebilir.
İşte bütün bunlar şeffaf devlet ilkesinin gereğidir.
Çünkü şeffaflık bilinmezliği referans göstermez.
Önce görelim bakalım 17’nin haziranında Kıbrıslı Türkler gerçekte ne istiyor?
Kültürümüzü yaktılar bizim | Tevfik Aytekin
Bugün Âşık Veysel’in ölüm yıldönümü. Yaşar Kemal bizzat kendisinden dinlediği yaşanmış bir hikâye anlatır.
Okumaya Devam Et