Şerif Mardini’nin “mahalle baskısı” henüz yeni lakin yüzyıllara kendini taşıyacak güçte.
Bu onun hikayesi ve bu hikaye daha uzun yıllar anlatılacak!
“Mahalle baskısı” kavramı irdelendikçe o yaşamaya devam edecek.
Denilir ki Thales, üçgenlerini kuma çizerken bir subayın çağrısına yanıt vermediği için subayın emir eri tarafından mızraklanarak öldürülür. Ölürken emir askerine “üçgenlerimi bozdun” demiş!
Bu onun son sözü. Thales’in üçgenleri onun herşeyiydi. Öyle kaldı. O üçgenlerine sahip çıktı. Onun hikayesi de böyle oluştu.
Trump gibi gökdelenleri, Koç gibi holdingleri yoktu.
Yetenekleri ve cesaretleri vardı.
Ya bizim hikayemiz?
Thales gibi üçgenler üretecek, Mardini gibi “mahalle baskısı” keşfedecek yeteneklerimiz yok.
Bizden kastım; Özgürlükçü, Antimilitarist, Feminist, Vicdani Retçi, Hak Savunucusu… İyi insanlardan bahsediyorum.
Tek güçümüz dayanışma. Bizi koruyacak ne bir devletimiz var ne de bir şirketimiz! Öyle kelli felli adamlarımız da yok.
Kapısını çalmadan kapılarını açan güzel dostlarımız var. Bir de Thales gibi haklı olduğunun bilgisi var.
Bizim üçgenimiz dayanışmadır.
Her birimizin bir yarası acıyan bir yanı var. Buna inat ayakta durmak gibi bir de yeteneğimiz. Yaralı halde dostlarına koşan güzel kadın ve erkekler. Bir de konferanstan panele koşturup dosta temas etmeyenler… İşi güçü selfi çekip masasının fotoğrafını paylaşan görgüsüzler var.
Her gün bir havaalanından konum atıp nasıl yoğun olduğunu gösterenler var.
Şöyle etrafına baksa 20 kişidir; 20 yıl önce de aynı 20 kişi.
Her zaman ‘güzel’ sözleri vardır. Dinlerken ‘nasıl da iyidir’ deyip hayran kalırsın…! Aslında 20 yıl önce başladığı yerdedir.
Fikir ve sayı olarak 20 yıl önce başladığı yerdeyseniz bir sorun vardır. Sorunu bilir lakin onunla yüzleşmek istemez. Bilir ki yüzleşirse rahatı kaçar.
Aynada kendine bakmadığı için albümünün sayfalarını karıştırır.
Geçenlerde bir dostum böyle birinin kapısını çaldı.
Yıllardır tanışıyorlar. Aynı dünyanın ve çevrenin içindeler.
Hal hatırdan sonra,
-“Başka bir ülkeye gitmek zorunda kalabilirim. Ancak burada hiç bağlantım yok. Yardımcı olursan sevinirim.”
-“İzleniyorum”.
-“Arap derneği var, onlara ulaşırsan onlar yardımcı olurlar.“
Hoppala…
Eee ben sana geldim. Arap derneği ile iş yapmak istersem oraya giderdim.
O dost o dostun kapısını çalmıştı! O dost o dostun Arap olduğunu hatırlayıp Arap derneğini gösterdi.
Elini tutacağına ‘elin’ elini göstermişti.
Sorsan bütün sınırlara karşıdır, etnik aidiyetlere uzaklığı eşittir. Gel gör ki elini uzatan dostunun elini itmişti. Aynı dünyadan olduğu dostuna başka bir dünyanın kapısını işaret etmişti.
Etnik kodlarla düşünmek bu olsa… Biraz da milliyetçilik nüvesi. Dostu onun evinin bahçesinde üç ay kaldı.
‘Bir gün oturup konuşalım!’ isteğine ‘Çok yoğunum, Viyana dönüşü araşalım’ dedi. Yoğunluğu hiç bitmedi!
Başka zaman olsa halledemeyeceği yoktu. Şimdi „hallederik“ hallerinden eser yoktu!
Dayanışmayı ne bilsin… Etnik kodlar ile çevrelenmiş.
Desen ki ‘burdaki dostlarla iletişim için bir bağlantıya ihtiyacım var’, ‘okey’ der.
Aradan haftalar geçer ama bir türlü o iletişim bilgisi gelmez!
Tekeli var; olur da o tekel de bir delik açılabilir. Kıskançtır…
Tekelini koruma kıskançlığı. O tekel de proje dernekçiliği ve o dernekçiliğin sağladığı prestij var.
Eline hiç mikrofon almayıp tekeli olmayan güzel dostlar da var. Sen istemesen de elini tatan güzel insanlar.
Aradan binlerce yıl geçse de Thales’in üçgenleri gibi dayanışma da geçerliliğini koruyacak.
Bu bilgi eşsizdir. Umudu ve mücadeleyi güçlendiren en büyük bir yakıt!
Dayanışma güzeldir!