Baf 22 Temmuz günü düşmüş bir önceki yazımda yazdığım gelişmeler meydana gelmişti. Kocatepe Olayı esir olduğumuz günlerde değil de daha sonraları duyacağımız bir konu olmuştu. Bu konu uzun bir müddet gizli kaldı. Olayı açıklayacak tüm detayları 1975 yılında öğrenecektik. Bizler Akama’daki bombalamanın bizi bombalayan L 172 Gemisine karşı olduğunu sanacaktık ama değildi… Türk uçakları Kocatepe’yi batırmıştı ve Türk kamuoyunu da bilgilendirilmekte gecikilmişti.
Şunu da vurgulamak gerekir: Nasıl ki ABD’de Devlet içinde silah ve şiddet taraftarlarıyle barış taraftarları vardır ve bu güçler arasında her zaman için üst bürokraside zıtlaşmalar yaşanmaktadır ve nasıl ki Yunan Cuntası-Grivas ve EOKA B -kliği ile Makarios arasında Yunanistan ve Kıbrıslırumlar arasında bir zıtlaşma ve çekişme vardı, aynı klikleşme Türkiye’de de vardı. 1950’lerden itibaren İnönü ve CHP, Kıbrıs’ta o konjöktür içinde Kıbrıs’ın taksim edilmesine karşıydı. İnönü-Ecevit ve CHP’ye göre eğer Kıbrıs’ta taksim olursa Türkiye’nin Ege ve Trakya’da Yunanistan’la sınırı olduğu gibi, bu defa da Kıbrıs’ta bir sınırı olacak ve bu defa Türkiye’nin işleri zorlaşacak, Yunanistan’la tekrar huzursuzluklar yaşayacaktı. Bu görüşün ben daha fazla Dr İhsan Ali ve arkadaşları tarafından CHP ve İnönü’ye etki edilerek yer aldığını sanıyorum. Bu yüzdendir ki İnönü-Ecevit ve CHP bu görüşlerini veya tezlerini 1980-12 Eylül öncesine kadar devam ettirmiş, fakat değişen konjöktürle, CHP hatta Ecevit de artık daha da ulusalcı politikalara kaymıştı. 1960 Darbesi öncesinde İnönü-Ecevit ve CHP’ye en yakın duran Dr İhsan Ali ve arkadaşlarıydı çünkü Dr İhsan Ali ve arkadaşları taksime karşıydı.Bu tip çatışma ve zıtlaşmalar 1950’lerde Dr İhsan Ali’nin en yakın arkadaşlarından biri, Halkın Sesi Gazetesi yazarlarındanTalat Taşer’in İngiliz Hükümeti tarafından sürgün edilmesine de sebep olmuştu. Olayı öğrenmek isteyenler Özker Yaşın’ın “Nevzat ve Ben” adlı üç ciltlik kitabından öğrenebilirler. Bu arada gene aynı zıtlaşmanın bir sonucu olarak Dr İhsan Ali’nin arkadaşları Cumhuriyet Gazetesi yazarları Ayhan Hikmet ve Ahmet Gürkan’ın da katledildikleri bilinmektedir. Bülent Ecevit’in 1974 Savaşı sırasında Özel Harp Dairesi hakkında şikayetçi olduğunu,Cüneyt Arcayürek’in “Darbeler ve Gizli Servisler” adlı kitabından da öğrenmekteyiz:
Cüneyt Arcayürek’in “Darbeler ve Gizli Sevisler”(1989) adlı kitabında bazı bilgiler aslında çok ilgi çekicidir:
“Kıbrıs harekatında MİT’in bir yararı dokundu mu?”
“Oralara gitmezdi” dedi Ecevit: “Ama Özel Harp Dairesi Kıbrıs’ta her yere adamlar yerleştirmişti”.
İlgimi çektiğini görünce, acı bir gülümseyişin ardından ekledi:
“Harekat boyunca, Özel Harp Dairesinin adamlarından ‘tek bilgi gelmedi’ dedi.
Kıbrıs harekatı “açık istihbaratla” başarıya ulaşmıştı. Soru üzerine kesik kesik bilgiler…Ya MİT’in casusluk faaliyeti?
“Vardır herhalde.” Dudakları soru işareti gibi kıvrıldı.
“Ama ne kadar?”
Mahir Kaynak?… Ecevit, MİT’e buyruk veriyor, kışkırtıcı eleman istemem, diyor. Oysa kışkırtıcı ajanların “hası” o sırada MİT’te görevli…”(Arcayürek,1989,202).
İkinci belgemiz de Ecevit Kılıç’ın “Özel Harp Dairesi” adlı kitabındandır. Birlikte okuyalım:
“Konferans devam ederken “Rumların oyalama taktiğiyle zaman kazanmaya çalıştıkları”gerekçesiyle 14 Ağustos’ta adadaki Türk birlikleri yeniden ilerlemeye başladı. Adanın üçte birlik bir bölümünü kontrol altına aldılar. Kıbrıs’ın bugüne kadar gelen durumu o gün oluştu.
Özel Harp Dairtesi’nin harekat sırasında hiçbir istihbarat sağlamaması dairenin üzerine Kıbrıs nedeniyle gitmeyen Ecevit’e pişmanlık yarattı.;
“Diyorlardı ki, Rum tarafında Özel Harp Dairesi’nin adamları varmış, onlardan bilgi almıyormuş. Oysa bunlarla harekat sırasında telsiz irtibatı bile kuramadık”(Kılıç,2008,193-195).
Türkiye üst bürokrasisi içinde Bülent Eevit gibi politikacılar o konjöktürde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşamasını veya Federal bir Cumhuriyet olarak çözüme gidilmesini savunmaktaydılar. Kıbrıs Cumhuriyetinin toprak bütünlüğüne karşı saygıları sonsuzdu. CHP, Ecevit ve birçok politikacı bu görüşlerini 12 Eylül 1980 yılına kadar korudular. Bu tarihten sonra Türkiye’de daha ulusalcı, daha sertlik yanlısı ve Kıbrıs’ta da bölünmeye daha yatkın politikalar yürürlüğe koyacaklardı. Tabi değişen dünya şartları, Güney Kıbrıs veya Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de çözüme yaklaşılmaması da bu aşırı milliyetçi eğilimleri destekleyecekti. Bu tarihten sonra uluslararası hukuk, demokrasi ve çoğulcu demokrasi değerleri de Türkiye’de yara almaya başlayacaktı…
23 TEMMUZ 1974-BAF
Baf artık düşmüştü. Baf Türkleri 1963-64 yılından beri devam eden, o küçücük üç mahalleye sıkıştırılmış, tüm kapıları ablukaya alınmış adeta bir rehine durumuna getirilmişti. O gün,yani bugün (23 Temmuz 1974) Dr Ayten Berkalp abla, kızkardeşi Rahmetli Kıymet abla, orada nörs oalarak bulunan teyzem Mukaddes Erdoğan (Akyulaf)… Limassol Hastahanesi eczacısı Rahmetli Suna ablalarımız Limassol’dan Kızılhaç arabasıyla Baf’a gelmiş ve yaralılara bakmaya başlamışlardı.Rahmetli Cemaliye Sister ablamızla, beyi Rahmetli Dr Halil’i de buraya yazayım. Gelişleri bizim için büyük bir moral olmuştu. Dr Ayten Berkalp ve bu ablalarımız teyzem Mukaddesle birlikte, 1975 yılında Baf’ı terkedene kadar ilgilerini Baf’tan esirgememişler, devamlı yanımızda olmuşlardı. Onlara buradan bir kere daha teşekkür etmek bir vicdan borcudur…
-DEVAM EDECEK-
Yazının önceki bölümleri:
Temmuz 1974: Baf Çarpışmaları-1 | Ulus Irkad
Temmuz 1974: Baf Çarpışmaları-2 | Ulus Irkad
Temmuz 1974: Baf Çarpışmaları-3 | Ulus Irkad