Baf’ta saat 13.30 raddelerinden sonra cayırtılı gürültülerle çok şiddetli bir savaş başlamıştı. Her tarafta havan bombaları patlıyordu. Karşımızdaki ELDIK Birlikleri attıklarını, istedikleri yeri anında vuruyorlardı. Baf mücahitlerinin çok az havanı vardı ve mücahitler bunları modern anlamda kullanacak yetenekte de değildi. Sabahleyin Mavrali’yi aldığımızda oluşturulan bir doldurulmuş torba mevzisinden karşı Melano Tepelerine `Osman Karşılı` Komutanın emri ve ayarlama komutlarıyla 75’lik bir havanı ayarlamıştım ama dediğim gibi bizden büyük Mücahit abilerimiz de havanı modern anlamda çağdaş teknolojik işbölümü usülleri ve kollektif anlayışla kullanmasını bilmiyorlardı. ELDIK ve RMMO Birlikleri bu işi profesyonelce bizden daha iyi yapmaktaydılar. Çoğunluğu küçük çocuklardan müteşekkil Birkaç yüz kişiyle mukavemet ancak böyle olabilirdi. Hem denizden hem de karadan top ve de ağır ateşlerle çoluk çocuk gücümüz kadarıyla mukavemet göstermekteydik. Çocuklar değil ama büyükler savaşın uzamasıyle fire vermeye ve mevzileri çocuklara terketmeye başlamışlardı. Mevzilerde şimdi genelde 12-17 yaşlarında genç çocuklarla , Mükellef Mücahitler kalmıştı. Bilhassa Mavrali Bölgesi’nde geriye çekilmeye başlamıştık. Dakikalar ilerleyip de moraller sıfırlanmaya başlayınca Mavrali Bölgesi ve Mavrali Bölgesine yakın bazı bölgelerden geri çekilmeler başlamıştı. Çocuklar ise cesaretleri olmasına rağmen karşı gücün sayısal avantajı ve ateş gücü karşısında onlar da geriye çekilmekteydiler. ELDIK ve RMMO Birlikleri bu sırada Vikla’ya (Çamlıca’ya) yakın Ergin Bankacı, Erol Polis ve Veleddin Gogo’nun evlerine kadar gelmişler ve bazı evlerin içlerine girip o evleri mevzilenmişlerdi…Bu bölgede bir bozgun başlamıştı. Bu arada çocuklar da mevzilerde yaralanmaya başlamışlardı. Mavrali Bölgesi’nde bulunan arkadaşlarımızdan Metin Tamson (o zamanlar yaş 18, Şu anda doktordur) havan parçalarının gözüne girmesiyle gözünden yaralanmıştı. İhsan Kılıç ve Arif Ruso ilk anlarda Mavrali’de verdiğimiz şehitlerdi. L 172 Yunan gemisi ise durmadan bombalamakta, Baf hastahanesini bile hedef bellemiş ve Kasaphane Yolu üzerindeki ön kapı taraflarına bomba sallamıştı. Hastahaneye gitmekte olan bazı yaralılar bile geminin atışlarıyla tekrar yaralanmışlardı. O kadar yoğun ateş altındaydık ki evlerde bulunan kadın ve çocuklar da yaralanmaya veya ölmeye başlamışlardı. Bu arada evinde bulunan bir yatalak teyzemiz, Ramadan Şöför’ün annesi, evinde bombalanmış ve o da ölmüştü. L 172 çok rahattı ve Türk uçakları gelmeyecekmiş gibi çok rahat hareket etmekteydi (bana göre ELDIK ve RMMO Türkiye’nin gelmeyeceğine emindi). Baf’ın ertesi gün, yani 21 Temmuz saat 10.00’da düşmesine kadar bombalamaya devam edecekti. Bu arada Gavur İmam (veya Kemal Coşkun Sokağı) yani bizim evin bulunduğu mahalle, Hafız Abaların, Saymenlerin ve bizim evin Bölgesi’nde, Hafız Ablaların evinden Bandabuliya (Çarşı) ve Mahkemeler Bölgesi’nde, ellerindeki piyade ve stenlerle ateş etmekte olan çocuk ve Mükellef Mücahitlerden küçük kardeşim (Yaş 14) Hamza da arkasına bir kurşun yiyecekti. Onu Rahmetli babamız kanlar içinde nenem Ayşe Erdoğan’ın evine taşıyacak, bunu gören annemiz Aysel Irkad ise çığlıklar içinde ağlamaya başlayacaktı. Neyse ki Hamza’nın aldığı yaralar ölümcül değildi ve annem ona pansuman yaparak evde kalmasını sağlamıştı.
Sancaktarımız Cengizhan Özoğul Paşa, mevzilerden kaçan büyüklerin peşindeydi. 1963 Baf bozgununu yaşayan büyükleri teskin edip mevzilere sokmak kolay değildi. Onlar Baf’ın gene bu taktik ve stratejik savaşta o üst aklın bir yemi olarak kullanıldığının farkına varmışlardı bana göre. Sancaktar arada sırada büyük mücahitlerin morallerini artırmak için radyodan çağrılar yapmaktaydı ama gene de büyüklerin yerini çocuklar bir şekilde ellerindeki sten ve tomsonlarla yerine getirmekteydiler.
Bu sırada Baf Serdarı Esat Fellahoğlu, Yunan ve RMMO kuvvetleri komutanlarıyla BM Ormancık Bölgesi’nde görüşmelere gitmekte ve öne sürülen şartları Sancaktar’la görüşmek üzere geri gelmekteydi. Sancaktar büyük bir sorumluluk içindeydi. Savaşın devam etmesiyle fazlası çoluk çocuk birçok mükellef Mücahit ölecekti. Sancaktar Türkiye’nin Baf’a gelmeyeceğini biliyordu. Zaten bu durumu daha sonraları Güvenlik Kuvvetlerinin çıkardığı bir dergide ifşa edecekti. Bana göre onca gencin ve çocuğun ölecek olması bu insancıl adamı oldukça rahatsız etmişti. Zamandan ne kadar kazanılırsa , Baf ne kadar bunca kuvveti orada tutarsa herhalde faydaydı veya senaryo bu şekilde oynanmaktaydı. Dakikalar geçerken cephaneliklerden kurşunlarımız da tükenmekteydi. Söylentiye göre Sancaktar’a son gelen mesajlar, “Durumu idare et ve teslim olun, size uçak veya asker gönderemeyiz” şeklindeydi. Belliydi ki biz bir şekilde orada oyunun bir parçası olarak kullanılmıştık. Yem miydik bilemem ama durum da bunu gösteriyordu. Sancaktar daha fazla kayıplar verilmemesi için Esat Fellahoğlu’na Teslim olacağımızı, karşı tarafa bildirmesini istemişti. Aksi takdirde çok kayıp verecektik ve bunlarında çoğu kadın ve çocuklar olacaktı.
Ertesi gün saat 10.00’dan itibaren teslim olacağımız söyleniyordu. Mevziden bir aralık geri dönüp bizimkilere bakmaya gittmiştim ki annem çığlıklarla bana sarılmıştı. Çaresizdik… Yapayalnızdık… Gene yalnız bırakılmıştık. Aynen 1963-64 çarpışmalarında olduğu gibi…Keşke diyordum keşke savaşın ve çarpışmanın dışında başka bir alternatifimiz olsaydı, bunca insan ölmeseydi…
O gece Gazi Baf Radyosu müdürü olan teyzemin kocası Ömer Eniştem de gelmişti neneme. Eniştem 1965 yılında eliyle kurduğu radyonun tüm aletlerini düşman eline geçmesin diye nacakla parçalamıştı. Sanki kendi çocuğunu kaybetmiş gibi hüngür hüngür ağlamaktaydı…Ertesi gün Baf’a giren İşgal Kuvvetleri ilk onu ve Baf Serdarı Esat Felolahoğlu’nu esir almışlardı.
Ertesi sabah silahlarımızı BM’ye vermek için Mutallo’da bulunan Mücahitler sitesine gitmeye başladık. Teslim olmayı kabul etmeyen çocuklar ağlamakta ve Komuta Merkezi’ni suçlamaktaydı. BM kamyonları silahlarımızı taşımaya başlamışlardı.Bağırıp çağıranlar vardı. Mevziden gelen Mustafa Çakır’ı kim tutabilirdi ki… İkinci Harekatın başlamasıyla EOKA B’ciler tarafından hem kendisi hem de abisi hunharca öldürülecekti.
Yapılan andlaşmaya göre Yunan, EOKA B ve RMMO kuvvetlerinin Baf içine gelmeyecekleri söylenmişti ama saat 14.00 sularında Baf’a girdiler. Bizleri Baf Sitesi ve Cengiz Topel Sineması arasındaki meydanlıkta topladılar. Bir konuşma yaptılar, av tüfeklerini de istiyorlardı. Sonra bizi bıraktılar. Bu sırada Akama Bölgesi’nden derinden bombalama sesleri gelmeye devam ediyordu. Aslında her an uçaklar gelebilir diye telaş ediyordum. Bizleri bırakınca acele eve gitmek için hızlandık. Tam eve giderecektik ki uçaklar gelmiş ve Yunan ve Rum Kuvvetleri ateşe başlamışlardı. Uçaklar da cevap vermekteydi. Bu sırada kızlarıyla yürümekte olan Derviş Kasapraif yaralandı. Babalarını yaralı halde gören kızlarının attığı çığlıklar bugün gibi kulaklarımda..
Uçaklar bizler esir düştükten sonra geldiler. Belki de sadece gelinmedi denmesin diye geldiler. Belki de gerçekten Çıkarma Birlikleri zor durumdaydı. Ama Akama Burnun’daki patlamalar derinden gelmeye devam etmekteydi. Halktan birileri Türk uçaklarının bizi bombalamakta olan gemiyi Akama’da batırmaya çalıştıklarını söylemişti. O L 172 Gemisi bir koya çekilerek görevini yaptıktan sonra gizlenmişti. Gerçekte ise Baf’a doğru ilerleyen Kocatepe muhribinin Türk uçakları tarafından bombalanırken Kocatepe’ye atılan uçak bombalarının sesleri bize,ta Baf’a kadar gelmekteydi. 1974 sonrasında Kuzey’e geçtikten sonra okuduğumuz kitap ve belgelerde aslında o gece Ankara’da Kocatepe’nin batırılması üzerinde Türkiye Komuta Konseyi’nin adeta kavga ettiğini okuyacak ve Türk Özel Savaş Birimi kurucularından Kemal Yamak’ın Oramiral Kayacan Paşa’yı yazdığı (Gölgede Kalan İzler ve Gölgeleşen Bizler) adlı kitabında bayağı eleştirdiği de ortaya çıkmıştır. Gene Ecevit Kılıç da Özel Savaş ve Özel Harp Dairesi üzerinde yazdığı bir kitapta, Oramiral Kayacan Paşa’nın öldürülmesinin Kocatepe ve Baf Olayı üzerinde olduğunu kitabında yazmıştır. Sonuçta Baf yalnızdı ve bu yalnızlık birçok olaya daha gebeydi…
-DEVAM EDECEK-
Yazının önceki bölümleri:
Temmuz 1974: Baf Çarpışmaları-1 | Ulus Irkad
Temmuz 1974: Baf Çarpışmaları-2 | Ulus Irkad