Büke Dorukan
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Nesil Bayraktar dün gerçekleşen Gazedda’nın Gündemi yayınına pandemiyi konuşmak üzere Dr. Özlem Gürkut ve Dr. Gülgün Vaiz ile birlikte Damla Dabis’in konuğu oldu. Dr. Nesil Bayraktar ile gerçekleşen sohbette açılma sonrası yaşanan sıkıntıların temellerine değinildi. Çift PCR testi uygulamasında yaşanan olumsuzluklar ve ülkenin ikinci dalgaya hazır olup olmadığı konusunda sohbet gerçekleşti.
Damla Dabis, Nesil Bayraktar’a yönelttiği soruda 23 günde 23 vaka saptandı diye açıklamalar yapılıyor ancak hepimiz biliyoruz ki adaya girerken saptanamayan vakaların olma ihtimali de vardır. Bu vakalar toplumla iç içe yaşıyorlar ve ancak hastaneye ulaşmaları durumunda bu kişileri saptayabiliyoruz ve daha sonrasında temaslıların üzerine gidebiliyoruz. Hangi yöntemler kullanılıyor olsaydı şu anda bu endişeyi taşımazdık? Aynı sıkıntı geçtiğimiz karantina sürecinde de oldu mu? Soru işaretlerine açıklık getirmek istedi.
Nesil Bayraktar söze öncelikle çift PCR yönteminin uygulanmasında yaşanan sorunlar üzerinden değerlendime yaparak başladı. Çift PCR yöntemi uygulanırken aslında tam olarak çift PCR testi uygulaması olmadığından bahsetti. Nesil Bayraktar konuya ilişkin şunları aktardı,
Türkiye’den adaya girişlerde COVID-19 negatiftir diye bir sonuçla geliyorlar ancak bu PCR testi mi, Antikor testi mi yoksa Elisa testi mi olduğunu çoğu zaman ayırt edemiyoruz. Bu nedenle buna çift PCR diyemeyiz veya gerçekten ilk PCR testini biz burada yapıyoruz. Elimizdeki PCR kitlerinin şu an doğruluk payını zamanlamaları ile düşünecek olursak %40-50 civarındadır. Bu durumda eğer biz dört vaka görebiliyorsak altı vakanın kaçırılmış olma ihtimali vardır. Doğal olarak toplumda erken gevşeme olması, erken maske ve dezenfektasyonu bırakmış olmanın çok ciddi dezavantajları vardır. Bunu giderebilmek için de daha fazla kampanya yapılması gerektiğini dayatsak da bunu elde edemedik. Bunun bir başka sonucu da elbette ki hastanemizin yatak kapasitesini zorlayabilme durumuna geleceğimizi öngörüyoruz.
Önümüzde ki günlerde gelişlerin artması ile beraber kitlerin bize %40-50 doğruluk payı verdiğini düşünecek olursak 23 günde 23 vaka varsa ortalama 20 vaka da şu an dışarıdadır ve toplum içine karışmıştırlar bunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu bilgi ile hareket edeceksek her 14 günlük periyot yerel bulaş için bekleyişte olmamızı gerektiren bir süre.
Hastalara bakan insanlardır
Hazırlıkların yapılıp yapılmadığı tartışması gündemde ve elbette devam edecektir çünkü ülkenin sağlık alt yapısı biz hazırız demek için çok iddialı. Yatak kapasitesini artışmış olmak, yoğun bakım ünitesi olanaklarını artışmış olmak ve cihazları satın almış olmak biz hazırız diyebileceğimiz anlamına gelmiyor. Bunun sebebi personel eksiğimiz bulunmakta hekim, hemşire ve ara eleman eksiğimiz halen devam ediyor. Yani monitör sayısını artırdığınız zaman insan sayısını artırmanız gerekir çünkü monitörler hastaya bakmaz. Hastalara bakan insanlardır. Bu eksiği tamamlamak gerekiyor.
İkinci dalgaya hazır olmak için toplum bağışıklığını bilmemiz gerekiyor
Akıllarda ki bir diğer soru ise bizim kullandığımız PCR kitleri daha önce de böylemiydi? Burada kullanılmaya başlanan ilk PCR kitleri duyarlılığı çok daha yüksekti zamanlamayıda eklediğimiz de %70 ile 85 arasında bir duyarlılık beklenebilirdi. Ancak şu anki PCR testi kitleri minimum 700-800 kişilik kapasite ile çalışması gerektiği için daha ucuz ve hızlı sonuçlar sunması gerekmekte. Bu zamanı hızlandıra bilmek için hızlı kit dediğimiz (bu test kitleri de PCR testidir) daha farklı ürünler kullanılıyor fakat bu ürünlerin duyarlılığı düşmekte.
Ülkeye giren kişileri tabi ki denetlememiz gerekiyor fakat esas olan toplumun bağışıklığını bilmektir. Yani ikinci dalgaya kadar olacak hazırlıklarda diğer tüm ülkelerin yaptığı gibi toplum bağışıklığını bilmek gerekiyordu ne yazık ki bizim bununla ilgili bir çalışmamız yapılamadı. İmmunglobulin denilen bu virüsü kaç kişi aldı, kaç kişi dışarıda asemptomatik geçirdi bunları bilmemiz gerekiyordu ki ülkeye yeni girişlerde ne kadar insanın halen risk altında olduğunu saptayabilelim. Temmuz ve Ağustos aylarında ülkeye girişlerle yapılan taramalarda ancak ülkeye giren ne kadar yurtdışından gelen (import) vaka vardır ve ne zaman yerel bulaşa hazır olmalıyız sorularının cevaplarını bulmak için yapılan işlemlerdir.
Koronavirüs ve İnfluenza ayırt edebilecek hazırlık içerisinde değiliz
Hatırlamamız gereken nokta Eylül ve Ekim aylarında diğer bir virüs influenza da ülkeye gelecektir ve biz bu iki virüsü ayırd edebilecek bir hazırlık içerisinde değiliz. Ve o dönem geldiğinde de bunu bilememe ihtimalimiz çok yüksek. O yüzden tedavi edebilme potansiyelimiz de düşüyor. Bunun sebebi Koronavirüs için gereken ilaç ülkemizde yeterince stoklanmamıştır ve stoklanabileceği konusunda da yeterli bilgiye sahip değiliz. İnfluenza için de yeni ilaç ve aşıyı temin edip edemeyeceğimiz bizi soru işareti ile bekliyor.
Bizim şu an ekipmanımızın olmuş olması, yatak kapasitesinin artırabilineceği ölçüde yükseltilmiş olması bu sorulara yanıt değildir. Tekrarlamak gerekirse bunun sebebi tedavi eden monitör, duvar veya yatak değildir. Tedavi eden ilaç, doktor, hemşire ve ara elemandır.
Damla Dabis, Nesil Bayraktar’ın bu sözleri üzerine Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi, 1 Ağustos’tan itibaren Türkiye’den gelecek kişilere 7 gün karantina süreci uygulanması yönünde tavsiye kararı aldığını ancak günün sonunda kararı verecek olanın yine bakanlar kurulu olduğunu aktardı. Nesil Bayraktar’ın açıklamasında belirtmiş olduğu nokta üzerinden yola çıkarak, Damla Dabis bu 7 günlük karantina sürecinin yeterli olup olmadığını ve bu karar uygulanırsa PCR testlerinin doğruluk oranının düşük olması gibi sorunları ortadan kaldırmaya yardımcı olur mu sorusunu yöneltti.
Eğer ülkeye gelecek olanları 7 gün karantinada tutmayı başarıp 7 gün sonunda tekrar PCR testi yapılırsa duyarlılığın son derece yükseleceğini aktaran Dr. Nesil Bayraktar, ilk günden itibaren önerilen yöntemin karantina olduğunun altını çizdi. Karantinasız girişleri engellemek adına Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Başkanın ve sendika başkanının bu konularda açıklamalarda bulunduğunu da ekledi.
Damla Dabis’in yaşanan karantina sürecinde bulunan risklerin hala devam edip etmediğini vurgulamak için yönelttiği soruya Nesil Bayraktar, PCR testlerinin doğruluk payının düşük olmasından dolayı toplum içinde saptanamamış hastalarla hala temas etme riskimiz olduğunu yineleyerek, maske, dezenfektan kullanma ve mesafe kurallarına uymaktan erken vazgeçilirse ikinci dalganın geliş süresini o kadar erkene çekmiş oluruz diye aktardı. Bu gerçekle hepimiz yüzleşmeliyiz ve ülkeye koronavirüs aşısı gelene kadar ve bağışıklık sağlanana kadar yaklaşık 1-2 yıl süre oldurduğunu belirtti.
Sürekli PCR testi yaptırmak zararlı mı?
Damla Dabis halktan gelen sorulara da ışık tutmak için güneye sürekli geçen kişilerin fazla test yaptırmak zorunda olmasından dolayı bunun sağlığa bir zararı olup olmadığı konusunda bilgi almak isteyenler olduğunu aktardı. Ayrıca Hemşireler ve Ebeler Sendikası mevsimlik hemşire alımıyla ilgili endişelerini ifade ettiklerini, konunun yasal boyutuna dikkat çeken Damla Dabis PCR test yapımının yanlış uygulanması ve eğitimi alınmadan uygulanmasında da ciddi sorunlar olabileceğini belirtti. Bunun üzerine konuya yönelik Dr. Nesil Bayraktar’ın görüşünü de almak istedi.
Nesil Bayraktar fazla test yaptırmanın kişiye bir zararı olmadığını belirtirken test için örnek alma sırasında zarar görmek ve acılı bir işlem olmasına yönelik ise eğitimli bir kişinin bu uygulamayı yapmasında hiç bir zarar olmadığını belirtti. Nazofaringealni bölgesinden örnek düzgün alınırsa geriye kalan işlem cihaz üzerinden devam etmektedir. Ancak düzgün örnek alabilmek eğitim ve deneyim meselesidir ve bu bağlamda mevsimlik hemşirele emanet edebileceğimiz bir durum değildir. Bu anlamda hemşire arkadaşlar da yeterli sözü söylemiş durumdadırlar diye yanıtladı.
Son olarak program süresince diğer konuklarla da konuşulan Üroloji bölümünün COVID-19 hastaları için boşaltılması söylemleri ve ateşli hasta polikliniğinin kapatılması üzerine açıklamalar yapan Nesil Bayraktar, üroloji bölümünün boşaltılmaması için çözümler üretilmeye çalışıldığını ve Sağlık Bakanlığının dün yapılan bir toplantıda üroloji bölümünün kapatılmayacağı ve nöroloji bölümünün geriye dönüp dönemeyeceğinin kesin olmadığını belitti. Bu konuya çözüm için Sağlık Bakanlığının aldığı kararlar arasında, psikiyatri bölümünün arkasında ki yeni binanın COVID-19 hastaları için kullanılmaya başlanması olduğunu dile getirdi. Ancak uygulanabilir olup olmadığının henüz kesinleşmdiğinin altını çizdi.
Diğer yandan ateş polikliniği açılırken hep birlikte karar velirdiğini ancak kapatılırken bu kararın ortak alınmadığını aktardı. Ateş polikliniğinin şu an olmayışının dezavantajı semptomlu vakaların acil servis kapısından girmeleri ve bu nedenle COVID-19 dışı hastaların ve doktorların da tehlike altında oldukları olduğunu kaydetti.