Devlet Tiyatrosu sanatçılarının bir kısmında, Yaşar Ersoy ile bağlantılı olarak başlayan süreçte, oyunun iptal edilmesine yönelik atılan adımın “sansür” olmadığı şeklinde bir görüş ortaya çıktı.
İfadelere göre, oyun sansürlenmedi. Oyunun Devlet Tiyatroları repertuvarına alınmaması kararı alındı ve oyunun ülkede bulunan başka bir tiyatroda oynanmasının önünde bir engel bulunmadığı ifade edildi. Daha önce Türkiye’de yasaklanan “Sadece Diktatör” adlı oyunun, ülke genelindeki tüm tiyatrolarda oynanmasının yasaklandığı ve sansürün bu olduğunu belirtildi. Buraya kadar her şey tamam.
Oyun süreci nasıl başladı önce ona bakalım. Önceki dönem Devlet Tiyatroları Müdürü İlknur Işıl Türkmen, yasada bulunmayan ancak devlette istihdam edilmiş tiyatro sanatçılarının içinden seçilen 5 kişiden oluşan bir “Repertuvar Kurulu” kurulmasına karar verdi. Oluşturulan bu kurulla birlikte Devlet Tiyatroları sanatçıları oyun hakkında aktif bir şekilde söz sahibi olma şansını elde ettiler. İşte Yaşar Ersoy’un uyarladığı “Yangın Yerinde Kabare” isimli oyun da bu süreçte gündeme geldi.
İlknur Hoca’yı kimse sevmek zorunda değil. Günün sonunda o da siyasi bir şekilde o makama atanmış ve hükümetin düşmesiyle görevden alınmış bir siyasidir. Ancak attığı iyi bir adımın da desteklenmemesi hatalı bir karardır.
Göreve gelen yeni hükümetle atanan bir diğer siyasi Erdinç Akgür ise, işe başlamasının ardından ilk iş olarak “Repertuvar Kurulu”nu, yasal dayanağı olmadığı gerekçesiyle dağıttı. Hemen ardından öğretmenlerden oluşan “Edebi Kurul”, Yaşar Ersoy’un oyununun içeriğinde sakıncalı kısımlar bulunduğu gerekçesiyle oynanmaması yönünde karar üretti. Bu yapılan devlet yönetiminde yapılsaydı bunun adı “darbe” olurdu.
Oyunu okumadım. Duyumlarıma göre oyun içinde Türkiye’nin Kıbrıs’taki işgaline yönelik atıflar yanısıra cinsiyetçi ifadeler de bulunduğuna yönelik iddialar var. Yaşar Ersoy’un yazdığı metin çok kötü olabilir. Herhangi bir şekilde bir sahnede oynanmaya değer bir niteliği de olmayabilir. Ancak bunun kararını vermesi gereken kesim, o oyunu oynayacak ya da değerlendirecek tiyatro sanatçıları olmalıydı. Bu kararı sanatçılar yerine, devletin belirlediği kişiler veriyorsa, bunun adı sansür olur! Yasal bir zemini bulunmayan ancak demokratik bir yapıya sahip olan “Repertuvar Kurulu” zaten basit çoğunlukla oyunun oynanmaması kararı alsaydı, bu tartışma belki de bu kadar uzamayacaktı.
Devlet Tiyatroları sanatçıları, hangi oyunu oynayacaklarının kararını verememekle beraber, siyasi atama olan müdüre yukarıda bahsettiğim nedenlerden ötürü “hööt” demek yerine, suya sabuna dokunmayan bir açıklama yaptılar. Böylelikle, müdürün iktidarını da kabul ederek, rahat bir şekilde “sanat”larını icra etmenin de önünü açmış oldular.
Sanat tarafsız olmalı mıdır?
Sanat siyaset üstü değildir! Sanat tam aksine siyasetin içinde, toplumsal sorunların gölgesinde varlığını sürdürür. Sanatçıların, sanata siyaset karıştığını belirtmesi, kendilerinin ne kadar toplumdan kopuk olduklarının da bir göstergesidir sadece. Toplumlarda her birey bilinçli ya da bilinçsiz olsun; siyasi bir geleneği temsil eder. Siyasete karışmadığını ya da siyasetin kendine karışmamasını talep eden bir birey, dahası bir sanatçı; aslında içinde bulunduğu siyasi yapıya hizmet eder duruma düşer.
Dolayısıyla sanat da diğer her şeyin tarafsız olamayacağı gibi tarafsız olamaz! Tiyatro her şeyden önce politiktir! “Tarafsız gazetecilik” ifadesi ne kadar saçmaysa, “tarafsız sanat” ifadesi de bir o kadar saçmadır!
Özerklik özgürlük mü?
Devlet Tiyatrosu sanatçıları dün yayınladığı açıklamayla, üzerlerinde bulunan yükü bir nebze attılar. Burası bir gerçek. Açıklamalarında özerk bir yapıya sahip olmaları gerektiği ve dolayısıyla geçerliliği tartışılan bir yasanın bir an önce değiştirilmesi gerektiğini kaydettiler. Peki Özerklik Yasası geçince, devlet sanatçıları her istediğini oynayabilecek mi?
Parayı veren devletse, düdüğü tiyatro sanatçıları mı çalacak?
Sanmıyorum…