Bakanlar Kurulu, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, Meclis’in yasama yetkisini gasp etti. Sadece ekonomik konularda yasa gücünde kararname çıkarma yetkisine sahip olan Bakanlar Kurulu, son günlerde yetkisi olmamasına rağmen birçok konuda kararlar alıp, yaptırımlar uygulamaya başladı.
Konuyla ilgili görüşüne başvurduğumuz Avukat Tacan Reynar, Bakanlar Kurulu’nun yetki sınırlarını aşarak ciddi anlamda anayasal kural ihlali yaptığını bildirdi.
Reynar’ın açıklamasının satır başları şöyle:
“İçinde bulunduğumuz süreçte Bakanlar Kurulu’nun yetki sınırlarını aşarak ciddi anlamda bu anayasal kuralı ihlal eden kararlar aldığını görüyoruz.”
“Şu anki hükümet bir olağan üstü durum ilanı yapmadığı için hukuki zemin olarak ‘olağan durum’ şartları içerisindeyiz. Peki öyle olduğumuz ortada iken neden hükümet Olağanüstü Durum Yasası’nı uyguluyor? Ortada ciddi bir anayasal sorun vardır. Alınan tüm bu kararlar yarın yargı denetimine girerse mahkeme elbette soracaktır: Olağanüstü durum kararınız nerede diye.”
“Kaç gündür onlarca telefon alıyoruz. İnsanlar işsiz kalmışlar, işverenleri kağıt imzalatmış ücretsiz izne çıkarılmışlar. İş Yasası açıktır. Hiç kimse ücretsiz çalıştırılamaz. O zaman işverenin kendi içinde bulunduğu bu zor ekonomik koşullardan ötürü ne yapması gerekir? Bunu hiç kimse istemez ancak işten çıkarma yapabilir. O zaman da işçi gider devletten işsizlik ödeneğini alır ve bu sürecin geçmesini bekler. Ancak şimdi devlet işten durdurmayı da yasaklıyor. O zaman ücret ödeyemeyen işveren işçiyi ödeyemeyecek, işçi işsizlik de alamayacak, iş yeri kapalı durumda, o zaman nerede koruyucu devlet ?”
“Bakanlar Kurulu’nun veya Çalışma Bakanı’nın İş Yasası’nın veya çalışma hayatını düzenleyen diğer mevzuat hükümlerini bu hukuki zemin içerisinde iken (ODUR kararı yok) durdurma veya uygulamama hakkı yok. Ben şu anda Çalışma Bakanlığı’nın “işten çıkarma yasaklanacak” kararının da anayasaya aykırı olacağını düşünüyorum.”
“Fasıl 156 Sokağa Çıkma Yasağı Yasası, İngiliz döneminde yürürlüğe girmiş 1955 tarihli bir yasadır. Bu Yasa’nın bütünün 1985 yılında yürürlüğe giren KKTC Anayasası’na aykırı olup olmadığı ile ilgili tartışma yapmayı kenara koyarsak bile, Bakanlar Kurulu’nun aldığı son kararın doğrudan Anayasa’ya aykırı bir karar olduğunu, yasama yetkisinin yani meclisin yetkilerinin gasp edildiğini ve açıkça anayasanın hiçe sayıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.”
İşte o röportajın tamamı:
1- Bakanlar Kurulu’nun Yasa Gücünde Kararname çıkarma sınırı nedir? İstediği her konuda kararname çıkarabilir mi? Bakanlar Kurulu’nun yasal sınırları nelerdir?
Bakanlar Kurulu’nun hangi durumlarda Yasa Gücünde Kararname (YGK) çıkarabilme yetkisi olduğunu KKTC Anayasası madde 112 belirtmektedir. Bu maddeye göre Bakanlar Kurulu sadece ekonomik konularda YGK çıkarabilir. Fakat bunun da bir sınırlaması var. Çıkaracağı bu ekonomik konulardaki YGK’lerin yeni mali yükümlülükler getirmemesi gerekir. Ancak içinde bulunduğumuz süreçte Bakanlar Kurulu’nun bu yetki sınırlarını aşarak ciddi anlamda bu anayasal kuralı ihlal eden kararlar aldığını görüyoruz.
2- Demokratik olarak sokağa çıkma yasağı uygulaması alınarak -ODUR kararı olmadan-; alınan yasa gücünde kararnameler, hükümetin gayri-demokratik uygulamalarını yasallaştırmakta mıdır? Eğer bahse konu kararlar yasa/anayasaya aykırıysa, bu uygulamalardan ötürü yargı yolu açık mı?
Önce şunu görmesi gerekiyor herkesin. Şu anda Kuzey Kıbrıs dünya ile aynı sıkıntıları birlikte yaşıyor ve olağanüstü bir salgın durumu içinde. Ancak bu, Kuzey Kıbrıs’ta bulunan yönetim için buna doğrudan anayasa hukuku bağlamında söylüyorum, KKTC için bu şekilde değil. Çünkü şu anki hükümet bir olağan üstü durum ilanı yapmadığı için hukuki zemin olarak ‘olağan durum’ şartları içerisindeyiz. Peki öyle olduğumuz ortada iken neden hükümet Olağanüstü Durum Yasası’nı uyguluyor? Ortada ciddi bir anayasal sorun vardır. Alınan tüm bu kararlar yarın yargı denetimine girerse mahkeme elbette soracaktır: Olağanüstü durum kararınız nerede diye.
Daha önce bu sıkıntılı süreç başladığında ODUR tartışması yaşanmıştı. O zaman da söylemiştim, yineleyeyim. Eğer siz hükümet olarak ve bu ülkeyi yöneten yürütmenin bir kolu olarak acil icrai kararlar almaya ihtiyaç duyuyorsanız anayasada bunun yeri var. O zaman oturup dünyada bir çok ülkenin yaptığı gibi Olağanüstü Durum ilanı yaparsınız, acil alınması gerekli olan tüm tedbirleri, gerekli yasal değişiklikleri ile birlikte alabilirsiniz. Çokça bu konu sokağa çıkma yasağı için gereklidir diye düşünüldü. Hayır öyle değildir. Sokağa çıkma yasağı için ODUR’un gerekli olmadığını da daha önce söylemiştim. O halde ne için gereklidir? Bizim tek sorunumuz şu anda sokağa çıkma yasağı mıdır? Bu kaotik ortamın sarsıntılarını herkes yaşamaya başladı. Ekonomi çöküyor, insanlar işsiz kalıyor, eğitim ve turizm bitti, kendi kontrolümüzde olmayan bir mali politika var. Tüm bu çöküşü engelleyici yapıcı ve onarımcı bir ekonomik ve sosyal yapının inşası için acil alınması gerekli kararlar ve bunun için de yaptırımı olabilmesi için yasal değişikliklere ihtiyaç var.
Bazı insanlar düşünüyor ki bunu siyasi sebeplerle veya sadece muhalefet olsun veya ODUR’u ilk öneren isim olması hasebiyle Cumhurbaşkanı’na destek olsun diye söylüyoruz. Ya da benim hiç insan hak ve özgürlüklerinin askıya alınmasına ilişkin kaygım yokmuş gibi yorumlar okuyorum. Bu çöküşün altında hepimiz kalacağız. Şu anki hükümet zor ve şansız bir dönem yaşıyor ama eğer hükümet iseniz hukuka uygun kararlar alarak yönetmeyi de bileceksiniz. Siz bunun için varsınız. Hukuku herkes ihlal edebilir ama devlet olduğunu ileri süren bir yapının başında olanlar bunu yapamazlar. O zaman bazı itiraflarda bulunmanız gerekir ama şimdi zamanı değil. Tek amacım hatalı gördüğüm bir husus olduğunda bir hukukçu olarak ve o sorumluluk bilinci içinde doğru yolu önermek. Siyasi fikirlerimizin bu süreçte zerre kadar önemi yok.
Daha önce de söylediğim gibi Anayasa’nın açık hükmü karşısında herhangi bir şekilde zarara uğrayan veya bundan doğrudan doğruya meşru menfaati etkilenen herkes gidip idareye ve çıkarılan tüm Bakanlar Kurulu kararlarına karşı dava açabilir. Sokağa çıkma yasağı kararı alınmış olması veya ODUR ilan edilmeden alınan tüm kararlar, Bakanlar Kurulu kararlarına herhangi bir meşruiyet veya yassallık kazandırmaz. Herkes dava açabilir.
Bir görüş de var ki, zaten olağanüstü bir durum yaşıyoruz, hukukla, bu alınan kararların anayasallığı ile mi uğraşacağız diyen. Ben bu aklı çok gerilerde bıraktığımızı düşünüyordum ama görüyorum ki bu ülkenin kendisini aydın gören kesiminde bile halen elzem olduğunda hukuk ihlal edilebilir diyen bir çağdışı bir zihniyet var. Ve üstelik bu kesim KKTC’ye ve öngördüğü hukuki rejime de sıkı sıkıya bağlı olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar. Zaten aksi iddia edilemez değil mi? Çağ dışı derken de tam manasıyla söylüyorum, hukuk tanımayan, devlet aklını ve çıkarlarını her türlü değerden üstün görenler için söylüyorum.
3- Hükümetin işçilere bin 500 TL destek vereceği ifade edildi. Öte yandan neredeyse tüm özel sektör emekçilerinin şu anda maaşları kesildi. Sözleşmesi bitmeyen bir işçinin eline asgari ücretin altında maaş geçmesi yasal mı? Bu yasal haklar nasıl aranacak?
Hükümet sadece KKTC ve TC vatandaşlarına destek vereceğini söyledi. Burada da bir ayrımcılık yapıldığı ortada zaten. Öncelikle bunun giderilmesi gerek. Bu durum içinde şunu düşünmeliyiz ve bunu herkesten önce devleti yönettiğini iddia edenler düşünmeli. Devlet ne için var? Eğer bu sıkıntılı süreçte vatandaşını işsiz ve aç kalmaktan koruyamayacak bir yapı ise bu içinde yaşadığımız, o zaman zaten olmuş olmamış önemi yok.
Hükümetin vatandaşlar için gidin borçlanın, size kredi imkanı yaratıyoruz, borç alıp ödeyin dediğini görüyoruz. Dünyada bunu söyleyen kaç yönetim gördünüz? Borçlanması gereken devlettir. Borçlanır vatandaşını öder, koruyucu olması gerekir çünkü, sonrasında da ekonomi rayına oturunca tahsil edeceği vergilerle kendi borçlandığı kaynakları öder.
Kaç gündür onlarca telefon alıyoruz. İnsanlar işsiz kalmışlar, işverenleri kağıt imzalatmış ücretsiz izne çıkarılmışlar. İş Yasası açıktır. Hiç kimse ücretsiz çalıştırılamaz. O zaman işverenin kendi içinde bulunduğu bu zor ekonomik koşullardan ötürü ne yapması gerekir? Bunu hiç kimse istemez ancak işten çıkarma yapabilir. O zaman da işçi gider devletten işsizlik ödeneğini alır ve bu sürecin geçmesini bekler. Ancak şimdi devlet işten durdurmayı da yasaklıyor. O zaman ücret ödeyemeyen işveren işçiyi ödeyemeyecek, işçi işsizlik de alamayacak, iş yeri kapalı durumda, o zaman nerede koruyucu devlet ? İşçiler ister işten durdurulmuş olsunlar, ister ücretsiz izne çıkarılsınlar, alamadıkları tüm alacakları ve maaşları için işverenlerine karşı dava açabilirler. Özellikle ücretsiz izin durumu kesinlikle yasaya aykırıdır, buna yönelik haklı taleplerine yargının da kayıtsız kalacağını düşünmüyorum. Ancak işveren açısından da bakıldığında bu durumun da bir mücbir sebep oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü işyerleri devlet tarafından kapatıldı. Kapatılmayan işyerleri için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bu gibi yerlerin dava açma hakkı her halükarda var. Bir de çalışma izni ile burada bulunanlar var ki, en kötü durumda olanların üçüncü ülke vatandaşları ardından onların olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada resmen rehin kaldılar.
4- Çalışma Bakanı işten durdurmanın yasaklanacağına dair bir duyuru yaptı. Bu duyurunun, aslında devletin işsizlik maaşı ödememesi üzerine kurgulandığına dair iddialar da var. Çalışma Bakanlığı, kendi uhdesinde işten durdurmayı yasaklayabilir mi?
Bakanlar Kurulu’nun veya Çalışma Bakanı’nın İş Yasası’nın veya çalışma hayatını düzenleyen diğer mevzuat hükümlerini bu hukuki zemin içerisinde iken (ODUR kararı yok) durdurma veya uygulamama hakkı yok. Ben şu anda bu kararın da anayasaya aykırı olacağını düşünüyorum. Birçok diğer karar gibi.
5- Attığın tweetlerde, Bakanlar Kurulu’nun meclisi ekarte ettiği ve Anayasayı ayaklar altına alarak yasadışı kararlar ürettiğinden bahsettin. Özellikle son olarak 2 Nisan’da Sokağa Çıkma Yasağı Yasası’nda cezaları düzenleyen yeni bir Yasa Gücünde Kararname çıkarması sonrasında. Bakanlar Kurulu’nun bunu yapmaya yetkisi yok mudur?
Fasıl 156 Sokağa Çıkma Yasağı Yasası, İngiliz döneminde yürürlüğe girmiş 1955 tarihli bir yasadır. Bu Yasa’nın bütünün 1985 yılında yürürlüğe giren KKTC Anayasası’na aykırı olup olmadığı ile ilgili tartışma yapmayı kenara koyarsak bile, Bakanlar Kurulu’nun aldığı son kararın doğrudan Anayasa’ya aykırı bir karar olduğunu, yasama yetkisinin yani meclisin yetkilerinin gasp edildiğini ve açıkça anayasanın hiçe sayıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İdare herhangi bir yasa tahtında kendisine açıkça yetki verilmeyen hiçbir yetkiyi kullanamaz. Özellikle bu husus anayasada düzenlenmişse. Anayasa’nın 112.maddesinde sadece Bakanlar Kurulu’nun ‘ekonomik konularda’ Yasa Gücünde Kararname çıkarabileceği açıkça yer alır. Buna aykırı bir düzenleme yaparak anayasayı ihlal etmek nasıl bir ciddiyetsizlik nasıl bir akıldır? Üstelik Yasa’nın içeriğine bakıldığında cezanın ne olacağı orada yazıyor. Yasayı değiştirebilecek olan sadece meclistir. Bakanlar Kurulu bunu yaparak ayrıca seçmenlerin seçtiği temsilcilerine ve doğrudan seçmene de yetki gaspı yapıyor. Yasa Gücünde Kararname’nin gerekçesinde açıkça şöyle yazıyor:
‘İçerisinde bulunmakta olduğumuz durumun ciddiyeti ve aciliyeti göz önünde bulundurulduğunda söz konusu Sokağa Çıkma Yasağı Yasasının Suç ve Cezalar maddesinin güncellenmesine ihtiyaç olduğu aşikardır.’
Bu güncellemeyi yapacak olan meclistir. Yarın, çok açıkça söylüyorum: Bu maddeden dolayı yargılanacak olan insanların davaları mahkeme huzuruna geldiğinde hepsi de anayasaya aykırılık iddiasında bulunabilirler. Sonucunda da sokağa çıkma yasağına uymayan bu insanlar kuralları ihlal etmelerine rağmen ceza almayabilirler.
Bu çok ciddi bir ihmaldir ve bütün sorumluluk da bu Bakanlar Kurulu kararına imza atan kişilerin omuzlarındadır. Ancak sadece onlarda değildir. Siyasal sistem içerisinde sorumluluk üstlenen herkesindir. Bu anayasa dışı kararlarla yetkileri elinden alınan tüm milletvekillerinindir. Hükümet maalesef bu şekilde hareket ederek de en fazla Yargıyı ağır bir yük ve sorumluluk altında bırakıyor.