Bir seneden uzun bir süredir birçok yasak ve kısıtlama ile karşı karşıyayız. Bir çoğu bilimsel yaklaşımdan yoksun, çoğu zaman sadece ekonomik çarkların dönmesi üzerine kurgulanan bu yasakların, insanlar tarafından kabulü ise, tüm bu anlamsız şeylerin meşrulaşmasından başka bir şeye hizmet etmemektedir.
Koronavirüs salgınının devletleri otoriterleştirdiği bir gerçek. Dünyanın hemen her yerinde insanlık onuruna uygun olmayan kısıtlamalar ve yasaklamalar halen devam ediyor. Kıbrıs’ın kuzeyinde de Pazar günleri tam sokağa çıkma yasağı ile geri kalan günlerde akşam 21.00’den sonra sokağa çıkma yasakları sürüyor. (Bu yasak önümüzdeki hafta itibariyle 22.00’ye çekilecek.)
Bahsi geçen yasakların, yasak koyuculara göre herhangi bir bilimsel altyapısı var mıdır bilinmez, ancak yasaklardan daha da kötü olan şey; bunların insanların içine işlemesidir… Yasağın başlamasının ardından gerekçesi ne olursa olsun sokağa çıkan bir insanı ‘afişleme’ ya da sosyal medya üzerinden kınamalar; dahası nefret söylemleri herkes için büyük tehditler içermektedir.
Dün akşam Türkiye Futbol Süper Ligi’nde şampiyon olan Beşiktaş’ın Kıbrıs’ın kuzeyindeki taraftarları, ‘yasak’ olarak belirlenen saatlerde kutlama yapmak için sokağa çıkınca, ülkedeki birçok gazete de dahil olmak üzere binlerce sosyal medya kullanıcısı, polise çağrıda bulunarak, devlet tarafından yasak olduğu belirlenen saatlerde sokakta olduğu için bireylere ‘ceza’ uygulaması yapılmasını talep etti. (Bu cümleleri kurarken, bahsi geçen kişilerin maskesiz bir şekilde kalabalık ortamlara girmesini, ayrı bir tartışma konusu olarak bir kenara bırakıyorum.)
Hiçbir anlamı olmayan ve her birimizin sosyal yaşamlarını alt üst eden bu yasaklara yönelik bir söylemde bulunmak yerine, sokakta kutlama yapan insanları hedef göstermek bu noktada sorunlu bir tavır olabilir.
Hepimizin yapmak isteyip de yapmadığı ‘sokakta olma hali’ ile ilgili, sivil itaatsizlik uygulayarak, her ne amaçla isterse olsun sokağa çıkan insanları yargılamak, doğru bir tavır değildir. Sorun, hafta içi mesai saatleri sırasında, yüzlerce kişi ile görüşen bizlerin, gece vakti evine kapanarak, ertesi gün yeniden işe gideceğimiz ana kadar duvarlarla konuşmamız ve bunu ‘doğru’ olarak kabul etmemizdir.
Anlamsız olan polisin ceza yazmaması değil, evde oturup sokakta olan insanlara karşı nefret beslememizdir. Lütfen polisi, sokağa çıkan insanları cezalandırması yönünde teşvik etmeyelim. Zira yasağın kendisi yeterince anlamsız. Sokak hepimizin.
Son söz: Sokakta olanlara değil, yasak koyanlara karşı tavır alalım. Hayatta olma amacımız, işleyerek bir başkasına para kazandırmaktan çok daha fazlasıdır.
Fotoğraf: Havadis Gazetesi