Büke DORUKAN
YouTube’da Cenk Hoca tarafından yayınlanan bir video için Cumhurbaşkanlığı erişim engeli talebinde bulundu ve Lefkoşa Kaza Mahkemesi, YouTube’da paylaşılan ağır hakaret ve küfür içerikli videoya Bilişim Suçları Yasası uyarınca (ilk kez) erişimin engellenmesi yönünde emir verdi. Konu üzerine sosyal medyada birçok eleştiri gelmeye devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Bilişim Suçları Yasası üzerine açıklamasında özgürlüklere dokunulmayacak demesinin üzerine ve yasanın birçok örgüt ve siyasi parti tarafından anayasa mahkemesine taşınması gündemdeyken böyle bir girişimde bulunulması tartışma konusu oldu.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı videoya erişim engeli gelmesi için yaptığı bu girişimde tartışılması gereken esas olayın videoda geçen söylemler ve hareketlerin kısıtlanmasının ifade özgürlüğünü hangi ölçüde ve noktalarda engellediğidir. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Barış Burcu açıklamasında ‘düşünce ve ifade özgürlüğü içinde değerlendirilmesi mümkün olmayan iki yayın…’ sözleri yer alıyor. Ancak bu iki yayından biri olan Cenk Hoca’nın söylemlerinden çok daha ağır olduğu görece kabul edilebilecek hakaretlerin yer aldığı çeşitli emsal davaların bile beraat ile sonuçlandığını örneklendirebiliriz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin düzenlemiş olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesi ifade özgürlüğünü şöyle açıklar; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.”
Bu bağlamda Ankara Barosu Dergisi tarafından yayımlanmış olduğu Av. Seçkin Türkoğlu’nun yazdığı makale “Olmayan Suç: Cumhurbaşkanına Hakaret”, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamalarından yargıya taşınan olayları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yayınlamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayanarak nasıl beraat kararı verildiğini inceleyen yazıyı yorumlamak gerekiyor.
Ankara Barosu yazıda belirttiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90/5. usülüne uygun yürürlüğe giren uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hak ve özgürlükler iç hukukun bir parçası olarak değerlendirilmesi gerektiğini gösterir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında siyasi ifade özgürlüğünü temel olarak alır ve siyasi tartışma özgürlüğünü ‘Tüm demokratik sistemlerin temel ilkesidir’ diye değerlendirir. Ayrıca hükümetlerin denetiminden sorumlu olarak tutulduğu yasama ve yürütme organına ek olarak halk ve kitlesel medyayı da belirtir. Bu noktada günümüzde en yaygın kullanılan medya organlarından biri olan YouTube’de yayınlanan bir videonun erişimine engel kararı ifade özgürlüğünü temelden sarsan bir karar olarak değerlendirmek yanlış olmaz.
Makalede yerel mahkemeler bağlamında ifade özgürlüğünün korunması için olumlu sonuçlar verdiği nadir mahkeme kararlarını örneklendirerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarının önemini vurguluyor. Av. Seçkin Türkoğlu’nun yazısında yer alan bir çok mahkeme kararının değerlendirmesinden ikisini burada değerlendiriyoruz.
Yerel mahkemeler bağlamında ifade özgürlüğünün korunmasına örnek verilecek olursa,
Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 2016’da görüşülen bir davada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan diktatör eleştirisine ilişkin mahkeme kararının değerlendirmesi şu şekilde oldu;
“…Düşünce özgürlüğü bir olayda hakaret ve kasten yaralamaya dönüştüğünde, düşünce özgürlüğünden bahsedilemez. Olayda sanığın Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiğinden bahsedilmiş ise de, halkın temsilcilerinin eleştirilere daha açık olmaları, bireylerin de eleştirilerini güvenli ve daha rahat biçimde dile getirerek sorunlarını açıklayabilmeleridir. Bu diktatör suçlaması kişiye sövmek ve hakaret etmek kastını taşımayıp eleştiri ve tenkit düzeyinde kaldığından sanığın BERAATİNE karar verilmiştir.” ifadeleri yer alıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görüşülen örnek verilebilecek başka bir dava ise, Lingens/Avusturya kararında mahkeme kamu makamları tarafından ifade özgürlüğüne müdahale yapıldığını ifade ediyor. Mahkeme Lingens adında bir gazetecinin dönemin Başbakanı Kreisky hakkında yazdığı bir yazıda Başbakan’dan “aşağılık oportünist, ahlaksız, onursuz” ifadelerinin kullanmasının cezalandırlıması karşısında verdiği kararın bir kısmında şu sözler yer alıyor;
“…Bir siyasetçi, özel şahıstan farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz bir biçimde, gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar; bu nedenle daha geniş bir hoşgörü göstermek zorundadır…”
AİHM kararlarında belirttiği üzere ifade özgürlüğünün ihlal edilmesini kanıtlayan en büyük dayanağı, “siyasi meselelerin açık bir biçimde tartışılmasının yararıyla bağlantılı olarak tartılmalarıdır ve bir siyasetçiye yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniş” olmasıdır.
Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dolaylı bir biçimde maruz kaldığı bu sözler üzerine erişim engeli için Bilişim Suçları Yasası altında yargıya başvurması bu yasanın içerisinde getirdiği ifade özgürlüğü kısıtlamalarının bariz şekilde kendisi tarafından kullanılmasını işaret ediyor. Lefkoşa Kaza Mahkemesi ifade özgürlüğünü kısıtlamayı teşkil ettiğini gerekçe gösterecek Anayasa maddelerini öne sürmemesi de yargının bu düzeyde yetersiz kaldığının bir göstergesi. Bu durumda halk yargı karşısında bireysel bir suçlama ile yüzleşince kısıtlamalar karşısında adaletsizliğin pekiştiği bir durumla karşı karşıya kalıyoruz.
AİHM kapsamında küfür ve hakaret üzerine alınan kararların ifade özgürlüğünü savunmak ve korumak üzerine tutumu Türkiye’nin yerel mahkemelerinde nadir de olsa yer alırken Kıbrıs’ın kuzeyinde insan hakları üzerinde hassasiyetini her noktada dile getiren ve haksız kararların karşısında duran bir siyasi lider tarafından yasa geçer geçmez kullanarak ifade özgürlüğünü göz ardı ettiği anlamına geliyor.
Sonuç olarak Bilişim Suçları Yasası’nın özellikle ifade özgürlüğünü bunun yanında temel hak ve özgürlükleri korumaya ilişkin aykırılık gösteren maddeler barındırması halkın bireysel boyutta yargıya taşınmasının önünü açıyor. Bunun sonucu insanaların daha önce karşılaşmadıkları ölçüde bir kısıtlama ile yüzleşmeleri olabilir.