Avrupa Parlementosu seçimleri sandıklarının kapanması üzerinden yirmidört saat geçti ve önümüze yüzlerce veri ve yorum sunuldu. Seçim sonuçları ışığında, Kıbrıs özelindeki eğilimleri değerlendirmek, diğer yandan da Avrupa’da değişen siyasi spektrumu ele almak, ileride, özellikle Kıbrıs konusu özelinde ve dışında, sol politikaları güncel tutmak ve geliştirmek anlamında çıkarımlar yapmak gereklidir.
Kıbrıs’ta, seçim sayesinde Avrupa vatandaşlığı ve temsiliyet konularında çok tartışma yaşadı. Bulunduğumuz coğrafyada en zor şeylerden bir tanesi Kıbrıslıtürk kimliğine sahip olmakken, sırf bu yüzden bile AP seçimleri çok önemli sorgulatıcı bir role sahiptir. İlk kez, kendini sol olarak konumlayan bir parti olan AKEL Kıbrıslıtürk bir aday çıkardı ve aktif olarak Niyazi Kızılyürek için de çalışmalar yürüttü. Rakamsal olarak bakacak olursak, kuzeyde yaşayan Kıbrıslıların, partisi/kendisi için kullandığı 4,000 oy, AKEL içerisinde onun ikinci sıraya konumlanmasına sebep olmuş olsa da, dikkat edilmesi gereken husus, güneyde yaşayan Kıbrıslılardan aldığı 21,000 oy almış olduğudur. Zira, bu gerçeklik aslında Kıbrıslıtürkler arasında, ben dahil, birçok önyargıyı yerle bir etmiş bir olgu. Kampanya süresi boyunca, kampanyanın dilini “sadece Kıbrıslıtürkleri değil, tüm Kıbrıslıları temsil eden federalist bir aday” kimliği ve söylemi ile yürütmüş olması, kuzeydeki ezber söylem ve önyargılarla birlikte, güneyde de birçok dogmanın tartışmaya açılmasına ve yıkılmasına neden olmuştur. Kişi özelinde bakacak olursak, oldukça kalibreli, bildiğim kadarıyla en az dört lisanı çok iyi kullanan, Kıbrıs tarih ve siyaseti hakkında onlarca kitap yazmış bir şahsın, “milli” damarlar yüzünden kazanmamış olması, çok talihsiz bir sonuç olurdu. Normal bir “ülkede” olması gereken oldu ve böyle bir kişiye temsiliyet görevi verildi.
Niyazı Kızılyürek’in adaylığını bir yandan “asimilasyon” eleştirisine maruz bırakanlar varken, diğer yanda da tüm bu seçim ve kampanya pratiğinin bizlere gösterdiği olumlu gelişmeler mevcut. İki dili konuşan toplum, ilk kez beraberce bir adayın arkasında yürüdü. İlk kez iki toplumlu üyeler ve gönüllüler, etnisiteden bağımsızca hareket ettileri; temele ‘Kıbrıslı’yı koydular.
Kanaatimce, bu kampanyanın, tarihteki Enosis söylemine karşı duramamış, 2003’te adadaki çözüm umutlarını ‘hayır’ oyuyla yerle bir eden AKEL tarafından yürütülmüş olması ise, en çok üzerinde durulması gereken bakış açısı. Ayrı bir yazının konusu olacak kadar önemli olsa da kısaca bir şeyler söylemek gerekiyor: Yüzleşmenin önemi büyüktür. Bu kampanya belki bir özür niteliği taşısa da, AKEL tarafından gerçek bir yüzleşme, kabulleniş ve özür pratiğinin devreye sokulması, tüm destekçi ve karşıtların baskı ve inatla sürdürmesi gereken bir arzu ve söylemdir.
Diğer yandan, tüm bunlar olurken Yasemin Hareketi’nin altı Kıbrıslıtürk adayla katıldığı seçimde, Kıbrıslıtürklerden 1,300, Kıbrıslırumlardan 4,000 oy alması çok büyük bir başarıdır. İncelenmesi gereken başarı, bu altı adayın üniter Kıbrıs söylemi ile birlikte, ‘koskoca’ aşırı Elen milliyetçiliğinin dörtte biri kadar oy almış olmasıdır. Buna ek olarak, kampanya söylemi içerisinde, ırkçılık, faşizm, emek sömürüsü söylemi çok sönük kalırken, AKEL ve adayı Kızılyürek’e karşı çok sert bir cephe kendini konumlandırmış olması bir yana, çıkarmış olduğu aday listesinin yapısının etnisiteye yönelik oynaması, söylemi ile örtüşecek hiçbir Kıbrıslırum’a yer vermemiş olması çok büyük bir eksiklik olarak değerlendirilebilir. Bir sonraki seçimlerde, beş yıl önceye göre iki katından fazla artırmış oldukları oylarının üzerine kat be kat çıkmaları en büyük temennilerden birisi olmakla birlikte, eleştirileri dikkate almaları, diğer adaylar ve seçmenlerdeki ‘çelişkilerden’ dolayı kutuplaşma değil ama mutlak toplumsal kazanım amaçlamaları da bu doğrultuda onlara yardımcı olacak olgulardır.
Seçim sonuçlarına göre, aşırı sağ ELAM’ın hiç AP milletvekili çıkaramamış olması büyük bir kazanım olsa da, almış oldukları oy toplamının 2009 AP seçimlerine göre 3.3 kat, yereldeki son genel seçimlere göre de neredeyse iki katına çıkmış olması, aslında aşırı sağın çok da büyük bir yara almadığını bize gösteriyor. Onlar yerine, sosyal demokratlar grubu üyesi EDEK’in bir milletvekili çıkarmış olması, Avrupa solu açısından da, Kıbrıs açısından da çok daha iyi bir gelişme. Zira, aşırı milliyetçilik ve faşizmi ‘yerine oturtan’ her gelişme, olumlu bir gelişmedir!
Kıbrıs’ta bunlar oluyorken, Avrupa çapında, özellikle AKEL’in dahil olduğu EUL/NGL grubunun (Avrupa Birleşik Sol/Kuzeyli Yeşil Sol Konfederatif), sosyal demokrat grubuyla birlikte toplamda 50’ye yakın sandalye kaybetmiş olması, sol söylemin batıda girdiği çıkmazı bize gösteriyor. Sol’un, emek-sınıf ekseninden koparıp yoğunlaştığı LGTBI, göçmen politikları, ayrımcılık, v.s gibi konulardaki gerekli karşıt söyleminin basite indirgenerek, liberaller ve merkez sağ tarafından araç edilebilecek olmasını öngörememiş olması, zayıflamış bir sol ve güçlenmiş liberallerle ile bizi başbaşa bıraktı.
Sırada koskoca bir ekoloji konusu üzerinde, güçlenen Yeşiller grubuyla yapılacak elzem ortak çalışmaların yanı sıra, sınırsız bir kıtada, sosyal haklar ve emekçi hakları için atılacak çok adım var. Sırada, Türkçe konuşan federalist bir Kıbrıslının Avrupa Parlementosu içerisinde Kıbrıs’ta bir federasyon yönünde açabileceği kapılar, grubuyla birlikte Avrupa solu için getirebileceği yenilikçi çözümleri gözlemlemek var.