Vicdani retçi Nuri Sılay, reddini açıklayalı tam 4 yıl oldu. 7 seneden beri Kıbrıs’ın güney yarısında yaşamaya mahkum edilen Sılay, 4 sene önce vicdani reddini açıkladı. Vicdani Retçi Nuri Sılay ile, vicdani ret, yasal süreç ve zorunlu askerlik üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sılay: ” Vicdani ret sürecimin dördüncü yılında, kuzeye geçmediğim yedinci yıla girmiş olduk. En temel haklarımdan biri olan kendi ülkemde seyahat ve ikamet özgürlüğüm Kıbrıs’ın kuzeyindeki militarist yapı sayesinde elimden alınmış oluyor.”
“Ben her şeyden önce bir dünya vatandaşıyım ama özelde bir AB vatandaşı olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde adına devlet denen militarist yapının bireylere dayattıklarını kabul etmek zorunda değilim.”
“Ben yurtdışında değilim, Kıbrıs’tayım. Kaldı ki zorunlu askerliği reddeden herhangi bir bireyin kuzeyde yaşama şansı olmamasını yurtdışına çıkması için makul ve yeterli bir sebep olarak görürüm. Evet, Kıbrıs tek ülkedir ama ne vicdan, ne de vicdani retçiler tek değildir.”
“TSK’nın, yani dolaylı olarak GKK’nın görüşleri her zaman ki gibi siyasilerin, toplum tarafından seçilen sivillerin görüşlerini hizaya getirmesini bildi. Maalesef adanın kuzeyinde yaşayan insanların çıkarları ve hakları değil, Türkiye’nin çıkarları ve hakları esas alındığından o süreç de tozlu raflara gönderilmiş oldu.”
“Yasa süreci başarısızlıkla sonuçlanmış olabilir. Fakat mücadele devam edecek. Ne kadar direnseler de, ne kadar insanı görmezden gelseler de vicdanı susturamazlar. Bütün bu olumsuzluklar ve insan haklarına aykırı yasal duruma rağmen bir çok genç arkadaşım benimle iletişime geçiyor, çıkıp güneye geliyorlar, konuşuyoruz. “
SORU: 4 senede vicdani reddin neresindeyiz?
Keşke bir yerlere geldiğimizi söyleyebilseydik. Maalesef hiçbir yerdeyiz. 28 Ocak 2016’da vicdani reddimi kamuoyuyla paylaşıp Yüksek İdare Mahkemesi’nde dava sürecini başlattığımızda 3 yıldır kuzeye geçmiyordum.
Vicdani ret sürecimin dördüncü yılında, kuzeye geçmediğim yedinci yıla girmiş olduk. Bunu neden söylüyorum? Çünkü en temel haklarımdan biri olan kendi ülkemde seyahat ve ikamet özgürlüğüm Kıbrıs’ın kuzeyindeki militarist yapı sayesinde elimden alınmış oluyor. Bu elbette benim kararım, askere gitmeyi reddetmek, bu nedenle Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayamayacak olmam benim tercihim, hakkım. Bu hak her bir bireye başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere uluslararası hukuk tarafından tanınmakta.
Ben her şeyden önce bir dünya vatandaşıyım ama özelde bir AB vatandaşı olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde adına devlet denen militarist yapının bireylere dayattıklarını kabul etmek zorunda değilim. Askere gitmemek, savaş oyunlarının parçası olmamak, anti militarist olmak gerek dünyamızın, gerekse yurdumuzun en büyük ihtiyacı olan barışa hizmet etmek demektir. Bu talepten ötürü cezalandırılmak, bedel ödemek zorunda bırakılmak elbette kabul edilebilir şeyler değildir.
“Silahların gölgesinde barış yapamazsınız”
50 yılı aşkın süredir devam eden Kıbrıs sorununa çözüm bulma girişimlerinin başarıya ulaşmasının önündeki bugün en büyük engel Kıbrıs adasının militarize halidir. Silahların gölgesinde barış yapamazsınız. Barış, silahlar toprağa gömüldüğü zaman barıştır. Kıbrıs adasının demilitarizasyonu, adayı bölünmeye götüren garantiler konusu bugün herkesin cesaretle konuşması gereken konular olmalı.
Başımızı döndürüp yurdumuzun etrafında ne olup bittiğine, dünyanın içinde bulunduğu duruma baktığımız zaman bu militarizasyonun bizler için ne kadar tehlikeli olduğunu görebilmemiz gerekiyor. Maalesef tüm bunları konuşamıyoruz. Konuşan insanlar da ötekileştiriliyor, hedef gösteriliyor ya da değersizleştiriliyor.
Bilirsiniz, Kıbrıs’ın kuzeyinde meşhur bir refleks vardır; ne zaman insanı ilgilendiren, haklarını ilgilendiren konulardan bahsetseniz, “bütün sorunlarımız bitti de şimdi bunu mu konuşacağız?” tepkisi alırsınız. Hatırlayınız örneğin bu süreç utanç verici Ceza Yasası değiştirilmeye çalışırken de yaşandı.
“Kimse, kimsenin vicdanını yargılayacak hakka sahip değildir”
“Doğaya aykırı cinsi münasebet” tanımının kaldırılarak eşcinsel erkekler arasındaki ilişkinin suç olmaktan çıkarılması sürecinde de hep bu tepki verildi. Evet, şimdi bunları konuşmamız gerekiyor. Çünkü insan kendi vicdanıyla, kendi kararları ve kimliğiyle vardır. Kimse, ister devlet, ister herhangi başka bir güç insanı temel özgürlüklerinden ve vicdanından alıkoyamaz, koymamalı.
Ben vicdani ret konusuna da bu şekilde bakıyorum. Kimse, kimsenin vicdanını yargılayacak ya da kendisi gibi olmayı bekleyecek hakka sahip değildir. Her birey kendi vicdanıyla vardır. Bırakınız vicdani reddin hak olduğunu reddedenleri, kabul edenler de zaman zaman vicdanı tek bir kalıba sokmaya çalışıyorlar. Kimisi bana yönelik diyor ki sen vicdani retçi değilsin, çünkü Kıbrıs’ın kuzeyinde değilsin, güneyde kaçaksın. Kimisi askerliğini yapıp seferberliği reddeden vicdani retçi arkadaşlarımın retçi olmadığını, çünkü askerliği yaptıklarını söylüyor.
“Ne vicdan, ne vicdani retçiler tek değildir”
Kıbrıs tek ülkedir. Ben, Kıbrıs’ı iki ayrı ülke olarak görüp, güneyi yurtdışı olarak tanımlayanlara, üstelik Sol’dan konuştuğunu iddia ederek bunu dillendirenlere söyleyecek bir şey bulamıyorum, gülüyorum.
Ben yurtdışında değilim, Kıbrıs’tayım. Kaldı ki zorunlu askerliği reddeden herhangi bir bireyin kuzeyde yaşama şansı olmamasını yurtdışına çıkması için makul ve yeterli bir sebep olarak görürüm. Evet, Kıbrıs tek ülkedir ama ne vicdan, ne de vicdani retçiler tek değildir. Zorunlu askerliği reddetmek de, zorunlu askerliği yapıp seferberliği reddetmek de, askere gidip silah almayı reddetmek de kişinin kendi vicdanına kalmış bir şeydir.
Unutmamak lazım ki vicdan dediğiniz şey bakkaldan satın alınmaz. Yaşamınızla, yaşadıklarınızla, tecrübelerinizle gelişir ve değişir. Bu yüzden tek tip vicdan yaratma çabası ve birbirimizi bunun üzerinde eleştirmenin bir gereği yoktur.
Ben elbette vicdani ret kararımı olgunlaştırırken, kuzeyde olmamanın bazı dezavantajları olacağını, hayatın içinde olmayanın, pratikte kolay kolay olamayacağını biliyordum. Gerek az önce bahsettiğim gereksiz tartışmalar, gerekse toplum içerisinde olmamak yaşadım hak ihlallerinin konuşulmamasını beraberinde getirdi.
Halen kendi ülkemde siyasi mülteciyim. Halen, vicdanımın reddettiği bir şeyi yapmadan kendi ülkemde seyahat ve ikamet özgürlüğüm yok. Bulunduğumuz nokta budur.
SORU: Davayla ilgili süreç ne?
Yüksek İdare Mahkemesi’nde Başbakanlık ve GKK aleyhine açtığım dava yaklaşık 2 yıl sonra reddedildi. Zaman zaman komik, bazen öfkelendiren bir süreç yaşadık. Örneğin süreci uzatmak için Başsavcılığın “Asal Şube’ye ulaşamıyorum” bahanesi bile karşımıza ciddi bir argümanmış gibi sunuldu.
“Mahkeme huzuruna çıkmam gerektiği sonucuna varıldı”
Biz davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kktc’nin iç hukuku olduğunu ve çelişki halinde var olan yasalardan üstün olduğunu söylüyorduk. Maalesef mahkeme bunu tartışmaktan ısrarla kaçınarak, konuyu benim özelimde tutmaya çalıştı.
“Vicdani reddin yasal bir hak olması için dava açtık”
Ben kişisel bir talep ile dava açmadım. Tam aksine vicdani reddin yasal bir hak olarak tanınması için yasal zemin olduğu ve benim gibi herkese tanınması gerektiği noktasında dava açtık. Savcılık önümüze mantığa sığmayan, kabul edilemeyecek argümanlar koydu. Örneğin benim lise sonrası yaş haddine kadar askerlik ertelememi vicdani retçi olamayacağıma dair gerekçe olarak mahkemeye taşıdılar. Sanki askerliği reddetmek bir hakmış da bunu yapmayarak askerliği ertelemişim gibi.
Benim kuzeyde olmadığımı, vicdani retçi olup olmadığıma dair mahkemeyi ikna etmem gerektiği bunun için de mahkeme huzuruna çıkmam gerektiği sonucuna varıldı.
“Akla sığmayacak ve kabul edilemeyecek bir tutum aldılar”
Sanki de vicdani ret yasal bir hak, mahkeme de kimin retçi kimin olmadığına karar vermeye yetkiliymiş gibi akla sığmayacak ve kabul edilemeyecek bir tutum aldılar.Kısacası mahkeme benim kuzeye gitmem halinde, askerlik yapmadan yasal yollardan baştan çıkamayacağımı görmezden gelerek, adeta benimle dalga geçerek konuyu kapattı.
Elbette konu kendileri açısından kapanmıştır, benim açımdan değil. Evet, Yüksek Mahkeme’nin dışında başka gideceğim bir iç hukuk yolu yok. Fakat Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oradadır. Bir AB vatandaşı olarak tüm yasal haklarım saklıdır ve bunları sonuna kadar arama kararlılığındayım.
SORU: Meclis’te bir süre konuşulan daha sonra rafa kaldırılan Vicdani Ret Yasası ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Bildiğiniz gibi vicdani ret hakkı, ilgili meclis komitesinin gündemine dörtlü koalisyon döneminde geldi. Ki hatırlayacaksınız dört parti de vicdani reddi bir hak olarak gördüklerini ve gerekli yasal düzenlemeyi yapacaklarını kendi seçim programlarına tek tek açıklamışlardı. Fakat her zaman olduğu gibi her şey yine lafta kaldı.
TSK’nın, yani dolaylı olarak GKK’nın görüşleri her zaman ki gibi siyasilerin, toplum tarafından seçilen sivillerin görüşlerini hizaya getirmesini bildi. Maalesef adanın kuzeyinde yaşayan insanların çıkarları ve hakları değil, Türkiye’nin çıkarları ve hakları esas alındığından o süreç de tozlu raflara gönderilmiş oldu.
Yasa tasarısının içeriğinde pek çok sorunlu ve kabul edilemez bölüm olmasına rağmen bu konunun her şeye rağmen meclis komitesi noktasına kadar gelebilmesi elbette olumlu bir şeydir. Bu noktada sevgili Doğuş Derya’nın bireysel çabasını da hatırlamak gerekiyor.
“Yasa başarısızlıkla sonuçlanmış olabilir, mücadele devam edecek”
Tabi bu benim açımdan bir lütuf değil. Yasanın komite aşamasına kadar getirilmesinde bunca yıldır verilen mücadeleler var. Burada sevgili Salih Askeroğlu’nu anmadan geçemem. 1993 yılında zorunlu askerliği reddederek vicdani reddini açıkladığında ona neler yaşatıldığı hafızalarımızdadır.
2007 yılında Kıbrıs’ın kuzeyinde kurduğumuz Vicdani Ret İnisiyatifi’nin geride kalan 13 yılda ortaya koyduğu çabalar var. Vicdani retçi arkadaşların cezalandırılarak hapsedilmesi süreçleri var.
Yasa süreci başarısızlıkla sonuçlanmış olabilir. Fakat mücadele devam edecek. Ne kadar direnseler de, ne kadar insanı görmezden gelseler de vicdanı susturamazlar. Bütün bu olumsuzluklar ve insan haklarına aykırı yasal duruma rağmen bir çok genç arkadaşım benimle iletişime geçiyor, çıkıp güneye geliyorlar, konuşuyoruz.
Dünyanın dört bir yanında askerlik yüzünden, askerlik yapmamak için Kıbrıs’a dönmeyen insan var. Bu insanların politik bir çıkışı olmaması, politik bir gerekçelerinin olmadığı anlamına gelmez. Askere gitmeyen, reddeden ya da reddetmeyen herkes değerli bir şey yapmaktadır. Her zaman dediğimiz gibi reddet, diren, askere gitme.