Söz söylenince kaybolan bir şey değildir; sözler eylemlerimizin bir nevi ön koşulu olarak görülebilir. Siyah bir bireye karşı davranışınız, öncesinde söylediklerinizden ve genel söylemin yarattığı kanaat çerçevesinde şekillenecektir. Önemli olan bu yaygın olan kanaat (ve rivayetler) ne ise onların karşısında durabilmek, karşı argüman ve eylemler üretebilmektir.
Gazedda’nın dün paylaşmış olduğu “Kaç ev sahibi gururla siyahlara ev vermediğini söylüyor?” yazısını okumuşsanız Kıbrıs’ın kuzeyine özellikle eğitim için gelmiş siyah öğrencilere karşı genel tutum ve davranışların nasıl olduğu konusunda az çok fikir sahibi olmuşsunuzdur. Kıbrıs’ta uluslararası öğrencilerin birliği VOIS-Cyprus’un kurucu üyelerinden Emmanuel Achiri, Amerika’da ülke genelinde polis ve devletin ırkçı şiddetine karşı yapılan protestolarla eş zamanlı bir şekilde Kıbrıs bağlamına oturtulmuş bu metni paylaştı. Aktardığı deneyimler Kıbrıs’ta ırkçılığın ne kadar normalleşmiş olduğunun bir göstergesi olurken, bu meşruluğun nasıl kırılıp baştan anti-ırkçı şekilde yaratılması gerekliliğini de dolaylı bir şekilde vurguluyor.
Kıbrıs’ta ırkçılık karşıtı duruşun acilen benimsenmesi gerekmekte. Kıbrıs’ta bariz bir ırkçılık problemi var, ve bu problem giderek daha da büyüyor. Önümüzdeki yıllarda Kıbrıs’ın kuzeyi daha fazla göç almaya devam edecektir, fakat farklı kültürlerin görünürlüğünü (özellikle Afrika ve Asya’dan gelen göçmenlerin görünürlüğünü) tehdit olarak algılamayacak bir toplum haline gelebilmemiz için acilen adım atılmalı. Etrafınızda Amerika’daki polis şiddetini kınarken Kıbrıs’ta siyah bireylerin maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddeti görmemeyi tercih eden veya bu şiddeti pekiştiren bireyler olabilir. Emmanuel’in yazısında bahsettiği ırkçı eylem ve söylemleri ilk defa okumamış da olabilirsiniz. Eğer bu olanları ilk kez duymuyor ve okumuyorsanız, duyup veya okuduğunuzda ‘buna karşı neler yaptım?’, ‘nasıl bir tepki verdim?’ sorularını kendinize sormanız gerekir.
Eğer etrafınızda açık bir şekilde ırkçı bir tehdit (sözlü veya fiziksel) unsuru oluşturan biri varsa sessiz kalmayın. Kendi güvenliğinizi de emniyete almayı ihmal etmeden karşı çıkın. Polisi aramadan önce durup düşünmek önemli olacaktır, çünkü olay yerine gelecek olan polis memurunun siyah bir bireye karşı nasıl davranacağı veya ırkçılığa ortak olup olmayacağı (taraf tutmak) konusunda tahmin yürütmek çok zor. Irkçı şiddete maruz kalmış bireyin yanında olduğunuzu ona açık bir şekilde söyleyin, nasıl olduğunu, onun için ne yapabileceğinizi, ve polise gidip gitmeme konusunda kendi kararının ne olduğunu sorun. Aile, arkadaş, partner, komşu, iş arkadaşı, vs. ile olan konuşmalarınızda siyahlara karşı ırkçı bir söylem yer alırsa lütfen bu kişileri sürekli uyarın ve söyledikleri her ırkçı cümlenin nasıl bir hasara yol açtığını/açacağını anlatın. Kıbrıs’ta her yıl geçirdiğim iki ay boyunca bile bu tür söylemleri sıkça duyan biri olarak, kendi hayatımdan iki örnek vermek istiyorum. Aile dostlarından biri kiralık evini kötü kullanmış siyah bir öğrenci deneyimi yaşadıktan sonra ‘zencilere ev vermeyin’ beyanını kiralık evi olan tanıdıklarla sohbet esnasında birden fazla kez dillendirmişti. Bir başka gün ise, evimize gelen bir komşunun, kardeşinin kötü bir gribe yakalanmasını üniversitede ders verdiği siyah öğrencilerden kaynaklı olduğunu öne sürdüğünü duymuştum. Birincisi adil olmayan bir genelleme (çünkü evi kötü kullananlar sadece siyahlar olamazlar), ikincisi ise tıbbi bir geçerliliği olmayan bir ifadedir (çünkü influenza virüsü ırk ayrımı yapmaz).
Sevdiğimiz ve ilişkimizin bozulmasından korktuğumuz insanları karşımıza almayı istememek onların söyledikleri ırkçı sözler karşısında ses çıkarmamızı etkiliyor olabilir. Buradaki önerim bu süreci o bireyle ikinizin de karşılıklı öğreneceği bir sürece dönüştürmek; neden böyle düşündüklerini anlamaya çalışmanız, sizin kendi düşüncelerinizi aktarmanız ve örnekler vererek neden söylediklerinin adil olmayabileceğini onların kendilerinin keşfetmesini sağlayabilmenizdir. Bu ‘deep canvassing’ (derin tartışma) olarak bilinen metodun özellikle muhafazakâr düşünce biçimleri üzerindeki değiştirici etkisi bilinmektedir. Karşı argümanlar yaratabilmek zaman alabilir, o yüzden şunu hatırlayın: ortaya sohbet esnasında atılmış ırkçı ifadeyle ilgili sorununuz olduğunu sesli bir şekilde söylemek bile kendi başına büyük bir kazanımdır. Arkasından gelecek olan argümanlarınızı zaman içinde geliştirebilirsiniz. Ne kadar çok kişi ses çıkarırsak ırkçılığın yeniden inşa edilmemesi için o kadar fazla katkıda bulunmuş oluruz diye düşünüyorum.
Söz söylenince kaybolan bir şey değildir; sözler eylemlerimizin bir nevi ön koşulu olarak görülebilir. Siyah bir bireye karşı davranışınız, öncesinde söylediklerinizden ve genel söylemin yarattığı kanaat çerçevesinde şekillenecektir. Önemli olan bu yaygın olan kanaat (ve rivayetler) ne ise onların karşısında durabilmek, karşı argüman ve eylemler üretebilmektir. Doğrudan fiziksel şiddet içermeyen durumlarda bile bu söylemler dışlanan kişinin daha fazla izole hissetmesine ve kaygılanmasına neden olabilecek güçtedirler. Olumsuz söylemler yaygınlaştıkça fiziksel etkileri de ortaya çıkar. Örneğin, sürekli kaygılı ve izole olmanın, kimliğinin kabul görmemesinin, depresyon gibi zihinsel sağlığı etkileyen etkileri olduğu bilinmekte. Bunun dışında, Emmanuel’in yazısında bahsettiği gibi ev sahiplerinin gururla siyahlara ev vermemesi durumunda, sokakta kalmaya, ev bulma konusunda kaygılı bir telaş içine girmeye, ve normalde kabul etmeyecekleri kötü koşullardaki bir evde kalmaya zorunlu kalanlar yine siyah insanlar olacaktır. Kıbrıs bağlamında, inşaat ve bedensel çalışma gerektiren başka işlerde siyahların kayıtsız olarak kötü koşullarda çalıştırılması, ve hiç bir güvencelerinin olmaması da toplumda yaygınlaşan bu söylemlerin ürünüdür. Riskli koşullarda çalışmanın getirdiği yaralanmalar, ve işten keyfi bir şekilde çıkarılmanın getirdiği finansal zorluklar yine en fazla siyahları etkileyecektir.
Irkçılığın kesişimsel (intersectional) bir şekilde siyah bireyleri negatif bir yerde konumlandırdığını da görürüz. Emekçi olarak çalışan siyahlara karşı korku ve nefretin daha görünür olması, ve onlara ‘kullanılıp atılabilir’ isçiler olarak bakılması, sosyoekonomik statü ve sosyal sınıf ayrılığının etkisini göstermektedir. Aynı şekilde, Kıbrıs’ta ‘egzotik seks objesi’ olarak görülen siyah bireyler genelde siyah kadınlardır. Seks isçiliği dışında siyah kadınlara başka bir iş veya atıf atayamamak cinsiyet ve ırkın kesiştiği yerde kendini gösterir. Buna ek olarak, KKTC yasaları bağlamında seks isçiliği haklarının diğer işçi haklarına kıyasla geride olması, seks isçiliğinin seks trafiği ve zorunlu işçilikten ayrı bir zeminde parlamentoda istikrarlı bir şekilde tartışılamaması, ve denetleme mekanizmalarının patronların lehine çalışması, seks isçilerini genel anlamda güvencesiz ve tehlikeli bir iş ortamında yalnız bırakmaktadır.
Irkçılık ve zenofobi (yabancı korkusu-nefreti) tarihsel güç ilişkileri içerisinde incelendiğinde anlamlı hale gelirler. 400 yıl süren Atlantik köle ticaretinin arkasında birçok Avrupa ülkesinin olması, ve 17.-18. yüzyıllarda bilim ve felsefenin yeşerdiği dönem olarak bilinen aydınlanma çağı ile köleleştirmenin artması, Avrupa’daki beyaz ulusların siyahları (ve dolaylı bir yoldan kendi beyaz ırklarını) geçmişten bugüne nasıl konumlandırdıklarını gösterir. Kıbrıs’ta özellikle Nijerya’dan göç etmiş siyahları etkileyen ırkçı nefret söylemleri, adaya İngiltere’den sürekli gelen beyaz İngilizlerin önüne zenofobik söylemler olarak çıkmamaktadır. Avrupalılar, özellikle İngilizler, normal karşılanıp kültürleri sürekli övülürken, Kıbrıs’a göç etmiş Afrikalı insanlara karşı korkular beslenmektedir. Kıbrıs’ta siyahlar hakkındaki negatif genellemeler sürekli yayılmakta, güçlenmekte, ve siyah birkaç bireyin yapmış olabileceği yanlış veya suç bütün siyahlara mal edilmektedir; oysa Kıbrıslı Türk bir bireyin yaptığı bir yanlış veya suç, ne kadar ciddi olursa olsun, hiç bir zaman ‘Kıbrıslı Türkler’ kategorisine genellenmemektedir. Kıbrıs üniversitelerindeki siyah öğrenciler ve öğrenci birlikleri geçen yıllarda “rengimizden dolayı bize kötü davranmayın” minvalinde KKTC makamlarına mesajlar göndermişlerdir. Bu, ülkedeki ırkçılığın boyutunu ve ırkçı tutumun sadece kafalarda ve sohbet esnasında değil, eylemlerde de kendini gösterdiğinin çarpıcı bir kanıtıdır.
Siyah bir bireyden bahsederken toplumda “zenci” etiketinin sürekli kullanıldığını fark etmişsinizdir. Örneğin, ‘o kişi’ demek yerine ‘o zenci’ dediğiniz veya denildiğini duyduğunuz durumlar olmuştur. Zenci kelimesinin ırkçı bir kökenden gelip gelmediği sürekli tartışılan bir konu. Fakat Türkçe’de şu ana kadarki kullanım şekli ve tanımlama biçimi gereği, bu kelimeyi siyah bir bireyi tanımlamak için kullanmamanın, akabinde söylenecek ırkçı sözleri beslememek adına, dilimize büyük bir katkısı olacağını düşünüyorum. Özellikle Amerika ve İngiltere’de 19. yüzyılda karpuz yeme ile özdeşleştirilen siyahlar bu stereotipin hala negatif etkilerini yaşamaktadırlar; Boris Johnson’un 21. yüzyılda şaka yapmak adına siyah insanları karpuz ile ırkçı bir yerden ilişkilendirmesi buna bir örnek. Negatif sözlerin yanında, Afrika’yı ve siyah olmayı sembolize eden olumsuz görsellerin de değiştirilmesi ve kullanılmaması gerekmektedir. Emmanuel’in yazısında bahsettiği gibi Afrika gazetesinin Afrika’yı temsil etme amaçlı kullandığı maymun resmi ırkçı söylemleri güçlendirebilecek bir potansiyele sahip. Bunun farkındalığına kurum olarak önceden varılmamış olabilir, fakat şu an bunun yanlış olduğuna dair kurumu uyaran Afrikalı söz sahibi özneler var. Değişimin hemen şimdi olması gerekiyor.
Unutmayın: Kimse ırkçı doğmaz, ırkçılık sonradan öğrenilir. Bu yüzden çocuklarla kurulan iletişim ve onlara aktardığımız ön yargılar toplumdaki ırkçılığın güçlenmesine neden olacaktır. Hangi ortamda olursa olsun arkadaşlarınızla, partnerlerinizle, aile bireyleri ve çocuklarınızla, komşularınızla, iş arkadaşlarınızla, ve birlikte aynı ortamda bulunduğunuz herhangi bir bireyle ırkçı sözler sarf etmeden iletişim kurun ve kurdurtun. En önemlisi de siyah öznelerin deneyimlerini dinleyin, ittifaklar oluşturun, ve adaletsizliklere karşı ses çıkarın. Özellikle Afrikalı öğrencilerin Kıbrıs’ta geçirdikleri süre boyunca dilden kaynaklı sorunları olacaktır; Gazedda’nın “Kaç ev sahibi gururla siyahlara ev vermediğini söylüyor?” çevirisi gibi İngilizce olan mesajların görünürlüğünü farklı platform ve dillerde paylaşarak artırın. Ve son olarak, eğer siyah hakları ve aktivizmi konusunda kaynaklar arıyorsanız buradan bazı (İngilizce) kaynaklara ulaşabilir; Angela Davis, Assata Shakur ve James Baldwin gibi politik siyah yazarların kitaplarını (Türkçe çevirileri mevcut) okuyabilir; ve Amerikan cezaevi sistemini araştıran ‘13. Madde’ belgeselini Netflix’te izleyebilirsiniz.