– Bir bilinçaltı kazıma denemesi –
Bir kadının ilk kez cinsel ilişkiye girmesi çok önemli bir olay değildir aslında. Çünkü hangimiz ilk kez yürüdüğümüz ana önem atfediyoruz ki? Veya ilk kez gökkuşağını gördüğümüz günü hatırlayanımız var mı? Ya da ilk kez molehiya yediğiniz günü sorsam kahkahayı basarsınız mesela, öyle değil mi?
Bir kadının ilk cinsel ilişkisi çok önemli bir şeymiş gibi algılanır ama, öyle algılatılır bir şekilde toplumca. Mesela ne zaman, kiminle ve nasıl olduğunun detaylı şekilde hem hatırlanması hem de bahsedilmemesi beklenir! Öyle önemlidir ama öyle de mahremdir! Giydiğiniz kıyafetten sıktığınız parfüme kadar tüm detayları ile hatırlamanız… Anlatmamak üzere!
Bir erkeğin ilk cinsel ilişkisini kimse sorgulamaz ama. Cinsel ilişki dedin mi de akla gelen bir kadın ve bir erkeğin ilişkisidir. Ne de olsa böyle ‘mahrem’ bir şey yine toplumun uygun bulduğu biçimde olmalı! Yine de konuyu fazla dağıtmamak için burada bir kadın ve bir erkeğin cinsel ilişkisi üzerinde kuruyorum yazıyı.
İlişkide bir taraf neredeyse görmezden gelinmiştir, erkeğin ilk tecrübesine ait detayların hafızasından silinmesine izin verilse de, toplum, kadın için aynı özgürlüğü tanımaz. Öyle önemlidir işte! Kadın için ama sadece!
Kadının neyi hatırlayıp neyi hatırlamayacağının yani hafıza ve bilinçaltının kontrolü bile kendinde değilse, gerçekten ‘onun vücudu, onun kararı’ mı? Özgürlük, bir kadın için, başkasının kararından ibarettir aslında.
Hafızada tutulacaklara karar verilir, ne zaman ilk cinsel ilişkiye girileceğine karar verilir, hangi pozisyonda sevişileceğine karar verilir… Kadın kendini hakkında hergün yüzlerce kararın verildiği durumda bulur. Her-gün. Ama kendini hakkında karar verildiği sürece özgür görür, hakkında konuşulduğu sürece de ‘cool’.
Lise çağındayken cahil cesaretinizin olması pek mümkün, cinsellik hakkında rahatça konuşabilmeyi ‘cool olmak’ olarak görmeniz de. Sanki cinsellikle ilgili attığınız her adımda daha da özgürleşmiş hissedersiniz kendinizi. Diğerlerinden farklı, diğerlerinin ötesinde…
Diğerlerinden farklı ve üstün olmak gibi bir gereksinim duyarsınız, bunu ‘cool olmak’ sanırsınız. Çünkü dünya kendi etrafınızda dönüyor zannettiğiniz bir dönemdesinizdir. Ama ‘diğerleri’ aslında kendi cinsiyetinizden olan diğer kadınlardır. Yani savaştığınız, rekabet ettiğiniz cinsdaşlarınızdır. Onlardan ne kadar farklı olursanız o kadar özgürleştiğinizi sanırsınız. Onların yapmaya cesaret edemediği sizin özgürlük yolunuzmuş gibi gelir.
Yasak ilişkiler de en az birkaç adım birden sıçramanıza yardımcı olacak gibi gelir. Yaşça büyük biriyle birlikte olunca seviye atlamış sayarız kendimizi, hele de hocanız gibi yasak ilişkilerse bahsettiğimiz bu bizi iyice özgür, iyice ‘cool’, iyice üstün yapar!
Artık ergen değil büyük oyunlar içine girmişsinizdir; kuralları büyüklerin koyduğunu fark etmeden oynayıp durursunuz. Sevişme ile ilgili tabuları yıktığınızı, bu konuda yaşıtlarınızı çok aştığınızı görmenin verdiği dayanılmaz hazzı çekersiniz içinize, oksijeniniz bu olur.
Bunu ‘mal olmamak’ olarak adlandırsanız da ortada mal olan birşey vardır ve bu çok acıdır. Kimden daha çok haz alırsa onu ‘özgür’ kılacağını vaat eden bir ‘padişaha’ karşı tecavüze uğradığınızı unutmanızı buyuran o eril topluma boyun eğerek ama bilinçaltınızda ‘mükemmel’ bir sevişme ile çok haz almasına neden olarak aslında ondan en erken zamanda kurtulmanın yolunu bulursunuz.
Ama o özgürlük bir türlü gelmez. Gelecek olan en fazla daha konforlu bir yatak, daha pahalı kıyafetler ve belki yeni isimlerdir (kadınım, canım, sevgilim… gibi). Ama bunlar geldikçe özgürleşmiş görürsünüz kendinizi; çünkü karşılaştırdığınız bir önceki statünüz veya diğer kadınlardır.
Daha az konforlu yatakta yatan diğer kadınlara kendi pahalı kıyafetlerinizi göstererek ‘hava attığınız’ sürece ‘cool’sunuzdur; ve ‘cool’ olduğunuz sürece özgür zannedersiniz kendinizi. Özgürlük vaat edilmeyecek birşey olduğu gibi bunu erkeklere vaat eden kadınlar da göremezsiniz. Kadın kendi kişisel ‘cool olma’ derdini erkeğin kararına bağlı gördüğü ve kitlesel olarak kadınların özgürleşmesinden ziyade kendi özgürlüğüyle ilgilendiği sürece ‘yasak’ ilişkilere girecek ve ‘mal olmama’ olarak adlandırdığı tabuları yıkma sürecinin kendini ‘mal’ yapan şeyin ta kendisi olduğunu göremeyecektir.
Toplum, hafızamıza işlediği gibi tüm duyularımıza da işler; gerektiğinde kör eder. Toplumsal cinsiyet rollerimizi ‘en uygun şekilde’ yerine getirebilmemiz için elinden geleni ardına koymaz. Bazen bu ‘evlenene kadar cinsel ilişkiyi yasaklayıcı’ şekilde, bazense ‘cinsellikle ilgili yasak tanımayıcı’ şekilde olur.
Her nasıl olursa olsun, padişah gibi üstün dayatıcı gücü olan eril toplumda cinsdaşlarımızla kurduğumuz ilişkileri gözden geçirmediğimiz, kitlesel özgürlüğe erişim için kitlesel kararlar almamız gerektiğini ve özgürleşmenin ancak kitlesel olarak elde edilebileceğini anlamadığımız sürece daha çok kez tecavüze uğrayacak ama bunun farkına bile varmamıza olanak vermeyecek şekilde kör, sağır ve dilsiz bırakılacağız.