Avrupa Birliği Liderler Zirvesi sonuç bildirgesinde Türkiye’ye ilişkin kısımlar ile ortaya çıkan son AB pozisyonunu Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı ve bir dönem TÜSİAD Avrupa Temsilciliği ve TÜSİAD Genel Sekreterliği de yapmış olan Dr. Bahadır Kaleağası Euronews Türkçe’ye değerlendirdi.
“Avrupa zamanında Türkiye’yi dışladığı için şimdi bu kadar seçeneksiz”
Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı ve bir dönem TÜSİAD Avrupa Temsilciliği ve TÜSİAD Genel Sekreterliği de yapmış olan Dr. Bahadır Kaleağası ise bu iki görüşten de farklı olarak zirve sonucunda ortaya çıkan AB pozisyonunun gelinen nokta itibarıyla bundan daha farklı olması veya olmaması şeklinde değil ‘olamayacağı şeklinde’ değerlendiriyor.
Kaleağası’na göre AB’nin Türkiye konusunda deneyecek fazla alternatif stratejisi kalmadı. Ekonomik ve stratejik angajmanlar var olan durumda Türkiye üzerinde etkili olmayı sürdürebilmek adına yegane yol.
Kaleağası’nın değerlendirmeleri şöyle:
“Eskiden AB zirvelerinde Türkiye aday ülke olarak değerlendirildi bu bitmiş durumda dolayısıyla orada bir çıkış yolu yok ve çok tehlikeli olabilecek olan şey Türkiye’nin şimdiki ekonomisi ve rejimiyle onu fiilen ve resmi olarak özel bir statüye dönüştürmek. Bu çok yanlış olur. Avrupa şunu görüyor ama; Türkiye’yi dışarıda mı tutarsan daha çok sürpriz ve kötü işler gelir başına yoksa teknik bir süreç içerisinde GB ile, yeşil anlaşmalar ile…vs. tutarsan mı? Tabi ki böyle bir şekilde Türkiye’yi tutmak çok daha iyidir. Bunlara ilişkin süreçleri başlatmanın kimseye bir sakıncası yok. Bunlar bir hediye değildir ancak sonuçlandırılırsa hediye olur ki o da koşullar yerine getirilince zaten olabilecek bir şey.”
Bu pozisyonu ABD’nin de desteklediğini belirten Kaleağası, daha önce Türkiye’yi nereye koyacaklarını tam bilemediklerini ancak bu şekilde daha pratik ve stratejik yaklaşımlarla artık adım atmaya başladıklarını ifade ediyor.
Bu yöntemle pek çok konuda uzlaşma sorunu yaşadıkları bir yönetime meşruiyet veya destek sağlamış oldukları anlamına da gelmediğini belirten Kaleağası şöyle devam ediyor:
“Bizim AB’ye alt tarafı söylediğimiz şey; bize yeni bir statü verme, GB’yi yenile, yeşil anlaşma, dijital dönüşüm, sürdürülebilir kalkınma hedefleri politikaları ve benzeri konularda bizimle görüşmelere başla bu kadar. Bunların çoğu için zaten hali hazırda birçok yapılan şey var yani o kadar da meşru görüyorlar zaten. Dünyaya ‘Ben Türkiye ile müzakerelere başlıyorum bu da Türkiye benim için ‘demokrasi’ demektir’ demiyor. Aksine Türkiye için Kopenhag kriterlerine uymalıdır diyerek ‘demokrasi değildir’ demiş oluyor.”
“Havucun tadı kalmadı sopa artık acıtmıyor”
Avrupa’nın zamanında Türkiye’yi dışlamasının bedelini bugünlerde seçeneksiz kalarak ödediğini ileri süren Kaleağası, “Başlıkları açmamışsın, abuk subuk nedenlerden dolayı veto etmişsin. Artık havucun tadı kalmamış sopa acıtmıyor. Yani insan hakları, hukuk..vs konularından yaptırım uygulasa ne olacak ki? Bu kendi düştükleri zavallı bir durum aslında. Hangi yaptırımı yapsa giderek daha da kötü olacak sadece. Yaptırım olursa Türkiye’deki AB karşıtı kesim daha da güç kazanır olacağı bu.” diyor ve devam ediyor:
“Bir kısım bunu gördüğü için diyor ki; öyle bir Türkiye’yi yeniden angaje edelim ki artık beklenmedik kötü sürprizler azalsın ama hediye veriyor gibi de gözükmeyelim koşullar şartlar koyalım. Ama tabi bunun da koşullarını istedikleri gibi oluşturamıyorlar çünkü Doğu Akdeniz sorunu varken bu olamıyor. Çünkü bu sorun devam ederken Rumlar Yunanlar ‘GB müzakerelerini koşullu olarak bile başlatmayız’ diyorlar.
“Seçimlere doğru Türkiye kktc’yi ilhak edecek”
Kaleağası bu noktada çok önemli bir iddiada bulunuyor ve durumlar düzelmediği takdirde seçimlere doğru KKTC’nin Türkiye tarafından ilhakının söz konusu olacağını ifade ediyor. Bunun öngörü mü yoksa kulis bilgisi mi olduğu yönündeki soruya da “Analiz-kulis karışık, bunu Rumlar da biliyor” yanıtını veren Kaleağası’na göre seçim kazanmanın yegane aracı olarak bu kart kaldı.
Kaleağası son olarak Türkiye’nin günlük siyasi alış-veriş ülkesi muamelesi görmekte olduğunu ve her iki tarafın da bundan hızla çıkması gerektiğini düşünüyor sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Buradan çıkmak için Türkiye’nin mutlaka şu an konuşulmakta olan demokratik reform sürecini hızlandırması gerekli. Avrupa Birliği’nin de dışlayarak değil sürecin içerisine alarak başarılı olduğu politikalar dönemine geri dönmesi gerekiyor.”