Kıbrıs’ın kuzeyinde tüm ekolojik sistemi zehirleyen ve yıllardır filtre takmayla ilgili herhangi bir adım atılmayan Teknecik Elektrik santralinin bacasından çıkan kara duman bir süredir sosyal medyanın gündeminde.
Girne sahilindeki Teknecik Elektrik santralinin bacasından çıkan zehirli kara duman, Larnaka sahilindeki Mari Elektrik santralinin bacasından çıkan beyaz dumanla karşılaştırıldığı görsel bir çok kullanıcı tarafından paylaşıldı.
Gazedda olarak iki elektrik santalinden farklı renkte duman çıkmasının nedenleri Yeşil Barış Hareketi’ne sorduk.
Gazedda’nın sorularını yanıtlayan Yeşil Barış Hareketi Genel Sekreteri Doğan Sahir bacalardan çıkan kimyasal maddelerin atmosferde yoğunlaşmasının ısı artışına yol açarak küresel ısınmaya neden olduğuna dikkat çekerek mikro klimayı olumsuz yönde etkileyerek yerel iklim dengeleri ile doğal yaşamı alt-üst ettiğini vurguladı.
Sahir “üretilen elektriği elde etme sürecinde gereğinden fazla yakıt harcanmaktadır. Sonuç olarak, bu arıza ve/veya teknoloji zaafiyeti, ya da duyarsızlık/istismar/ihlal elektrik maliyetinin artmasına ve havanın kirlenmesine neden olmaktadır” dedi.
İşte Yeşil Barış Hareketi’nin Gazedda’nın sorularına verdiği cevaplar:
- Son günlerde sosyal medyada yurttaşlar kuzeydeki ve güneydeki elektrik santrallerinin bacasından çıkan dumanı karşılaştırmalı olarak yayınlıyor. Kuzeydekinden siyah, güneyindekinden beyaz duman çıkmasının sebeplerini bize anlatabilir misiniz?
Bir bacadan siyah duman çıkmasının nedenlerinin başında,
- Bir enerji santralının oluşturulmasında kullanılan teknoloji ve tasarım detayları, hem güvenilirliği, hem ekonomik ömrü, hem de çevreye ve sağlığa en az olumsuzluk yaratması bakımından ilk adımda birinci faktördür. Bu santralin gerekli bakımlarının düzenli yapılması ve tasarımında öngörülen en iyi koşullarda çalıştırılması önemlidir.
- “Yakıt yanma ortamının” sağlıklı çalışmadığı ve olması gereken düzeyde çalışmaması emisyonların artasına neden olur. Bu da yakıtın yanmadan bacadan havaya bırakıldığı anlamını taşımaktadır. Yani, üretilen elektriği elde etme sürecinde gereğinden fazla yakıt harcanmaktadır. Sonuç olarak, bu arıza ve/veya teknoloji zaafiyeti, ya da duyarsızlık/istismar/ihlal elektrik maliyetinin artmasına ve havanın kirlenesine neden olmaktadır.
- Bacadan çıkan siyah duman, aynı zamanda kullanılan yakıtın gerekli standartlardan daha düşük kalitede ve/veya kirli olduğunu anlatmaktadır. Yanma ortamında düzgün ve homojen yanma kapasitesine sahip olmayan yakıtlar tam randımanla yanmadığından, ısınan ortamdan bacaya taşınarak havaya karışmaktadır.
- Kara dumanlar, sistemin çıkışını filtreleyen bir ünitenin eksikliğini anlatmaktadır. Halk arasında “filtre takılmamıştır” diye ifade edilen ihmal da bunun bir başka nedenidir. Bütün sistemin ve yakıtın uygun olması halinde dahi, son adımda, çevreye ve küresel iklim değişikliğine olumsuz etkileri bulunan istemeyen gazların, oranı her ne olursa olsun atmosfere çıkması mutlaka filtre edilerek önlenmesi gerekir.
Yukarıda sayılan faktörlerin hepsi birbirini yakından etkilemektedir. Tümünü özenle ve hakkını vererek çalıştırmak; sistemi en verimli, en ekonomik ve sağlığa çevreye en duyarlı biçimde işletmek anlamına gelmektedir. Kötü yakıt kullanılan ya da düzgün bakım yapılmamış bir santrale kurulmuş, en iyi filtreleme ünitesi dahi verimli çalışamaz. Ancak yetersiz bir teknolojiye sahip bir santral her koşulda çevreye olumsuz etkilerle zarar vermektedir. Hal böyle olunca, emisyonların neden olduğu çevresel etkileri en aza indirmek, diğer bütün faktörlerin gereklerine en azami şekilde uymakla mümkündür.
- Zehirli gazı havaya bırakarak sadece doğaya ve doğadaki canlılara mı zarar veriliyor?
Bacalardan çıkan kimyasal maddelerin atmosferde yoğunlaşması ısı artışına yol açarak küresel ısınmaya neden olmaktadır. Yerel ölçekte ise, mikro klimayı olumsuz yönde etkileyerek yerel iklim dengeleri ile doğal yaşamı alt-üst etmektedir. Bu gazların oluşturduğu “asit yağmurları” canlıların yanı sıra, ortamdaki tüm cansız maddelerin aşınmasına, bozulmasına ve/veya paslanasına neden olarak zararlara neden olmaktadır.
- Bu zehirli gazların insan sağlığına ve tüm canlılara zararları nelerdir?
Doğru yakıt ve filtre de kullanılmaması nedeniyle bacadan çıkan, ağırlıklı olarak sülfür ve azot gibi gazların (NOx) havada asılı durması, çevredeki bitkilerin etkilenmesine ve bu kirli havayı soluyan başta insanlar olmak üzere, doğadaki tüm canlılara doğrudan zarar vermektedir. Söz konusu gazlar kanser de dâhil olmak üzere başta solunum yolu rahatsızlıkları olmak üzere çeşitli hastalıklara neden olmaktadır.
Bacadan sıcak gaz halinde çıkan bu maddelerin su buharı ile kimyasal reaksiyona girerek birleşmesi sonucunda ise çeşitli asitler oluşmaktadır. Bu asitler tüm doğal çevreye yayılarak nefes alırken bile hem doğadaki canlıları hem de insanları etkisi altına almaktadır. Daha sonar yağmur veya çiğ ile “Asit Yağmuru” olarak yere inerek toprağın kimyasını bozmakta, yer altı sularını kirletmekte, denizlere kadar ulaşarak deniz suyunu ve canlılarını olumsuz etkilemektedir.
- Doğayı ve canlılarını zehirlememek için ne yapmak gerekir?
En başta “Enerji Verimliliği” uygulamalarını hayata geçirmek ilk koşul olarak kabul edilmelidir. Enerjinin korunması, doğru kullanımı ve kayıpların önlenmesi ile birlikte, yaratmakta olduğumuz kirlilik %50 azalmış olacaktır. Bütün dünyada enerji ihtiyacını karşılamak için fikir birliğine varıldığı gibi, fosil yakıtların kullanımından vazgeçerek, yenilenebilir kaynakları kullanmak en doğru yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Zorunlu hallerde ve/veya yenilenebilir kaynaklar ile çalışan santrallere geçiş dönemlerinde ise en iyi (içinde en az kükürt ve kirlilik bulunan) yakıtlar (tercihen doğal gaz) kullanılmalıdır. Baca gazlarının filtrelenmesi de olmazsa olmaz olarak kabul edilmektedir.