Hem yöneticiler ve hem de sağlık kurumları temsilcilerinden “panik yapmayın” çağrılarını daha sık duymaya başladık…
İyi de, bu bizi yönetenlere ne kadar güvenebiliriz? Daha doğrusu, bu yöneticiler ne kadar güvenilirdirler?
Bu yöneticilerden bazıları geçen hafta, “merak etmeyin, hiçbişey olmaz” diyorlardı…
Dün, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) “pandemik” (dünya çapında salgın) duyurusu yaparken, Sağlık Bakanı Pilli’nin “KKTC’de salgın yoktur” açıklaması, cenaze esnasında insanlara “gözünüz aydın” demeye benzer…
Bu yöneticiler, okulları tatil edip, ilkokul çocuklarını eve gönderirken onlara kimin bakacağını düşündüler mi? Ana babaları çalışan çocuklara kim bakacak?
Bunu düşünmeyen yöneticiler, “panik yapmayın!” dediğinde, onlara nasıl güvensin bu halk?
Daha geçen hafta gerçekleşen Nalbantoğlu Hastanesi yangını hafızalarımızdan silinmiş değildir. Bu yangın, bizi yönetenlerin ne kadar güvenilmez olduklarını kanıtlamıştı bizlere. Doğru dürüst tedbir almayan, yangın anında ne yapacaklarını bile bilmeyen yöneticiler olduklarını gördük yangın sonrası… Halbuki, yangın öncesi sorsanız, her türlü tedbiri aldıklarını söyleyeceklerdi…
İşte bu ve benzeri gerçekler “toplum hafızasına” yerleşmiş durumdadır…
Yönetenler, “panik yapmayın!” dedikçe, toplum hafızası devreye girmekte ve halk onlara güvenmemektedir.
Okullar kapatılırken, seçim propaganda toplantıları bile ertelenirken, camileri ibadete açık tutma kararı alınması neye hizmet eder? Yoksa bu virüs “allahın evine” giremez mi?
Hele, hele cenaze namazları yüksek kalabalıklar ve “tıkış tıkış” hallerle gerçekleştirilirken, “şimdilik” diyerek yasaklanmaması düşündürücü ve manidardır.
Aynı şekilde, okulları kapatırken, kazinoları, gece kulüplerini, bet ofislerini vs açık tutarsanız, size güvenmemizi nasıl beklersiniz?
Halkın, dünden itibaren marketlere “saldırması”, terim yerindeyse marketleri “yağmalaması” gayet doğal değil mi? Yarın Olağanüstü Hal ilan ederseniz, (ki iş ona doğru gidiyor), İtalya’daki gibi sokağa çıkma yasağı koyarsanız insanlar ihtiyaçlarını nasıl karşılayacaklar? Küçük çocuklarına bakabilmek için işe gitmezlerse maaşlarını almaya devam edecekler mi?
Tüm bu soruların yanıtlarının olumsuz olduğunu biliyor insanlar.
Bu durumda siz siyasetçilere nasıl güvensin bu halk?
Kuzeyin en teşekküllü hastanesinin durumu ortada. Tüm sağlık kuruluşlarını beraber dahi düşünsek, İran gibi, İtalya gibi bir salgın patlarsa, sizin bu hastalara sunacak solunum cihazınız var mı? Panik yapmayın diyeceğinize, halka kaç adet solunum cihazınız olduğunu söyleyin…Onları tedavi süreci konusunda rahatlatın…
Size güvenmiyoruz diye panik yapalım demiyorum tabi ki. Ama, doğal olarak panik koşullarının varlığını da görmezden gelecek değilim.
O zaman, sorulması gereken soru şu:
Halkın panik yapmaması için neler yapılmalı ve uygulamaya konulmalıdır?
Benim önerim, ilk tedbir olarak, bilim insanlarından oluşan bir kriz masası oluşturup, alınacak önlemler konusunda karar alma yetkisi ile donatılmalıdır.
İşte, halkın güveni böyle sağlanabilir ve panik ortamına düşülmez…