28 Temmuz’a artık sayılı saatler kaldı.
Kıbrıslıtürk toplumu yeniden sandık başına gidecek, yeniden iradesini tescil etmeye çalışacak.
Demokrasilerin önemli bir badiresi olan sandık, yurttaşlarımızın kendileri ile baş başa kalacağı tek yer olacak.
Hangi siyasi partiden, hangi görüşten olursa olsun her bir bireyin irade beyan edeceği 28 Temmuz öncesi, seçim çalışmaları beklenildiği gibi tansiyonu yüksek geçmedi.
Geride bıraktığımız son 4 yılda UBP sayesinde tansiyon “hastası” olduğumuz için tansiyonumuz böyle heyecansız işlere tepki vermiyor.
Yaşanan o kadar şeyden sonra “sandık” insanımızı heyecanlandırmıyor.
Akıbet o ki hem seçime katılımın düşük olacağı hem de yurttaşların partiler düzeyinde değil bireyler düzeyinde tercih yapacağı söyleniyor.
Bazı kesimler tarihte ilk kez topluma karma oy kullanması için çağrılar yapıyor hatta reklam kampanyaları ile mühür vurucak insanların fikri değiştirilmek isteniyor.
Seçim sistemimizin çağdışı bir sistem olduğu, feodal ilişkilere zemin hazırladığı aşikar.
Karma oyunda aynen mühür ile oy kullanmak gibi anayasal bir hak olduğu ise tartışmasız.
Tartışılması gereken, üzerinde düşünülmesi gereken ise siyasal partilerin toplumda yarattığı güven kaybı, siyasal erozyon…
Bunun seçim sonrası da süreceği, kazanan veya kaybeden hangi parti olursa olsun, toplum hafızasında yer edinmiş “siyasal parti” imajının kolay kolay değişebileceğini düşünmüyorum.
En basit örneği ile geride bıraktığımız seçim döneminde(sanırım artık ‘geride bıraktığımız’ diyebiliriz, ben sonucun ortada olduğunu düşünüyorum) siyasal partilerin izlediği propoganda yöntemleri, aday belirleme süreçleri, kullanılan dil, parti içi sorunlar, vaatler ve vaat edilemeyenler partilerimizin ciddi bir değişikliğe açık olduğunun sinyalini vermiyor.
Aslında “siyasal partilerin toplum hafızasındaki kötü imajı” sadece Kıbrıs’ın kuzeyine ait bir sorun değil.
Dünyamızın farklı ülkelerine baktığınız zaman birçok ülkede “siyasal parti” ifadesinin değiştiğini, toplumsal algısının pekte pozitif unsurlar içermediğini görürsünüz.
Nitekim sosyal paylaşım siteleri üzerinden gelişen yeni siyasal mücadele yöntemi, insanların örgütlere olan ihtiyacını her geçen gün azaltıyor.
Eskiden bir çiftçinin sorunu olduğunda ona en yakın parti yetkilisine, milletvekiline, örgüt veya sendika yetkilisine ihtiyaç duyardı. Sesini ancak böyle duyururdu. İşini ancak böyle hallederdi.
Şimdi ise durum çok farklı; 7’den 77’ye internet kullanımı ile birlikte sosyal paylaşım sitelerinin kullanımı yukarıda belirtiğim ihtiyaçları ortadan kaldırdı.
Eskiden vekilin yaptığını şimdi bir tweet yapıyor.
Eskiden sendika yöneticisinin yaptığını şimdi bir facebook durumu ifade etmeye, duyurmaya yetiyor.
Hal bu olunca kavramlar yıkılıyor.
Benim için örgütsel mücadele hala daha önemli olsada toplumsal gerçek içerisinde bu kavramlar sarsılıyor.
Uzun lafın kısası 28 Temmuz seçimlerine giderken örgütlere olan bağlılığın yıkılıp yerini bireysel tercihlere bırakmasının sebeplerinden bir tanesinin de değişen sosyal hayatımız olduğu görüşündeyim.
28 Temmuz, Kıbrıslıtürk toplumu için her seçim olduğu gibi bir milat olacak.
Her seçim yeni bir başlangıç, yeni bir tercihtir.
Toplumumuzun değişen düşünsel yapısı kuşkusuz yeni dönemde siyasi yapıyada etkileyecektir.
Yapılan araştırmalar, off the record aldığımız bilgiler bu seçimlerin sürprizler doğuracağını gösteriyor.
Yüzdelikleri kendimize bırakarak şu andaki sıralama CTP,UBP, DP şeklinde…
Siyasetin solunda önemli bir “baraj kavgası” var. TDP ile BKP-TVG arasında ciddi bir mücadele var.
Hangisinin Meclis’e gireceği yeni dönemin belirleyici unsurlarından biri olacak.
***
28 Temmuz seçimlerine giderken siyasetin rakamlar üzerinden değil düşünceler üzerinden yapılan bir araç olduğunu hatırlatarak bu yazımı birkaç hatırlatma ile tamamlamak istiyorum.
Sevgili dostum;
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan bir birey olarak yurdumuzun gerçekliklerini göz ardı ederek oyunu kullanma. Mühür ver, tercih yap, karma kullan ama iradeni başkalarına teslim etme.
Yurdumuzun ikiye bölünmüş, ortasından dikenli teller geçen bir utanç adası olduğunu, sömürüldüğünü, gasp edildiğini unutma.
İşçiye, emekçiye, sendikaya, örgütsel mücadeleye düşman olanları; işbirlikçileri, vasiye ve sermayeye biat edenlere sandıktan çıkma şansı tanıma.
Neoliberal politikaları sana süslü püslü satmaya çalışanları sandıktan çıkarma.
Oyunu sosyal politikalara sahip, Kıbrıs’ta birleşme hedefini kendine kılavuz etmiş ilericilere, aktivistlere, akademisyenlere, feministlere, engellilere, sendikacılara kısacası senden olana ver.
28 Temmuz’a artık sayılı saatler kaldı.
Kıbrıslıtürk toplumu yeniden sandık başına gidecek, yeniden iradesini tescil etmeye çalışacak.
Demokrasilerin önemli bir badiresi olan sandık, yurttaşlarımızın kendileri ile baş başa kalacağı tek yer olacak.
Hangi siyasi partiden, hangi görüşten olursa olsun her bir bireyin irade beyan edeceği 28 Temmuz öncesi, seçim çalışmaları beklenildiği gibi tansiyonu yüksek geçmedi.
Geride bıraktığımız son 4 yılda UBP sayesinde tansiyon “hastası” olduğumuz için tansiyonumuz böyle heyecansız işlere tepki vermiyor.
Yaşanan o kadar şeyden sonra “sandık” insanımızı heyecanlandırmıyor.
Akıbet o ki hem seçime katılımın düşük olacağı hem de yurttaşların partiler düzeyinde değil bireyler düzeyinde tercih yapacağı söyleniyor.
Bazı kesimler tarihte ilk kez topluma karma oy kullanması için çağrılar yapıyor hatta reklam kampanyaları ile mühür vurucak insanların fikri değiştirilmek isteniyor.
Seçim sistemimizin çağdışı bir sistem olduğu, feodal ilişkilere zemin hazırladığı aşikar.
Karma oyunda aynen mühür ile oy kullanmak gibi anayasal bir hak olduğu ise tartışmasız.
Tartışılması gereken, üzerinde düşünülmesi gereken ise siyasal partilerin toplumda yarattığı güven kaybı, siyasal erozyon…
Bunun seçim sonrası da süreceği, kazanan veya kaybeden hangi parti olursa olsun, toplum hafızasında yer edinmiş “siyasal parti” imajının kolay kolay değişebileceğini düşünmüyorum.
En basit örneği ile geride bıraktığımız seçim döneminde(sanırım artık ‘geride bıraktığımız’ diyebiliriz, ben sonucun ortada olduğunu düşünüyorum) siyasal partilerin izlediği propoganda yöntemleri, aday belirleme süreçleri, kullanılan dil, parti içi sorunlar, vaatler ve vaat edilemeyenler partilerimizin ciddi bir değişikliğe açık olduğunun sinyalini vermiyor.
Aslında “siyasal partilerin toplum hafızasındaki kötü imajı” sadece Kıbrıs’ın kuzeyine ait bir sorun değil.
Dünyamızın farklı ülkelerine baktığınız zaman birçok ülkede “siyasal parti” ifadesinin değiştiğini, toplumsal algısının pekte pozitif unsurlar içermediğini görürsünüz.
Nitekim sosyal paylaşım siteleri üzerinden gelişen yeni siyasal mücadele yöntemi, insanların örgütlere olan ihtiyacını her geçen gün azaltıyor.
Eskiden bir çiftçinin sorunu olduğunda ona en yakın parti yetkilisine, milletvekiline, örgüt veya sendika yetkilisine ihtiyaç duyardı. Sesini ancak böyle duyururdu. İşini ancak böyle hallederdi.
Şimdi ise durum çok farklı; 7’den 77’ye internet kullanımı ile birlikte sosyal paylaşım sitelerinin kullanımı yukarıda belirtiğim ihtiyaçları ortadan kaldırdı.
Eskiden vekilin yaptığını şimdi bir tweet yapıyor.
Eskiden sendika yöneticisinin yaptığını şimdi bir facebook durumu ifade etmeye, duyurmaya yetiyor.
Hal bu olunca kavramlar yıkılıyor.
Benim için örgütsel mücadele hala daha önemli olsada toplumsal gerçek içerisinde bu kavramlar sarsılıyor.
Uzun lafın kısası 28 Temmuz seçimlerine giderken örgütlere olan bağlılığın yıkılıp yerini bireysel tercihlere bırakmasının sebeplerinden bir tanesinin de değişen sosyal hayatımız olduğu görüşündeyim.
28 Temmuz, Kıbrıslıtürk toplumu için her seçim olduğu gibi bir milat olacak.
Her seçim yeni bir başlangıç, yeni bir tercihtir.
Toplumumuzun değişen düşünsel yapısı kuşkusuz yeni dönemde siyasi yapıyada etkileyecektir.
Yapılan araştırmalar, off the record aldığımız bilgiler bu seçimlerin sürprizler doğuracağını gösteriyor.
Yüzdelikleri kendimize bırakarak şu andaki sıralama CTP,UBP, DP şeklinde…
Siyasetin solunda önemli bir “baraj kavgası” var. TDP ile BKP-TVG arasında ciddi bir mücadele var.
Hangisinin Meclis’e gireceği yeni dönemin belirleyici unsurlarından biri olacak.
***
28 Temmuz seçimlerine giderken siyasetin rakamlar üzerinden değil düşünceler üzerinden yapılan bir araç olduğunu hatırlatarak bu yazımı birkaç hatırlatma ile tamamlamak istiyorum.
Sevgili dostum;
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan bir birey olarak yurdumuzun gerçekliklerini göz ardı ederek oyunu kullanma. Mühür ver, tercih yap, karma kullan ama iradeni başkalarına teslim etme.
Yurdumuzun ikiye bölünmüş, ortasından dikenli teller geçen bir utanç adası olduğunu, sömürüldüğünü, gasp edildiğini unutma.
İşçiye, emekçiye, sendikaya, örgütsel mücadeleye düşman olanları; işbirlikçileri, vasiye ve sermayeye biat edenlere sandıktan çıkma şansı tanıma.
Neoliberal politikaları sana süslü püslü satmaya çalışanları sandıktan çıkarma.
Oyunu sosyal politikalara sahip, Kıbrıs’ta birleşme hedefini kendine kılavuz etmiş ilericilere, aktivistlere, akademisyenlere, feministlere, engellilere, sendikacılara kısacası senden olana ver.