İlk büyük yanıtı Homeros’un size çokça bahsettiğim ve Yunan felsefesinde karşılaşacağımız Odysseia’sında buluyoruz.
İyi hayatı, Odysseus’un İthake’de yaptığı gibi, dünyanın uyumuna uyum sağladığımızda yakalarız. Çifte uyum. Yani kozmik uyuma uyum. Yunanlar, mitolojinin başlangıcından Stoa felsefesine kadar, kozmos yani hiyerarşik, uyumlu ve sakin bir düzen diye adlandırdıkları evrenin büyük bir canlı gibi bir şey olduğuna inanırdı.
Yunancası hilozoizm. ‘Hyle’ yunanca madde anlamına geliyor. Zoon, sanırım herkes biliyordur. Herkes bir gün hayvanat bahçesini ziyaret etmiştir. Zoon hayvan demek. Dolayısıyla madde canlı, hayvan gibi. Kozmos’da dolayısıyla canlı bir organizma gibi düşünülüyor. İçinde de hepimizin belirli bir yeri var. Karaciğer ve kalbin yaşayan bir organda nasıl belirli yerleri varsa.
Homeros’un Odysseia’sı, şimdiye kadar anlamış olacağınız gibi, Yunan Kralı Odysseus’un savaş felaketi dolayısıyla yerinden edilmesi. Kozmik düzende doğal yeri İthake’den ayrılmak zorunda kalması ve güzel Penelope’nin kollarını korkunç Truva savaşına katılmak üzere terk etmesi ve eski yerine dönmek için yirmi yıl mücadele etmesinin hikâyesidir.
Ancak evrendeki yerini bulduğunda, dünyanın düzenine uyduğunda, yani kendini dünyanın uyumuyla uyumlu hale getirdiğinde iyi hayatı elde etmiş olur.
Neden iyi hayatı elde etmiş oluyor?
Üç sebepten ötürü;
Büyük Yunan kozmoloji geleneğinin tamamında (Platon, Aristotales, Stoacılar) bulacağımız iyi hayat tanımı veren üç sebep.
Hepsinden önce bunları Homeros’un Odysseia’sında buluyoruz. İyi hayatın üç kriteri var.
Korkuları yenmeli: Odysseus korkusunu yendi. Savaşı atlattı. Ona ölümsüzlük önerisinde bulunan güzel Kalipso’nun teklifini geri çevirdi. Yani ölümü kabul etti. Ölümden korkmuyordu, ölümlüler için bile iyi hayatın mümkün olduğunu düşünüyordu. Dolayısıyla korkularını yendi.
Bu fikir aslında çok derin, çünkü tüm Yunan felsefesinde bulunan kanı şu: Korku bizim hayata ulaşmamızı engeller. Korku bizi aptal ve kötü yapar. Korku bizi sıkıştırır, daraltır, hapseder. Bir fobiye kapıldığımız zaman karanlıktan, denizin dibindeki yosundan, asansör arızasından, kurbağa ya da fareden korktuğumuzda, hem aptal hem de kötü oluruz. Aptal oluruz çünkü her yıl fare tarafından öldürülen çok az kişi var. Kötü oluruz, çünkü yalnızca kendimizi düşünürüz, kendi içimize kapanırız.
Bilge, iyi hayatı ulaşabilen kişi, yani özgürce düşünebilen ve sevebilen kişidir.
Özgür düşünme yetisi vardır, diğer insanlara açıktır, cömert ve sevgi doludur. Bunun için korkularını yenmiş olmak gerekir. Çünkü korku bizi bunaltarak afallatır, kendi içimize kapanmaya iter, sadece kendimizi düşünebildiğimiz bir bencilliğe sürükler. Çoğu zamanda bunlar aptalca korkulardır.
Şunu da ekleyeyim, bugün bir korku toplumunda yaşıyoruz, her şeyden korkuyoruz. Seksten, alkolden, hızdan, pirzoladan, beyaz etten, nano teknolojiden, GDO’dan, mikro dalga fırından, küresel ısınmadan ve diğer bin bir türlü bela şeyden.
Bu bakımdan tam Yunan karşıtı bir dünyada yaşıyoruz. Şu an aklınızda bulunsun. Bilge ve filozof birbirlerinden tamamen farklı kişilerdir.
Bilge, iyi hayatı yaşayan kişidir. Hegel, “şey”in içinde derdi. Bilgeliğin tam içinde.
Filozof etimolojik olarak bilgeliği arayan kişi demektir. Çoğu zaman bilgelik sevgisi olarak çevriliyor, philein, sevmek, sophia, bilgelik.
Ama basitçe bilgeliği sevmek değil. Aynı zamanda bilgeliği arama, bilgeliğe arzu duyma. Gerçek bilge yazmaz, zaten o şeyin içindedir. Gerçek bilgeler; Buda, Sokrates ve İsa. Hiçbiri bir satır yazmadı. Hiçbir şeyi yorumlamadılar. Bir mesaj ilettiler. Sokrates’in düşüncelerini yazan Platon’dur. İsa’nın fikirlerini yazan Evanjelistlerdir. Buda’nın fikirlerini yazanlar, çok daha sonra bunları kaleme alan biyograflardır.
İyi hayatın ikinci kriteri anı yaşamaktır. Bu düşünceye göre insan hayatını aşağı çeken iki kötülük vardır. Geçmiş ve gelecek. Geçmiş, nostalji adı verilen bir duyguyla bizi aşağı çeker. Eski güzel zamanları özleriz. Geçmişi, nostaljiyi bıraktığımızda da umuda yaslanıyoruz. Yunanlara göre, Hristiyanların aksine, umut kelimelerin en kötüsüdür.
İkinci Jean Paul çok güzel bir ansilik yazdı, adı “adı umuda yelken açmak”tı. Hristiyanlar için umut, müjdenin umudu. Müjde, Yunanca’da euangelion diye söyleniyor. Yani İncil. Aynı kelime. “Angelio”da “ange” (melek) sesini de duyuyorsunuz. Buradaki melekler ulak. Etimolojik olarak müjde anlamına geliyor.
Peki müjde nedir? Pavlus’un, Yahudi ve Yunanlıları ikna etmek uğruna Akdeniz’i dolaştığı bu müjde nedir? Bu müjde diriliştir. Yuhanna İncilindeki Lazarus’un dirilişi. Yunanlar tam tersine umudun kötü şey olduğunu düşünür. Zeus, ölümlüleri cezalandırmak istediğinde, onlara umudu gönderir. Umut en kötü şeydir, çünkü olumsuzdur. Neden? Sağlık umduğumuzda, hastayız demektir. Zenginlik umduğumuzda, yoksuluz demektir.
Umut etmek tadını çıkarmadan, bilmeden ve yapamadan arzu etmektir. Sağlık umuyorsam onun tadını çıkarmıyorum demektir. Ne zaman geleceğini de bilmiyorum demektir aynı zamanda. Getirme gücüm olsaydı da bende eksik olmazdı. Dolayısıyla umut; tad almama, bilmeme ve kudretsiz olmadır. Yunan felsefesindeki umut ile ilgili paradoksu görüyorsunuz burada.
Aynı şeyi Tibet Budizminde de bulabilirsiniz. Umut en kötü şeydir. Dolayısıyla bilge, anı yaşayabilen kişidir. Nostalji ve umuttan aridir.
Tabii bu geçmişi unutmak ya da gelecek planlarını boş vermek anlamına gelmiyor. Yalnızca geçmişi düşündüğümüzde ya da planlar yaptığımızda bunların şimdiyi geri plana atmaması gerektiğini, ona dinamizm katması gerektiğini söylüyor.
Bilge, aklı daha az geçmişte kalan, daha az umabilen, daha çok sevebilen kişidir.
İyi hayatın üçüncü kriteri: Kendini dünyanın uyumuyla uyumlu hale getirmek. Yani kozmik düzenle uyumlu hale gelmek gerekiyor.
Kozmik düzende sınırsızlık vardır. İnsanlar eğer ölümü bir bitiş olarak görmezse. Dünyayı iyi gözlemleyerek, evreni iyi gözlemleyerek, her şeyin dönüştüğünü ve dönüşeceğini bilerek yaşaması gerektiğini düşünüyor. İnsan kozmosun içinde olduğunu anlarsa, onunla daha kolay uyum halinde yaşar.
İnsan kozmosun içinde yaşamıyormuş gibi hareket ediyor. Oysa insan komzostaki bütün canlılara, en ufak böcekten, en ufak organizmaya baktığında, hepsinin birbirinin uyumu, devamı, tamamlayıcısı, dönüşümü, yaşamının kolaylaştırıcısı olarak yaşadığını görebilir. Bütün doğaya baktığımızda, birbiriyle uyum içinde, birbirlerinin faydası için yaşayan hayvanlar görürüz.