Bir çoğumuz farkında olmadan bilinçaltlarımızda ‘olduğum kişide bir sorun var’ programını taşıyoruz. Bu program o kadar güçlüdür ki, içsel çatışmalarımızın çoğunlukla en kök, başlangıç sebebi oluyor. Mutsuzluğumuzun genelde en derin sebebi, kim olduğumuzdan uzak hayatlar yaşıyor olmamızdır.
Bunun üzerine bir çok savunma, koruma ve kendimiz olursak sevilmeyeceğimize dair çarpık programlar ve mekanizmalar ile kendimizi donatarak bir hayat ‘mücadelesi’ vermeye başlıyoruz. Bu gerçekten de bir mücadele oluyor. Çünkü içsel olarak artık ‘olmamız gereken kişi’ ve aslında olduğumuz kişi arasında bölünmüş bir içsel hal ile hayatı deneyimlemeye çalışıyoruz.
Hayatımızda yaşadığımız bir çok problem, trajedi ,vb durumlar aslında kendimizden kendimize bir çağrıdır. Bu çağrıları doğru okumamız gerekmektedir. Çoğumuz kendimizi bu olayların kurbanı ilan ediyoruz ve tam tersine bırakmamız gereken savunma ve koruma mekanizmalarımızı daha da güçlendirip, diğerlerini daha da fazla suçlamayı seçiyoruz.
Bilincimizde kendi gerçeğimizle alakası olmayan bakış açılarımız, dış realitemizde vuku bulur. Bu durumda dışarıda gördüklerimiz aslında iç dünyamızın kılavuzu gibidirler. Kendi gerçekliğine uyanmayı seçen kişiler, hayatlarında gördükleri kişisel olayların sorumluluğunu almayı seçerler.
Bu kesinlikle daha zor bir yoldur. Çünkü yolunda gitmeyen olayların sorumluluğunu alabilmek farkındalık ve cesaret gerektirir. Diğer yol ise, yani diğerlerini suçlama yolu ise daha kolay olan yoldur. Çünkü eğer diğerleri ‘suçlu’ ise bu da demek oluyor ki ‘ben kurbanım’ ve ‘hayatımı başkaları yönetiyor, benim kendi hayatım üzerinde bir gücüm yok’.
Ancak kim ki kendi gerçekliğine uyanmayı seçer ve kendi hayatının sorumluluğunu alır, zafer günün sonunda onun olacaktır. Çünkü o kendi kim olduğunu yaşamaya başladığı an, en baştan beridir onun için açılmayı bekleyen kapılar onun önüne serilir. O mucizelerin hayatında sıradanlaşmasını izler. O tüm evrensel gerçeklikle buluşmaya başlar. Büyürken inandığı ve elde ettiği programların ötesine geçer ve teslimiyeti seçer. O hayat ile birlikte dans etmeyi, hayata karşı değil, hayat ile birlikte hareket etmeyi öğrenir.
Geçmişi bırakmak demek bu demektir. Tüm öğrenilmişliklerin, tüm deneyimlerinden gelen kendini savunma ve koruma mekanizmalarını bırakıp, teslimiyeti seçmektir. Çocukluğumuzdaki gibi güvenmeyi, Hayattan ayrı bir parça olmadığımızın bilincini yeniden inşa etmektir. İnsanın özgürlüğü öncelikle farkındalıkla başlar. Farkında olmayan bir kişi, kendi kendisinin esiri olduğunu bile bilemez.
Farkındalık yolun yarısı, diğer yarısı ise; korksan bile korkunun üstüne yürüyerek, tüm inandıklarını ve tutunduklarını sorgulamaktan geçer. Böylelikle hayat o kişinin cesaretini kutlar ve onu ödüllere boğar. Senin kim olduğunda hiçbir zaman bir sorun olmadı, sorun, olduğun kişide bir sorun olduğunu düşündüğün an başladı. Oysa, olduğun kişi senin muhteşemliğindir; tüm artıları ve eksileriyle; senin en kymetli hediyendir.