Çoğumuz hayatımızda birçok şeyi mecburen yapmak zorundaymışız gibi hissederiz. Mümkün olduğunca da bu ‘mecburiyetleri’ yerine getirmek için çok çaba ortaya koyarız. Bu duruma ilk baktığımızda veya sayacağımız mazeretleri incelediğimizde, gerçekten de durum ilk bakışta sanki bir seçeneğimiz yokmuş gibi gözükebilir. Ancak derinlemesine baktığımızda, hayatta yapmak istemediğimiz hiç bir şeye mecbur olmadığımızın gerçekliğine uyanabiliriz. Tabii ki de uyanmayı seçersek. Mecbur olduğumuzu hissedip yapıtığımız her şey aslında birer seçim; aklınıza gelen her şey ama her şey. Elimizde olmadan yaşadığımız zor durumlarda bile bakış açımız birer seçimden ibaret. Bunun kolay olduğunu söylemiyorum. Sadece her daim her zaman seçim hakkımız olduğunu söylüyorum.
Özellikle sağlıklı bir şekilde ‘önce ben’ demeyi başaramamış kişilerin hayatlarına bir baktığımızda bu ‘mecburiyet’ halini daha da çok gözlemleyebilriz. Farkında olmadıkları şey, yine aslında başkasını kendilerinden önce koymayı seçmiş olmaları. Burada bahsettiğim bencillikten çok uzakta bir nokta. En klişe ama en etkili örneği verecek olursak, uçaklarda yapılan anonslarda, önce kendi maskenizi sonra çocuğunuzun maskesini takmanın öneminin vurgulanması.
Eğer bizler bireysel olarak önce kendi ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz bir noktada değilsek, ‘mecburen’ yaptığımız şeyler günün sonunda hep bir gözyaşı, zorluk hatta hastalık olarak sonuçlanacaktır. Oysa ki toplum bireyleri sağlıklı bir şekilde ‘önce ben’ demeyi başarıp, kendi fiziksel, ruhsal, zihinsel sağlıklarına iyi gelecek ihtiyaçlarını karşılamayı seçse, hayatlarındaki seçimler de ayni şekilde değişecektir. Bir kişinin ne kadar kendine öz saygısı ve sevgisi sağlıklı bir durumdaysa, o kadar o kişinin hayatında ‘mecburum’ dediği şeyler de o kadar az olacaktır. Çünkü kendine değer veren, saygı duyan bir kişi genelde hayatında kendisini mutlu edecek, tatmin edecek durumlar içerisinde bulur. Bu durum bir tesadüf sonucu oluşmaz. Birçok yapılan seçimlerin sonucunda oluşur. Suçluluk duygularıyla kaplı ‘mecburiyet’ lerin kimseye bir faydası yoktur tam tersine uzun vadede zararları vardır. İçimizdeki suçluluk duygularından arınmak, kendi özsaygımızı ve sevgimizi kazanmak, böylelikle farkındalık dolu seçimler yapmak, daha huzurlu ve mutlu yaşamlar yaratabilmemizin en önemli yollarından bir tanesidir.
Bu durumda benim tavsiyem hayatımızda ne kadar ‘mecburiyetlerimiz’ var ise her birini kağıda yazmak ve kendimize dürüstçe bu ‘mecburiyetlerin’ gerçekten hangilerinin birer ‘mecburiyet’ olduğunu sormak. Her zaman her şeyin bir çözümü vardır; yeter ki kişi bu çözümü gerçekleştirmek için tüm varlığının gücünü kullanmayı bilsin.