Bu makale ilk kez 16 Ağustos 2020 tarihinde Kathimerini Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Yazar: Andreas Parashos – Kıbrıs Radyo Yayın Kurumu – Hazırlayan: Vula Harana
14 Ağustos 1974… Şafak vakti… Cenevre Konferansı’nın başarısızlığa uğraması sonrası sabah Mia Milia ateşkes hattı kırılır ve Türk tankları Mağusa’ya doğru ilerlemeye başlar. Türk planına göre Kıbrıslı Türkleri korumak için şehre sur içine ulaşacaklardı. Ancak 15 Ağustos’ta surları aşınca terk edilmiş bir kent görürler. Kıbrıs’ın tamamını savunmasız bırakan ihanet, halkın korkusunu ölüm korkusuna çevirmişti.
Böylece Maraşlılar, durum yatışana kadar olduğunu düşünerek nasılsa geri döneceğiz diyerek yanlarına bir şey almadan geçici olarak evlerini terk ettiler. Maraş o zamanlar adanın en güzel şehriydi. Sarı kumlu plajlar, yeni oteller, modern kafeler, gelişmiş, kozmopolit ve bohem bir fizyonominin nitelendirdiği bir halk. Güneşten yanmış, yalınayak ve biraz serseri bir dünya. bırakan Narenciye ve tuzun harmanlandığı kentin yakut denize doğru uzanan bir deniz kızı kuyruğu uzanıyordu arkasından. Ta Apostol Andreas’a kadar. On altı yaşımın Mağusa’sını böyle hatırlıyorum. Ve o günden bu yana her hatırladığımda ağlıyorum. Tıpkı arkadaşlarım gibi.
Akos, Menelaos, Andreas, Pavlos, Anna, Avgi ve diğerleri… Gözyaşları dinmeden bu dünyadan göçen tüm dostlar gibi.
1978, Amerikan-İngiliz-Kanada çözüm planı Mağusa’yı geri almak için ilk fırsattı. Spyros Kyprianou’nun Rauf Denktaş ile görüşmeye oturması şartıyla. AKEL Moskova’nın, Spiros ise Limasol’a yatırım yapan inşaat sektörünün yasaklamasıyla plana “hayır” dedi. 2004’teki Annan planı ikinci fırsattı. Dimitris Hristofyas ile Tassos Papadopulos, Plan’ı hiç müzakere etmeden, meşhur “hayır”larını söylemişlerdi. (Anna Planına göre 2019’da son Türk askerinin de adadan gitmiş olacağını hatırlatırım). Mağusa için kaçırılan üçüncü fırsat, Temmuz 2017’deydi. Nikos Anastasiadis’in bulunduğu Crans Montana’da gerçekleşti. Anastasiadis BM Genel Sekreteri tarafından kendisine sunulan garantörlüklerin kaldırılması olasılığından yararlanmak yerine, ancak bütün Türk birliklerin geri çekilmesiyle bir anlaşmayı kabul edeceğini söyledi. Ve böylece Mağusa’nın mezar taşına Spyros, Tassos ve Dimitris’ten sonra adını yazdırmış oldu.
23/02/20 tarihinde Ankara işgal altındaki bölgede 5-6 bakan ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ile düzenlediği konferans vesilesiyle (15/02/20), bu köşeden bir kez daha şöyle yazmıştık: “bu ülkede hesap vermemek ve cezasız kalmak başıbozukluk yaratıyor”.
O zaman Ankara’ya tek direnen kişi Mustafa Akıncı’ydı. Şimdi Anastasiadis hükümeti Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis vasıtasıyla Mustafa Akıncı’dan Mağusa bölgesinin yeniden yapılanması ve yeniden yerleşim için bir Teknik Komite kurulması önerisini desteklemesini istiyor. Neden şimdi; Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı, müzakereci Andreas Mavrogiannis’in 26 Temmuz 2020’de Kathimerini’ye verdiği demeçte öngördüklerini görememişler miydi? Mavroyannis şöyle diyordu: Ne yazık ki ben Maraş’ın tek taraflı açılması konusunda yapılan açıklamaların sadece tehditten ibaret olduğunu düşünmüyorum. Çalışmalar uzun zaman önce başladı ve uygulama aşamasındalar”.
Geri kalanıysa günahlarına bahane bulma çabasından ibaret.